Durmadan denize bakıyordu. Sabah saat 6 ‘dan beri dalgaların misafiriydi. İhtiyar bir gülümsemeyle denizin verdiği resitali dinliyordu. Gemiyi bekliyordu. Hiç gelmeyecek gemiyi. Yaktı bir sigara daha. Yettiğini biliyordu. Zamlar da artınca daha da dikkat eder olmuştu. Ama dayanamıyordu. Bir Türk kahvesi ve dertle iyi gidiyordu namussuz. Türk kahvesi yoktu yanında ama bol köpüklü bir derdi vardı. “Gelir miydi?” derken sağ gözü seğiriyor; sol gözü kapanmamak için adeta savaşıyordu. “Ya gözünü açıp kapayıncaya kadar geçip giderse” diye korkup psikopata bağlamıştı. O gemi ne de güzeldir şimdi diye hayallere dalıyordu bir yandan da. “Saçlarına toka yapmış rüzgârı, bulutları da kirpiklerine takmış, her bir gözünü açıp kapatışında bir yıldız kayıyor. Onun olduğu gemi güzel olmaz mı hiç? Sensizliğe hayıflanmam; sensizlikte bile sen varken” deyip yine bekledi dün gibi ve ondan önceki günler gibi…
Nedir bu İstanbul güzelliği sendeki?
Servilerin selamını mı getirdin bozkıra?
Yoksa suya hasret gönlüme lodos mu oldun?
Biçare oldun; bin çare oldun
Gittim; vuslata küserek
Sol yanım hasretken bir bakışına
Uzak durmana şah damarım kadar tamamım
Limana bıraktım her bir renkten seni
Sensizliğine sahibim şimdi
Sen’in geçtiği her şey gönlümle beraber
Buna da elhamdülillah…
Sizin , edebiyatla gönüle akan bir hukukunuz var .
🌈
Cok teşekkür ederim
Elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.
Çok teşekkürler