Tuğba Beyca – İnce Tezat https://www.incetezat.com Wed, 08 May 2019 13:43:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.2 https://www.incetezat.com/wp-content/uploads/2018/09/thumbnail_favicon.png Tuğba Beyca – İnce Tezat https://www.incetezat.com 32 32 Benlik Ve Bir Başka Benlik https://www.incetezat.com/deneme/benlik-ve-bir-baska-benlik/ https://www.incetezat.com/deneme/benlik-ve-bir-baska-benlik/#comments Wed, 08 May 2019 13:43:51 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2814

Var olan her şeyin bir sorumlusu vardır. Dünya; Yaratıcı istediği için meydana gelmiştir. İnsanlar; anne-babalarının kararlarından ötürü dünyaya gözlerini açarlar ve hayat; insanların iradesi sonucu çatışmalarla dolar. İlk çatışma insanın ergenlik çağlarında ailesiyle ortaya çıkar, sonraları hayatta farklı kültür ve göreneklere sahip insanları kabullenemeyiz. Bir diğer adımda ise bir yuva kurulur ve çatışma;  hayatı müşterek yaşama kavgasına döner. Bu klasik döngü sonsuza kadar devam edecektir.

Döngünün içerisindeki yanılgı; benlik ve bir başka benlik olgusudur.  Sanırım Montaigne’nin sözüydü. “Dünyada en adil dağıtılan şey akıldır. Çünkü kimse kendi aklından şikayetçi değildir.” Ve aklından şikayetçi olmayan insan Bernard Shaw’ın da bahsettiği gibi başkalarının akıllarını kullanmaya cüret eder. Anne-baba çocuğunun aklını kullanır, arkadaşlar birbirlerinin aklını kullanır, karı-koca ikilisinde aklı küçük görülen maalesef ki genelde kadındır ve son safha olarak bütün politikacılar insanlığın aklını kullanmaya çalışır. Sonrasında varılan yer, karşı konulamaz bir kaos olur.

Benlik ve bir başka benlik olgusu demiştik. Kelimenin başına “başka” koyunca bizden nasıl da uzaklaştı değil mi? Uzaklaşan her şey gibi bize yabancı oldu ve kabul edelim biz genelde yabancılığı sevmeyiz. Tanış olmak, samimiyet önemlidir. O yüzden ya bir olmalıyızdır, ya da bir olmalıyızdır. Aksini düşünmek bile toplumda bir önyargıya, manasız bir karşı koyuşa neden olur. Birlik her zaman önemlidir ve hepsinden önemlisi de akıl birliğidir. Farklı olan, farklı düşünen insanların dışlandığını görürsünüz. Sadece pencereden dışarı bakmanız yeterli. Her köşe başında bir aynılık vardır. Mahalle kültürünü de bu yüzden severiz zaten. Herkesi tanırız ve herkesle çoğu zaman aynı fikirdeyizdir. Birçok kan davasının altını kazısak, orada dahi meselenin fikir ayrılıkları olduğunu görürüz ve bu fikir ayrılıkları bazılarını “biz”den bazılarını “o”nlardan kimilerini ise; “öteki” yapar.  Devran bir ömür böyle sürmüştür.

Ötekiler… Çoğu zaman çoğul değillerdir ama her yerde bulunur. Bkz. Mahalenin delisi, evin ortanca çocuğu, sanat yapan bir güruh vs… vs… Akıl birliğinden çıkan herkes potansiyel bir tehlikedir. Bu yüzden çoğu zaman da tam alnına “öteki” olarak damgalanır. Fikri sorulmayan, kimi vakitler eğlence aracı olarak kullanılan, bazı anlar dalga geçilen bir gruptur onlar. Söylenecek sözü olana mikrofon hiçbir zaman verilmez.  Bu yüzden “Ortak akıl; farklı fikirlerden üstündür” düsturunu hissedince içlerinden Oscar Wilde’nın söylemine ses verirler. “Herkes benimle aynı fikirde olmuş olsa, yanlış düşünmüş olmaktan korkarım.”

