
Eğer bir gün Bukowski okursam demek ki vazgeçmişim senden, hayattan ve şiirden. Her bir dize sana akarken durdurmak istemişimdir demek ki gözyaşlarımı. Artık dolunay da bile yazamıyorsam şiir, bil ki Bukowski okuyorumdur. Ona anlatmışımdır seni. O da “şair bozması biraz sus da geceyi dinleyelim.” demiştir. İşte bu hazin sonla yazıyorum son dizelerimi sana. Yemin ediyorum her bir virgüle, noktaya “bir daha adınla bitirmeyeceğim hiçbir hecemi.” diye. Çok iyi biliyorum ki yarın yine bozacağım bu yemini. Tövbesini bozan bir şarapçı gibi yine aynı parkta diğer filozoflarla dertleşirken unutacağım. Ama ne zaman bitse o siyah poşetin içindeki zıkkım, yine bir camide imamın üstümü örttüğü battaniyeyle uyanacağım. İşte, yine yarı sarhoş bir şekilde oturacağım o sakallarıma değen küçük not parçalarına. Senin ismini tamamlayan her bir harfe değdirirken gözlerimi, kayacak bir yıldız yine. Ve ben yine dilek tutmayacağım. Olmayacak duaya âmin demektir bu, nasıl olsa. Bu satırları yazarken bile “geçmiş” bir celladın elindeki giyotin; “gelecekse” bir işkence aleti. Geçmişte yokluğun öldürdü beni, gelecekse senin olmadığın her gün yavaş yavaş öldürüyor. Bildiğin işkence aleti değil de nedir bu? Ölünce alışıyorsun yokluğa da yaşarken sıkıntı, tıpkı gözlerine değen şiirlerim gibi… Bir gün hepsini okuman dileğiyle…
0 Yorum