Saat 05:34
Soğuk bir ankara seheri. İçimiz dışarı ile çatışıyor. Ying yang derler ya onun gibi. Sıcakla soğuk, iyi ile kötü, Yanık ile sönük, Joseph ile Topal…
Uyku bir tutsa bi daha uyanamayacak gibi ağır gözlerim. Direnmiyorum uykuya, nasıl bir hâl ise kendiliğinden uyumakla uyumamak savaşıyor. Vücudum bağımsızlığını ilan etmiş durumda. Yaşamsal fonksiyonlarımın devrede olduğu gözlemleniyor çevreden, benim haberim yok. Tansiyonum düşmüyor hiç bir şekilde.
5 er saniyelik gözlerimi kapatmam yetiyor dünyadan sıyrılmama. Bağlarım zayıflıyor günden güne.
Tek bir dayanağım kaldığını düşünüyorum güldüğünde dünyanın dönüşünü yavaşlatan. Einstein görelilik zımbırtısında zamanın yavaşlamasından söz ediyor ancak bunu nereden biliyor anlamıyorum. Benim yaşadıklarımı yaşamadığına eminim.
Hayallerle yaşıyorum kaç zamandır. Uzun metrajlı hayallerden bahsetmiyorum. Sabah olsa diye güneşi gözlemek gibi her gün gerçekleşen basit hayaller diyebilirsiniz. Ancak bir gün doğmayacak ya hani o yaratık, belki o vakit için sabahladığımı düşünüyorum. Aha geldi, işte bu gün o gün demek ile hayallerim suya düşüyor her sabah.
En uzun gece olduğu söyleniyor gene kendini bilmez bir kaç bilim insanı tarafından. Bilim insanı demek gerekiyormuş bilim adamı dersek cinsiyetçi bir kişi oluyormuşuz.
En uzun gece geçen cuma değil miydi ulan sabah olmadıydı bir türlü diyorum. Sonra yok yok olsa olsa falanca gündü diye düzeltiyorum kendimi. Aynı cümlede arka arkaya iki tane ikileme yapıyorum mesela.
Mide ağrım hala devam ediyor. Tedavi görmem gerekiyor olabilir ancak benim için faydalı tarafı da var. Hasret tam tepe noktasına gelince mide sızısı ile hayata dönüyorum. Karanlık tünelin sonundaki ışık gibi bir şey benim için. Gün geçtikçe daha zararlı hale geliyor olabilir. Elbette öyle olmalı her güzel şey zarar verir.
Gönlüm dar geliyor üstte belirtildiği gibi. Ara ara o da takılacakmış gibi oluyor ama durmadı nedense bu güne kadar. Çok şey biriktirdim. Kin, nefret, sevgi, hayal derken hasret iyice baskı yapıyor kalp duvarlarına. Dedim ya çok şey biriktirdim. Bitiremediğim işler biriktirdim. Gerçekleşmeyen hayaller. Kaçırdığım zamanlar oldu bolca. Hepsi üst üste gelince dar geliyor yüreğime. Her gece sabaha kadar tekrar yaşıyorum ömrü. Gülüyorum, düşünüyorum falan en son canım burnuma geliyor sığamıyorum dünyaya. Cemal Safi diyor ya hani;
Gönülden gördüğüm takvime göre
Aldığım her nefes bir gün sayılır
Benim de her gecem bir ömür sayılır işte.
Bazen iyi olacak belki de falan diye geçiriyorum aklımdan hemen diğer taraf galebe çalıyor otur ulan oturduğun yere diye. Ne iyi olacak diye diye tekrar o döngüye giriyorum. Tüm eksik kalan anılarımla tekrar baş başa kalıyorum. Bazen iyi olacak belki dediğimde bile sonu çok acı oluyor düşüncelerimin. Bir lokma bal yedirip kırk sopa atıyor hayat.
…sabah ezanı
Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez. Ancak belim büküldü, yere paralel şekilde yürüyorum hayat yolunda. O taşlı çakıllı yola kapaklanmama az kaldı. Düşmemek için dua ediyorum. Ancak ne kadar daha gidilir bilmiyorum. Şöyle bir şey de var o yolu bitirmek zorunda olmayabiliriz. Bi noktada düştüm diyelim, benim yolum oraya kadar olabilir. Benim dayanıksız olmamla alakalı olmayabilir yani. Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez ya hani, evet yüklemedi işte kaldırdık yürüdük yürüdük… sonra bitti ömür sermayesi belki. Düştüğümüz ana denk gelmiş olamaz mı? Olabilir en nihayetinde.
Belki de olamaz bilmiyorum. Güçsüzlüğümü, acizliğimi yalnız O’na şikayet ediyorum.
Sonra yürümek kadar düşmenin de güzel tarafı olabilir. Bakarsın sevdiğimizin kucağına düşmüş başımız. Olamaz mı yani. Bilmiyorum.
Gözlerim yanıyor mu ağlıyor mu onu da bilmiyorum.
Saat 06:08 Belki o gün bu gündür ve güneş doğmaz.
Belki.
0 Yorum