]]>
https://www.incetezat.com/deneme/benlik-ve-bir-baska-benlik/feed/ 6
İsfahan-Gezi Yazısı https://www.incetezat.com/gezi-yazilari/isfahan-gezi-yazisi/ https://www.incetezat.com/gezi-yazilari/isfahan-gezi-yazisi/#comments Tue, 16 Apr 2019 12:31:46 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2672 Yunan’ın Aspadana’sı, Sasanilerin başkenti, Persepolis’in koruyucusu, Melikşah’ın kıymetlisi… Ama aslında her şey Elamların İslamiyet sonrası yerleşik hayata geçmesiyle başlar…  Mezopotamya’ya, Asya’ya yakınlığı ve İpek yolunun merkezlerinden biri olmasına kadar İsfahan “dünyanın yarısı” (nesfe jahan) olmayı haketmiştir. En azından bir Azeri çıkıp “Eğer Tebriz olmasaydı” (Age Tabriz nebashe) diyene kadar. Nesfe Jahan İsfahanlılar ve Tebriz Azerileri arasında uzun süre tartışmalara sebep vermiş bir deyiştir.

Zagros’un eteklerinden Zayende nehrinin her iki kıyısını da kaplayacak şekilde uzanan İsfahan İran’ın eski başkenti, en büyük üçüncü şehridir. İran’ın birçok şehrine nazaran bir başka akar hayat. Günümüze sadece kalıntıları kalmış olan Şiraz civarındaki Persepolis’in (ya da Farsça’da söylendiği gibi Takhte Camshid’in) yeniden doğuşu gibidir. Persepolis’e giden yolu korumak amacına sahip olan İsfahan Türkçedeki sipahi kelimesi ile de kardeştir. Atlıların konakladığı yer manasına gelir.  Sadece İranlılar için değil Selçuklular için de mühim bir merkezdir. Melikşah bu bölgeyi yapısal olarak zenginleştirmek için çok çaba harcamıştır.

  Saib-i Tabrizi’ye göre İsfahan; “Işıktan parlayan bir kalbe sahiptir.” İsfahan’ın kalbi ise Zayende nehri’nin üzerinden geçen meşhur 33 Köprü (Si-o-se pol) ‘dür ve köprünün ışıkları sadece yas günlerinde söner.

33 Köprü

Şehrin sembolü gibidir bu 33 köprü. Zayende ülkenin su ihtiyacına merhem olmak için yılın çok kısıtlı zamanlarında akabiliyor olsa da; insanlar bu güzel köprünün hatrına akşam vakitlerini buralarda geçiriyorlar ve su barajlarından kopup yeniden akmaya başladığı zamanlarda köprü bir şölen havasına bürünüyor. Yeniden akan suyun şerefine amatör müzisyenler küçük konserler vermeye başlıyorlar. İnsanlar şehir merkezinin tam ortasında bulunan köprüye varmadan önce kebab ve safranlı pilavdan oluşan (Chelo Kebab) akşam yemeklerini yakındaki bir restoranda yiyor ya da Türk Kebabı (Kebab Torki) olarak andıkları döner ekmeklerini paket yaptırarak köprüdeki eğlenceye katılıyorlar.  Işıklarla derinlik hissinin çok iyi yansıtılmış olması insanların kendi derinliklerinden bir parça bulmalarına vesile oluyor diye düşünüyorum.

Derinlik demişken; kaybolma hissiyatını derinden yaşatan, dünyanın en eski tarihi meydanı Nakş-ı Cihan’dan bahsetmek isterim. Sanatın başkentidir burası. Etrafında İmam Camii, Şeyh Lütfullah Camii Ali Ghapoo Sarayı ve genişliğince kapalı bir tarihi çarşı bulundurur. Hediyelik eşyalardan, el dokuması halılara, tahta işçiliği, hat ve minyatür eserleri gibi birçok güzellik barındırır.  Genel itibariyle turistler köşedeki büfeden aldıkları gaz (isfahan’a özel bir şekerleme) eşliğinde at arabaları ile meydanın dört bir yanını dolaşarak bu güzelliklerin tadını çıkarıyorlar. Yerliler ise geç saatlere doğru piknik sepetleri ve nargilelerini alıp geniş havuz ve yeşillikle dolu meydanda akşam sefası yapıyorlar.  Bu mekanın tarihsel dokusu dışında etrafında bulunan Ali Ghapoo Sarayı içerisindeki rezonans yapısı nedeniyle çok ilginçtir. Farklı odalara bakan bir duvar, kubbenin sesi genleştirmesi sebebiyle fısıltı seslerini karşı tarafa geçirebilme özelliğine sahiptir. Yıllardır burası aşıkların gizli buluşma mekanı olarak kullanılmıştır.

