Kaç Yaşındayım


Kaç yaşındaydım? Yüreğim mi daha yaşlıydı, bedenim mi?

Nice yollardan geçmiş, nice dağlara meydan okumuştu yürümeyi öğrenmeden tırmanmaya soyunan yüreğim. Hayat zannettiğim nice deryada sağduyumla yüzmeyi öğrenmiş, insanlık adına nice sınavlar görmüştüm. Rengarenk bir kelebek konmuştu sonra inandıklarımın üstüne. Kanatlarındaki ahenk, o her kanat çırptığında baharı getirmişti bana. Gökyüzünde ışıldayan güneşe rağmen, o uçmaktan her korktuğunda ben gece oldu zannederdim. Zannettiğim o geceler az gelirdi yarınları beklemeye, umutları tarihlere pay etmeye.  

Bir gün ben gidiyorum dedim, elimdeki dolu valizi sanki taşımaya gücüm yetecekmiş gibi. Biliyordum kimse gelmese de o yine kanatlarındaki renk ile düşecekti benden önce yoluma. Elimden alacaktı yılları yüklediğim bu valizi. Gitmek değildi aslında, başka bir kimliğe doğru yol almaktı benimkisi. Elimdeki valizimi sürükleyerek sessizce indim merdivenlerden. Belimi bükmüştü ağırlık. Yarı uykulu halde ne doldurmuştum ki içine. Aşağıya indiğimde başımı ardıma doğru çevirip veda etmek istedim tüm apartman sakinlerine. Parmak uçlarımdaki kırgınlıklarımı duymamışlardı, sürüklediğim valizin sesinden. Tüm ışıklar yanmış ama perdeler aralanmamıştı bile. Hiç biri sormadı nereye diye. Birinci kattaki komşumla aynı gün doğmuşuz. Aradan biraz zaman geçtikten sonra sordum “Sesten ürktüm ondan bakamadım.” dedi. İkinci katta yürek soframın yegane misafiri vardı.  Ondan başka kimse duymazdı gecelere hapis o çığlıklarımı. Ama o duyuyor diye de hayıflanmazdım hani. Duydu mu bilmiyorum ama bir tek ondan bekledim kapısını açıp valizimi indirmeme yardım etmesini. Kah gideceğim yere götürecek kadar kah ikna edip beni geri getirecek kadar, yüreğime ne olduğunu sormasını. Üçüncü katta ben vardım, orta kattı bana ayrılan yer. Her birine aynı mesafede olabilmek için ben seçmiştim burayı. Dördüncü kattaki komşum karışmazdı çok etliye tuzluya, bakakalmış ardımdan, anlatmış benden sonra olup biteni orada burada. Beşinci katın ışıkları yanıyordu, yukarıdan el salladı bana beşinci kat üst komşum, “Gidiyor musun?” dedi. “Uğurlar olsun.” Ben buradayım bak. Gelmek istersen beklerim, gel dersen de gelirim.” Yürekten bir el salladım ona. “Veda değil bu.” dedi yüreğim. Son bir kez başımı kaldırıp o son kata baktım. Gölgeler gördüm perdenin ardında. Biri çıkacak diye bekledim. Kimse çıkmadı. Soranlar olmuş “Görmedim demiş, hatta hiç duymadım.” Valizimin sesinden önce yüreğim çığlık atmıştı oysa giderken, duymamış olduğuna inanmak istedim onca şeyle savaşırken.

Hayat bu, kimi bir satır gibi yaşarken, kimi bir roman yazıyordu bir satırın üzerine.

Sokağıma ve yıllarımı eskittiğim o apartmana veda edeli bir hayli olmuş. Geçenlerde geçtim o sokaktan, yıllardır komşuluk ettiklerim de taşınmış bir bir. Bina yıkılmanın arifesindeymiş. Kentsel dönüşüm diyorlarmış adına. Öylece durup baktım dakikalarca. Canım mı? Hayır hiç yanmadı. Kenti dönüştürseler ne olacaktı ki bundan sonra. Ben yüreğimde çoktan yıkmıştım anılarımı saklayan o duvarları nasılsa. Geriye bir tek o soğuk taş duvarlar kalmıştı. “Onlarda varsın yıkılsın.” dedim. Kıymeti yoktu artık,  içinde geçmişimden izler olmadıkça kıymeti yoktu. Anladım ki, sarf edecek sözünde kalmıyormuş; bir zamanlar evim dediğin o yerin yıkılış fotoğraflarına…  

Cemile Çalışkan Demirkol


Like it? Share with your friends!

Cemile Çalışkan Demirkol
Yazar olmak yolunda, bir yazanım sadece; yürekle kalemin dost olduğu noktadayım ve buradayım... Herkes bakar ama herkes göremez. Baktığın her kare hikaye olmaya başlar bir zaman sonra. İnsan yaşar, tüketir gider de, hayata iz bırakma hayali en özel vefadır, yazmayan bilmez!

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir