Kâkülünde canını verirken o siyah beyaz kapaklı şiir kitabım, yine ah etti şu yara. Yoksa… Yoksa yine mi gözlerine sürdün bir şiirimi; ya da şiirimizi? Doğru ya, nasıl da unuttum sen veya ben diye bir şey olmadığını. Biz vardık noktalara sığmayan, biz vardık doğacak çocuklarımıza şairlerin ismini verecek… Biz vardık şiirler ektiğimiz bahçelerde koşan çocuklarımıza, bir ünlemle dikkat edecek. Tenine dokunurken utanacak ben vardım, vardım ki karşıdaki elma ağacında tüten meyve gibi kıpkırmızı… Sen vardın… Sen vardın ki yıldızların hepsini sığdıracak… Biz vardık… Biz. Şimdi ise ne sen varsın ne de ben. Demek ki biz “biz” olmadan olamayız hiçbir yerde gölge ya da bir şiirin son sözü. Benim adım hâlâ şair bozması seninki kalem karası. İstifini bozsan da topla o saçlarını. Kalemimi kırmasın soyadın…
SENİ SEVEN ŞAİR BOZMASI…
Allahaısmarladık kalemim
Hakkın helal
Mürekkebin sonsuz olsun
Beni düşünme…
Bırak, öksüz bir kaldırımda
Çiğnenmiş bir paltoya sığınayım
Ezilsin tüm şiirlerim
O kadar bedbaht olsun ki…
Mısralarım…
Ona layık olsun
Ona bakınca, bir solucan görsün
Kırık bir ayna olan şu sol yanım…
0 Yorum