Derken biraz ötede 40 Sütun (Chehel Sotoun) Sarayı misafirlerini karşılamaya hazır bekler.

Pers Bahçeleri ismine yakışır bir biçimde geniş botanik bahçelerden ve önünde yirmi ince Sütun bulunan saraydan oluşur. 40 Sütun ismini, yirmi sütunun, önünde bulunan havuza yansımasıyla oluşan yirmi gölge sütunun varlığından almıştır. Safevi Şahı 1. Abbas bu sarayı önemli misafirlerini kabul etmek amacıyla yaptırmıştır. İran mimarisinde görülen ışık ve ahenk derinliği bu sarayda da kendini hissettirmektir. Sarayda göze çarpan başka bir durumda seramik üzerine fresklerle bazı tarihi olayların canlandırılmasıdır. Bunlardan birisi de Osmanlı Sultanı 1. Selim ile yapılan Çaldıran Savaşıdır.

Osmanlılarla komşu olmalarından mütevellit yolları hep kesişen Safevi Devleti 1603-1618 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Safevi Savaşları sonucunda Aras nehri kıyısından çektiği Ermeni vatandaşlarını İsfahan’a getirmesi üzerine inşa edilen Vank Katedralinden de bahsedilmesi gerekir.

Bu yapı fıkıhta geçen zımmîlerin ibadette ve adalette özgür olması farzından ötürü İsfahan’da Ermeni mahallesi olan Jolfa’da inşa edilmiş apostolik bir katedraldir.  İsmi Ermenice’de manastır manasına gelen katedral, cami kubbesine benzer çatılı bir tapınaktır, ancak batı kiliselerinde genellikle görülen yarı-sekizgen apsis ve yükseltilmiş bir mihrabın eklenmiş olması önemli bir ayrıntıdır. Dolayısıyla tam bir doğu-batı sentezidir. Katedralin dış cephesi iç mekanlarına kıyasla son derece sadedir. Uzun zamandır Ermeni Soykırımının gerçekliğini kanıtladığı iddia edilen kanıt ve delillerin bulunduğu bir müze olarak hizmet vermektedir.

Tarihi, mimarisi ile Perslerin elinden çıkmış bir şiire benzeyen İsfahan havası solunması gereken bir şehirdir.  Sakin yapısı, ağaçlıklı yolları, tarihi dokunun hala korunuyor olmasıyla İnsanı düşünmeye iten ama aynı zamanda tatlı tatlı yorgunluğunu alan bir duruşa sahiptir.  Yorgunluğunuzu bir kenara attıktan sonraki tavsiyem; bir kitapçıdan edinebileceğin ya da yoldan geçen herhangi bir İsfahanlıdan rica edebilebileceğiniz Hafız Divanı ile Hafız Falınıza bakın. Bırakın iziniz kalsın bu diyarlarda. Ya da ben susayım Nedim anlatsın iz bırakma sevdasını:

Deste yine o nây-ı Irâkîyi al Nedîm
Gitsin nevâ-yı nazm-ı nevîn Isfahâna dek
İran-zemîne tuhfemiz olsun bu nev-gazel
İrgürsün Isfahâna Sıtanbul diyârın

Tuğba BEYCA

]]>
https://www.incetezat.com/gezi-yazilari/isfahan-gezi-yazisi/feed/ 8
Dirimde Bir Ölüm https://www.incetezat.com/oyku/dirimde-bir-olum/ https://www.incetezat.com/oyku/dirimde-bir-olum/#comments Mon, 25 Mar 2019 10:15:00 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2585

1

Dirimya Başkanı öldü. Halkın çok sevdiği ve her işiyle takdir toplamış olan Doruk Rıdvan dün gece geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini kapattı. Dirimya’nın dört bir yanından insanlar ve başkent Dirim’in sakinleri bugün gerçekleşen cenaze töreninde bir araya geldi. Evet… Hepimizin başı sağ olsun.

