Şimdi tutsam bir kâğıdı, değdirsem gönlüme… Belki de bir kıvılcım vurur demi kaynamış bir şiire ve sen de evimin kapısını açarsın, kim bilir? “Hani kurşun sıksan geçmez geceden.” diyor ya Ahmed Arif.
İşte, bendeki de öyle bir ruh hali. Geçmiyor kâğıda bir isyan kurşunu ve yazamıyorum bir şiir sana. Ama bunlar senin için önemli değil, biliyorum. Bir mektup karalarken şimdi sana, yine gecenin faizi biniyor virgülü kayıp, noktası hacizli omuzlarıma. Çünkü neye baksam her şey emanet, bu vücut, bu eller, bu kalem bile. Yazmak ağır bir işçilik ama ben daha el arabasını bile tutamazken nedir bu şairden bozma haller? Soruyorum kendime bazen: “Senin kalemin ne ki mürekkebin taşsın ne yangının var ki şu gönül hamurun pişip yansın?” Sonrasında ise senin sesin gelir ve kirpiğin yol olur, çıkarım o karanlıktan. Kapkara kaşlarda bembeyaz bir atla kahverengi güller toplarım sana. Gözler kahve olunca iki Türk kahvesinin hatırı hep sol yanımda kalır ve kalacak da. Evimin ziline basarken ne
de müthiş bir hayal bir tebessüm bir de sen. Beni sorarsan eğer ben sen de benim. Sen varsan ben…
İşte o zaman benim. Felsefe yapmayayım neyse. Sen iyisi mi gökyüzüne bak bu gece bir de çay demle benim için. Ne de olsa göz kapakların gecenin seyrini izlemeye yeminli; sabaha kadar uyumaya da tövbeli. Sen iyisi mi bir şiir oku bu gece, hani bizden bahseden cinsten olsun. Virgülü deli, Büyük
harfleri biz, küçük harfler çocuklarımız olsun. Ha, bu arada! Üç noktalar gibi sonsuz olsun sevdamız.
Beni bilirsin ben dertli adamım. Bir derdim var ki saçlarından da kıvırcık. Sana olan sevdam saçlarından da kıvırcık. İyi geceler İLK VE SON ŞİİRİM.
0 Yorum