Küçük Bir Kız


Beklemek, belki bir saat, bir gün hatta bir ömür. Peki neyi beklemek çocukluğu, sevgiliyi, bir dostu, anıları, belki mutluluğu kim bilir. Ama anlaşılan bir gelen yok beklenen kapıların ardından ve bir ses de yok. Sadece bekleyen var bu denklemde. Denklem bir bilinmeyenli iken durumu karmaşık hale getiren ne? Bunu bilmiyorken beklemek daha da zorlaşıyor. Nerede, neden gelmedi soruları ve sonrasında oklar kendimize çevrilir ardından kendini suçlamalar kendinden uzaklaşmalar takip eder sonunda da sadece bir enkaz kalır. Bu kaleme alınmamış binlerce insanın hikâyesi Nergis’in hikâyesi gibi.

Çok saf, masum, yaşama sevinci olan narin ve zarif bir küçük kız çocuğunu hayal edin. Uzun ince parmakları ile uzun siyah saçlarıyla oynayan beyaz suratında afacanlığından mı oluştuğu bilinmeyen pembe yanaklarıyla bir kız çocuğu. İşte hayalinizde canlandırdığınız bu masum çocuğun adıdır Nergis.  Yetimhanedeki diğer çocuklar gibi o da tam bir melek. Hiçbir şeyin farkında değil henüz baba ve annesinin olmadığının belki de terkedildiğinin. Bazen o minik kalbinde hissediyor yalnızlığı terk edilmişliği ama yakıştıramıyordu belki de kabullenemiyordu kimsesizliği. Hem neden terk edilsindi ki o kötü bir çocuk değildi, yaramazlık bile yapmıyordu ki. Tam tersine çok tatlı bir kız çocuğuydu, yurtta tüm arkadaşları ve görevliler hepsi onu çok seviyordu. Herkes onu severken ailesi neden sevmesindi. Bu düşünceyi silip attı kafasından. Her geçen gün biraz daha arttı içindeki yalnızlık hissi. Artık neşesi de kayboluyordu yüzündeki o sıcak tebessüm de. Tıpkı bir çiçek gibi soluyordu, bu düşünce bu yalnızlık onu yavaş yavaş öldürüyor gibiydi. Çok konuşmuyor, sadece resim yapıyordu.

Okula başladığında da durum değişmedi. Okul çıkışlarında onu bekleyen bir anne babası ve elinden tutup gideceği bir evinin olmadığını gördüğünde daha da kanayacaktı derinlerdeki yarası. Sanki bir kötülük yapmış da cezalandırılmış gibi hissediyordu. Sanki herkes bunun farkındaymış gibi hissediyordu. En azından yetimhanede çoğu onun durumundaydı. Okulda ise daha da içine kapandı.

Biliyor musunuz bazen çocuklar büyüklerden daha acımasız olabiliyor. Acımasız dediysem canilik zannetmeyin. Çocukların bazı sözleri son derece keskin bir bıçağa benzer ve bu sözlerin neyi keseceği hiç belli olmaz. Nergis’te de bir şeyler parçalandı, kesildi bir gün. Sınıftan bir arkadaşı Nergis’e “annen seni hiç sevmiyor galiba hiç almaya gelmiyor ve hiç saçlarını da örmüyor. “ demesi diğer arkadaşlarının da bu drama dâhil olmalarına bahane oluyordu. Sevilmek, kapıda bir bekleyenin olması, saçların örülmesi ne demekti bilmiyordu ki Nergis. Bu nasıl bir duyguydu onlar biliyordu bu o zaman neden onun canını yakmak istiyorlardı. Yani hepsinin bir elini tutanı vardı peki neydi bu saldırının nedeni. Artık kederine öfke de karışmıştı.

Unutamıyordu o günü ve ondan sonrasını. Sınıfta kimsesiz lakabını bir ayıp gibi taşımak ağır geliyordu. Artık okula da gitmek istemiyordu ama kaçmış olmayı da gururuna yediremiyordu. Son zamanlarda aşırı halsizleşti, yanaklarından kan çekilmiş gül yüzü solmuştu. Durumu daha da kötüleşince hastaneye götürdüler. Yapılan tetkikler lösemi olduğunu gösteriyordu. Sanki hayata baştan yenik başlamıştı ve her şey onun için tersine işliyordu. Daha sekiz yaşında bir kız çocuğu için bu çok fazla değil miydi? Terk edilmişliğin yalnızlığın ardından bir de hastalık vardı başında. Artık yarışı daha başında kaybettiğine kanaat getirdi. Kabullendi artık başına geleni.  Sorgulamıyordu hiçbir şeyi, ne kızıyor ne de üzülüyordu olanlara. Sadece ölümü bekliyordu belki ölümden sonra elini tutacak biri olurdu belki de bir ailesi. Bu düşünce onda ölme isteğini arttırdı. Daha yaşayacak çok şeyin, söyleyecek çok sözün varken, daha güzel duyguları tatmamışken nereye gidiyorsun çocuk? Sen daha açmamış bir çiçekken kışa özlem neden?

Uzun bir çizgi ardından ölüm saati 23:05 bu kadar mıydı hayattaki yerin belki de hayalini kurduğun aile tablosunda yerini almak için acele ettin. Belki de evinde sıcak yatağında yatıyorsun ve annen minik ellerini öpüp, okşuyordur. O yüzden mi yüzündeki tebessüm. Mutlu musun gittiğin yerde?


Like it? Share with your friends!

Şeyma Genç
Tek amacı yaşamak değil anlamlı yaşamak olan biçareyim, küçük bir kızın masumiyetini arıyorum insanlığın öldüğü şu dünyada. Masumiyet terk etmiş bu diyarı diyorlar ben de masallarda arıyorum.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir