Yaşamak demek; bilinç ve irade demektir. Bilinçsiz ve iradesiz yaşayan milletler yolun sonuna yaklaşmışlardır. Yolun sonunda ise sonlanmak vardır.
Yeni bir başlangıç, yeniden şahlanma, silkelenip kendine gelme, küllerinden yeniden doğma ve bunun gibi iradeliler tarafından türetilmiş cümleler tamamen iradesizlerin sayısını artırmak içindir.
Her gün onlarca karar veririz. Düşünebildiğimizi zannettiğimiz zamanlarda verdiğimiz bu doğru ya da yanlış kararları uygulamak için ne yaparız? Gücümüzü nereden alırız? İradesizlik içinde yaşayanlarda güç olmaz ki. Düşüncesizlerde irade var mı? İradesizlerde mi düşünce olmuyor yoksa?
Binlerce örneklendirme yapılabilirdi burada. Ama şuna eminiz ki; yedi yaşındaki okul çağı çocuklarından, yetmiş yedi yaşındaki büyük anne ve büyük babalara kadar iradesizce yaşanıyor hayatlar. Verilen kararlar uygulanamıyor, görevler yapılamıyor, yaşanıldığı zannedilen hayatlar irdelenemiyor.
Göz göre göre gerilemelere izin veriliyor. Milyonlar geriliyor. Devletler, yönetimler izin veriyor, seyirci kalıyor. İşlerine de gelmiyor değil hani!
Günümüzde koyun kelimesinin yerini, iradesiz ve beceriksizlerin düşleri mi alacak? Rüyanda görürsün sen koyunu ancak!.. Suçluyu da buldunuz hemen değil mi? Bu satırları okuyan gözlerin sahibidir suçlu. Sizsiniz yani. Sensin. Sen kendini bitirdin!..
Şöyle bir yaslandığında koltuğuna, gerçekleri anlamak için üç dakika yeter sana. Neler yapabilirdin istesen. İradesizliğinin, tembelliğinin ve düşüncesizliğinin kurbanı oluyorsun şimdi. Sadece sen olsan yine şanslısın, aileni de sürüklüyorsun peşinden. İrade ne demek onu bile bilmiyorsun değil mi? Bilseydin şaşardım zaten, hala bu satırları okuduğuna göre…
Kısırlaştırmak. Kısa zamana yayılmış, ustalıkla hazırlanmış programlarla ama. Tamamen ama. Yaşamları ve beyinleri kısırlaştırmak. İradelilerin iradesi dışında hareket ettirmemek, gerekirse tüm dünyayı… Dünya dediğin ne ki zaten? Onlar gezegenler üstü iradenin peşindeler.
Sen hala otur bilgisayarın başında, o telefon da yakında eline yapışacak zaten, aferin sana. Harekete geçme zamanın gelmedi hala değil mi?
Öyle yapacaksınız ki, öyle iradesizleştireceksiniz ki, istemsiz davranışlar sergileteceksiniz herkese. Kafalarını kaldırıp gökyüzüne bile bakamayacaklar. Yıllardır içinde yaşadıkları şehrin farkında olmayacaklar, yanı başlarındaki dağlara bile bakamayacaklar. Dağların üzerinden batan güneşi seyredemeyecekler. Doğan güneş de ne? Onlar için hiçbir şey doğmayacak.
Yaşayıp gitsinler işte. Kafaları önde. Mutsuz hissettireceksin her zaman. Para peşinde koşturtacaksın, ömürlerini yiyecekler üç kuruş kazanmak için senin fabrikalarında. İradeli bir kımıldamaları dahi olamayacak. Zaten işin o kadar kolay ki. Düşlerinin mahkûmlarıyla kelepçeli mutluluklar yaşatacaksın hepsine. Bile bile, göz göre göre ve üstüne basa basa gidecekler uçurumun kenarına. Kafalarını kaldırtmak yok ama. Bineceksin tepelerine hemen.
Sen değil tabi, senaryolandıracağın olaylar var ya! Biri bitecek, biri başlayacak. Kiminin başını, kiminin ortasını, çoğunun da sonunu bile yakalayamacaklar. En sonunda zaten koy verip bırakacaklar kendilerini…
Yeter ki aç kalmasınlar. Aç kalmaktan o kadar korkmuşlar ki zamanında. İyi ki aç bırakmışsınız değil mi? Açlık ve susuzluk en büyük kamçınızdır sizin. Kamçı değil aslında, kan ve can gibidir.
Kafamda biri mi var? İçimdeki ben ben miyim? Ben kimim? Ses tonum bile bana ait değil sanki. Düşüncelerimi neden televizyondaki haber spikerinin sesinden duyuyorum? Benim sesim yok mu? Ne zaman kendi sesimi duyacağım? Gelecek ne zaman gelecek?
Tarih yaşıyoruz farkında değiliz. Gidiyor dakikalar, bak şu ana kadar beş dakikan daha gitti. Seninse yarım saatin gitmişe benziyor. Sen de mi?
Dakikaların ne önemi var ki değil mi? Şimdi gel biz bize konuşalım. Yeter iradelilerle konuştuğumuz.
Ne güzel şeymiş bu iradesizlik değil mi kardeşim. Biz mi kurtaracağız dünyayı ya da milleti? Yaşayıp gidiyoruz işte, yuvarlana yuvarlana iniyoruz rampadan aşağıya. Her inişin bir çıkışı var derler ya, bekliyoruz işte çıkışacağımız günleri.
Çıkmak ile çıkışmak ne güzel kelimeler. Ne olursa olsun, çıkmak istiyorsanız, çıkışmanız gereklidir. Çıkışmazsanız eğer çıkamazsınız. Çıkamazsınız yukarılara, çıkamazsınız fındıkkabuğu beyninizin halüsinasyonlarından. Çıkışamazsınız çıkışmanız gerekenlere, çıkıştırılmazsınız. Çıkıştırtmazlar. Siz de çıkarsanız kim kalacak onların iradesiz, çıkıştırılamaz resepsiyonlarında?
Servis yapmadıkları kaldı zaten. Bir tabağın içinde gibi hissediyor musunuz kendinizi? Onlarca milyonu birbirlerine sunarlarken, tabağın içinde dilleri ile kırıntılar yalamaya çalışan çıkıştırıksızların umurunda değil nereden nereye gittikleri. Tabağın içinde olalım da.
Aç kalabilir misiniz? Kalırsanız yırttınız…
0 Yorum