Kumral Elmas


Bir şiir yazmıştı hayatında ilk kez; dize ve dörtlüğün ne olduğunu bilmeden. Nefes nefeseydi adeta. Sanki şiiri yaşıyordu. Geceleri ay ile konuşup gündüz güneşle dertleşiyordu. Onu anlatıyordu. Tükenmez kalem tükenmez feryadın elçisi gibi yar’e haber yollamakla mükellefti sanki. Ama hayaller ülkesi gerçekle istila edilirdi bu dünyada. Bunu bilmeden kendiyle konuşuyordu. Zaten ay ve güneş yoldaş, kendisi simyacı misali çöllerde kendi amacını bulmaya çalışan bir kimsesizdi. Bir simitçi için ne kadar da zordu hayal gücü. Kızılay’da her sabah 5’te pastanelere gidip gevrek olan simitleri alıp, tezgâhı kurup ‘Ya Bismillah’ diyerek başlardı güne. Her gün arta kalan gelirini şiir kitabı almak için biriktirirdi. Tabii ki hayat koşullarına bakılırsa “kitap” çok lükstü. Her simidini sattığında gökyüzüne bakardı. Sanki onu görür gibi. Yıllar önce sabahın 8’inde tanışmıştı ilk olarak şiirle. Nasıl da geliyordu şiir; Kumral elmasa çil tanesi bulaşmış gibi; öyle değişik, öyle esaslı ve birden geldi.  Şiir okuyarak geldi bir güzel. Şiirin sonunda bir simit istedi. Ancak göz bebekleri dörtlüğü hala söyler gibiydi. Simitçi bitmesin istedi heceleri. Kızın dudaklarından şu şiirler dökülüyordu farketmeden;

Bir Gün

Bir gün seni bırakırım ya
tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu
Evet, gün geliyor, bıkıyorum senden,
ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey olur bu

CEMAL SÜREYA

Cemal Süreya sanki vesile oluyordu bir aşkın doğmasına. Kimdi bu kız ve niye şiir okuyordu gariban simitçiye? Simidi verirken bin bir soru geçse de ağız kilit oldu. Kızın söylediği tek cümle “yarın yine geleceğim yeni bir şiirle” şeklinde oldu. Titrese de simitçi, kafa salladı sadece. Sanki isyan başlamıştı kalbinde, yarın bir an önce doğsun diye. Sabah saçlarını tarayıp, az kullanılmış gömleğini giyip simitlerini hazırladı. Saat 8’di. Ancak gelen giden yoktu. Her bir zamandan hesap sorar gibiydi. Her bir rızkını arayıp yanına gelen güvercine onu soruyordu adeta “gördün mü şiiri?” diye. Ertesi gün yine aradı gözleri onu. Ancak ne gelen oldu ne giden. O kadar değer verdi ki şiire. Bir kalem, bir kağıt aldı; dize ve dörtlüğün ne olduğunu bilmeden ve döküldü ilk şiir:

Yetmedi mi sağanağa tutulduğun?
Al sıcak gülümsemeni
Ben de alayım fırından yeni çıkan şiirlerimi
Gökkuşağını izleyelim beraber
Maviye bakalım özgürce
Bir güvercinin kanatlarına sığınalım seninle
Ve sende kaybolalım bir ömür birlikte…    


Like it? Share with your friends!

Batuhan Ulaş
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olup şu an avukat olarak çalışıyorum. Mesleğimden ziyade edebiyata daha meraklıyım. Edebiyatın insanı insan yapan değerlerden biri olduğunu düşündüğüm için bu sitedeyim.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir