Onu, sarı binanın önünden geçerken yine bir titreme aldı. Kış vaktiydi. Kar göz kapaklarına çarparken içine akıttığı gözyaşı da isyan ederek kaçıyordu yanaklarına ara da. Hızlıca geçmek olsa da niyeti sanki apartman genişliyordu. Yol da uzuyordu. Durmaya karar verdi. “Bugün o gözlerde aralanan kakülü göreyim.” deyip perdesine baktı. Hiç açılmayan perdesine. Pembe perdeye; belki de saçından bir teli görmesine yarayacak o perdeye. Bir durdu, derin bir iç çekerek. Bir gülümseye bir gözyaşı; adil bir anlaşma gibi geldi ona başlangıçta. Tam 3 yıldır perde hareket etmezken, o da gönlünün perdesini kapatmıştı başkalarına. Eski bir toka kalmıştı sadece geçmişten ona hediye “Pembe bir toka”. “Ne garip değil mi? Her şey pembe; hayat dışında.” diye küfrederken buldu kendini. Sokağın sonuna doğru yürümeye başladı. Tokaya bakıyordu sadece. Tam dönecekken caddeye, koşmaya başladı birden. Sarı binaya koşuyordu, belki bu sefer her şeyi düzeltecekti. Af dileyecekti, belki de bağıracaktı, çağıracaktı. Gitti apartmanın kapısına. Kapıyı yumruklamaya başladı. “Aç, Gül. Dikenini batırdığın yetmedi mi? Gül!!!” diyen bağrışmaları apartmanı birbirine kattı. Kapı açıldı. Kapıyı açan Gül değildi. Yaşlı bir amca karşıladı. Bu Gül’ün babasıydı. İlk önce irkildi, kızacak zannedip kendisine. Amca da sadece yanaklarına süzülen yaşlar ve zorlama bir tebessüm görünce dinlemeye başladı amcayı. “Oğlum Gül gitti. Gül 3 yıl önce trafik kazasında öldü!!! Arif, artık gelme oğlum; bak Gülümün her doğum gününde gelip sinir krizi geçiriyorsun sonra da hiçbir şey hatırlamayıp gidiyorsun. Gelme artık, gelme evlat. Gülüm gitti, dikeni her gün kanatıyor. Sen de git. Bir daha da gelme…” Arif, bunları hiç duymamış gibi “Ama ben ona toka aldım, hem rengi de pembe. O pembeyi çok sever. İzin verin, göreyim.” derken gözleri kararmaya başladı. Hastane de buldu kendini. Ailesi yanındaydı. Annesi elinden tutuyordu. Hayal, meyal konuşabiliyordu. Annesini görünce annesine dönüp şunu dedi: “Annem bilir misin? Güllerin de Kakülü vardır…”
Bir ırmak gibi dinlenirken yüzünde
Kakülün tenini gizlerdi
Anlamamışım
Hüzünlenirken perdelerinde takılırdı hayallerim
Tıpkı senin tokan gibi
Anlamamışım
Ne bakışımız ortak, ne huyumuz
Farklıyız, anladım da
Demli içsen de çayını
Acı katmadın bana
Anlamamışım…
0 Yorum