Sözleriyle tamamladı Spiker sözlerini. “Akşam haberleri ne zaman eğlendirici oldu ki zaten.”  Diye içinden geçirdi Peren televizyonu kapatırken. Atıştıracak bir şeyler arayışı içerisinde mutfağa yollanırken Doruk Rıdvan’ı düşünüyordu. 63 yaş hayata gözlerini yummak için çok erken bir yaştı. Ama bir yandan da adam kalp hastasıydı. “Ama yine de… “Tamamlayamadı sözcükleri. Bunların tek sebebi bu sabah büroda masasının üstünde bulduğu nottu. “Doruk Rıdvan öldürüldü! Katili bulmalısın!”

Başta hiç kâle almadığı, gün boyunca aklının bir köşesinden dahi geçmeyen bu not şu an beyninin tam ortasına çivi gibi saplanmıştı. Durdu, düşündü… Eline aldığı üzüm salkımını didikliyordu bir yandan.  Acaba bu not sadece budalaca planlanmış bir oyun olabilir miydi? Belki de biri onu küçük düşürmeye çalışıyordu. Faraza bu notun peşine düşse yakaladığı ipin ucunda onunla dalga geçecek birini bulmayacağı ne malumdu?  “Geç hepsini” dedi kendi kendine. Peki ya gerçekse ve biri klasik bir filmi canlandırırcasına elinde kadehi, kahkahalarla insanlığı nasıl da kolay kandırdığını düşünüp eğleniyorsa?

2

Erkenden kalktı sabah.  Mum ışığı kızıllığındaki gün geceden koparken aslında çoktan kararını vermişti. Gördüğü ve pek de anlam veremediği rüya da bir bakıma bu kararda etkiliydi.  Evden çıkarken kafasında ufak bir plan oluşturmuştu. Önce büroya uğrayacak, birkaç işi halletmeye çalışacak ardından Doruk Bey’in eşiyle bir görüşme sağlamanın yollarını arayacaktı. Fakat herkesçe doğal bir ölüm olarak kabul edilen bu durum karşısında Neda Hanım’ı konuşmaya ikna etmek pek de basit olmayacaktı. Elindeki notu koz olarak kullanmayı düşünüyordu. Daha kendisini bile inandıramamışken nasıl bunu bir kanıt olarak sunacaktı? Henüz emin değildi. Ofisine girdiğinde radyoda ilerleyen ses yeni seçimlere kadar Başkan Yardımcısı Mahsa Nergis Hanım’ın Başbakan Vekili olarak göreve başladığından bahsediyordu. Radyo haberleri devam ederken içeriye giren memur Neda Hanım’ın kendisini bugün saat 6da kabul edebileceğini söyledi. Bu kadar kolay olmasını ummamıştı. Ama yaşadığı şaşkınlığı sonraya saklayacaktı. Şans ya da tesadüf olabilirdi. Her ne ise bundan yararlanmayı bilmesi gerekiyordu.

3

Neda Hanım’ın evinden çıkarken kafası allak bullak olmuştu. Yeni vefat etmiş eşinden çok rahat bahsedebilen kadının hali ürkütücüydü. Kendisinden elde edebileceği pek bir bilgi yoktu. Aynı zamanda bu küçük toplantıyı yeni başkan vekili Mahsa Hanım ve eşi Nevid Bey’in önünde gerçekleştirmek de can sıkıcıydı. Fakat eşinin öldürülmüş olduğunu hissettiğini söylemesi dehşete düşürmüştü Peren’i. Acaba cebinde muhafaza ettiği notu bu hanımefendi göndermiş olabilir miydi? Nottan bahsetmediği gibi bu soruyu da soramazdı. Ölüm nedenini tespit eden doktorla görüşmek istiyordu. Ama her ne kadar ilginçtir ki; adam bu sabah yurtdışı tatiline çıkmıştı. Şanssız bir günündeydi. Neye yarayacağına bilemeden Doruk Bey’in son raporlarının kopyasını aldı hastaneden. Kararsızdı. Belki de notu gönderenin peşine düşmeliydi.

Eve döndü ve yatağına uzandı. Bu akşam için ulaşabileceği tek ipucu internetten kalp krizine sebep olabilecek durumları araştırmaktı. Sigara, şeker, kolesterol vs.. Bilinen sebepler. Yine boşa kürek çekiyordu.  Bıraktı her şeyi. Komodinin üzerine bıraktığı kitabını alıp okumaya başladı. Kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı ve şu an başka bir yol bulamıyordu.

“Selene’nin zehri gibiydi aşk. Kararında iyileştiren, fazlası sersemleten…”

Diyordu karakter. “Selene” diye düşündü. Yine kafasını dağıtamıyordu. Şu Selene’ye takılacak ne vardı ki… Diye düşünürken Doruk Bey’in raporlarını alıp yeniden karıştırdı. Evet, işte oradaydı. Selenyum. Neyin peşinde olduğunu bilemeden Google’a selenyum yazıp arattı. Gördükleri ağzının açık kalmasına yetmişti. 5 mg’dan biraz fazlası vücudu darmaduman edebilecekken Doruk Bey’in bedeninde bulunan miktar 50 mg idi. Cam, seramik, baskılama çözümleri, boya yapımında çok kullanılan bir element olduğunu okudu.  Sadece gözlerini kapatıp derin bir nefes çekerek emin olmak için bu sefer Neda Rıdvan ismini arattı.  Karşısına çıkan ilk başlıklardan biri geçen seneye aitti.

“Ünlü ressam Neda Rıdvan babasının vefatı üzerine cam fabrikasının başına geçti”

Bu ayrıntıyı doktor nasıl gözden kaçırırdı anlamıyordu. Anlamak da istemiyordu zaten. Kendisini yakalar yakalamaz nezarete tıkacaktı sonuçta. Gün ışımıştı artık. Doktorla olan işini sonra halledecekti. Şu an çok daha mühim bir işi vardı. Pervasızca açılan kapıdan içeri girdiği gibi belinden çıkardığı kelepçeyi salonun köşesinde oturan Neda Rıdvan’ın bileğine saplarcasına geçirdi. Dinlemeyecekti söyleyeceklerini ki dinlemedi de. Kendisini direkt nezarete götürdü. Bu işin içinden de çıktığına göre bu günü tatil ilan edip kendini ödüllendirebilirdi.

Dün yaşadıklarından sonra bu sabah kalktığında kendini dinç hissediyordu. Bir kahve hazırlamak üzere mutfağa girdiğinde mutfak penceresine yapıştırılmış kocaman bir kâğıt vardı.

“Salak, yanlış insanı tutukladın”

Sinirleri bozulmuştu. Olan her şeyden sonra bunu tamamen unutmuştu. İnceledi kâğıdı. Kayda değer bir ipucu bulamadı. Dünkü huzursuzluğu nüksetmişti. Kendisiyle dalga geçercesine böyle notlar yollayan hadsizin kim olduğunu bulacaktı. Ofisine gitti ve kamera kayıtlarını izledi. İlk notun geldiği sabah ile ilgili tüm kayıtlar silinmişti. Bakalım bu hadsiz ara koridorun kayıtlarını silebilecek kadar akıllı mı? Diye düşündü ve Bingo. Görüntüyü yakınlaştırdı. Siluetini gördüğü kişiyi iyi tanıyordu.

4

Görüntülerdeki memuru bulmak çok da zor olmamıştı. Ağzından laf almak da öyle. Fakat duyduğu isme inanamıyordu. Nevid Nergis. Tam da eşi Mahsa Hanım Başkan Vekili seçilmişken bu durum çok büyük skandal yaratabilirdi.  Genel Sekreter olarak partinin içinde bulunduğu pozisyon zaten alaşağı olacaktı. Rüşvetle bir memuru kullanıp not göndermek. Sinir bozucu. Ve de kayıp diye düşündü. Nevid Bey’in kapısından dönerken.  Kısa bir karakter profili çıkarmaya çalıştı nereye kaçabileceğini tahmin etmek için. Partinin Genel Sekreteri. Eski bir Felsefe Öğretmeni. Nazik ve naif bir insan. Eşi Mahsa Hanım’ın lider ruhuna tam da ters düşecek bir karakter… Bütün ulaşım yollarında durdurma kararı aldırmıştı zaten Nevid Bey için ama Peren daha basitini daha doğrusunu takip etme niyetindeydi.

Bahçeli evin kapısından içeri girdiğinde Nevid Bey’i kapının önünde otururken buldu. Gözlerinin içine bakıp sadece “Anlat” dedi Peren.

5

Nevid kapıdan içeri girerken Mahsa’nın tavrının değişikliği dikkatini çekti.  Elinde bulunan şişeye mana verememişti.  Soramazdı. Mahsa’nın çabuk sinirlenen bir yapısı vardı ve ani patlamalar Nevid’in ruhunu rahatsız ediyordu. Sormak yerine takip etmeye karar verdi. Yolda ilerlerken çok tedirgindi. İlk defa Mahsa’dan gizli bir iş yapıyordu. Ama onun gizli işler yapmasına seyirci kalamazdı. Az ileride bir kadınla buluştu Mahsa. Tanıyordu bu kadını. Doruk’un asistanı Gülşen. Duyabilmek için daha da yakınlaştı. Mahsa konuşmaktaydı. “Her zamanki dozu kahvesine karıştırarak vermeye devam et. Paranı alacaksın. Dert etme bunu.” Kanı donmuştu resmen. Koşar adım uzaklaştı oradan.

6

Dinlerken Peren’in de kanı donmuştu. “Neden bana direkt gelmedin” diye sordu. “Deli misin?” diye cevap verdi Nevid, “Mahsa öldürür beni.” “Neden ondan bu kadar korkuyorsun?” “Çok fazla sebep var. Ama bu olayla alakalı elimden ne geliyorsa yapabilmeliyim gibi geliyor. Top sende.” “Senden bu olayı televizyonda canlı yayında anlatmanı istiyorum. Koca Başkan Vekilini öylece tutuklayamam.” Nevid bir suskunluk sonrası cevap verdi. “Tamam, yapacağım.” “korkudan annesinin evine sığınan bir adam ne yapabilirse onu yapmaya çalışacağım” diye geçirdi aklından ufka bakarken.

S. Tuğba BEYCA

]]>
https://www.incetezat.com/oyku/dirimde-bir-olum/feed/ 1
Dönüşüm https://www.incetezat.com/deneme/donusum/ https://www.incetezat.com/deneme/donusum/#comments Sun, 10 Mar 2019 09:00:32 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2508

Yağan karın başından aşağı dökülmesi yavaşlamasına yetmezdi. Deli gibi koşuyordu. Ne havanın buz gibi olması canını yakabilirdi ne de üzerine bayağı bir ağırlık yapmış ıslak kıyafetleri. Koşmasının sebebini de bilmiyordu gerçi. İçeride bir yerde biriktirdiği ve aniden patlama noktasına gelmiş enerjiyi yakması gerekiyordu. Gören bir şeyden kaçıyor sanabilirdi. Öylesine hızlı, öylesine sürerliydi ki beyaz gecede süzülüşü. Üzerinde bir yandan arenada düşmanını haklamış bir gladyatörün mağruriyeti, bir yandan da azat edilmiş bir kölenin yıllanmış mahcubiyeti vardı.

Üşümesini engelleyen içindeki harareti biri ile paylaşmaya can atıyordu. Ama etrafında sevincine ortak olacak birinin olmaması da mühim değildi. Zaten şehrin bu mevsiminde buralarda kimse olmazdı. Hatta bu durumu sorgulamak bile zihnini boşu boşuna yormak gibi geldi bir an.  Dönüp kendine baktığında aslında o da hoşlanmıyordu bu şehrin ayazından.  Ama durdurabilir miydi ki içindeki safi coşkuyu?

Çıplak ayakla bastığı yerlerin soğuğunu dahi hissedecek durumda değildi. Belki yarın ayağının altında oluşan kabarcıkları patlatmak ile uğraşacaktı. Ama diyorum ya umurunda değildi. Ömrünün ilk özgür dakikalarını bembeyaz karın ahenk ü nevasında huzura bir selam vererek geçirecekti.

A

]]>
https://www.incetezat.com/deneme/donusum/feed/ 4