Mabed


Kırık bir ağaç gibi yana doğru eğilmiş bir biçimde duruyordum. Kendi mabedime çekilmenin vermiş olduğu huzur paha biçilemezdi. Bilirsiniz ya siz bir kez oraya girdiğinizde mağara yolgeçen hanına döner. Yıllardır aramayan çocukluk arkadaşınızın o gün sizi merak edesi gelmiştir. Ya da daha dün buluştuğunuz yirmi yıllık dostunuz o gün sizi arayıp tüm planlarınıza arkanızı dönerek telefonda bir saatinizi ona ayırmanızı sağlar. Tabi bir de seni hesaba katmalıydım.

Ben de hafifçe dönerek yüzüne bakıyorum. Kemikli yüz hatların var. Buğday bir tenin. Sana kaç dakikamı ya da kaç yılımı ayırmam gerektiğini hesaplamaya çalışıyorum. Hayatımdan çalar mısın yoksa “Sen insanın ömrünü uzatırsın.” dedikleri türden biri misin?

Bir keman sesi sızıyor mabedime doğru. Kalbimin tüm tınıları ortak bir noktada buluşmuş bu akşam. Bazı terminolojiler bunu huzur olarak tanımlar. Ben ise tüm benliğimi kenar köşe bırakmadan saran ılık bir sızı olarak tanımlamayı seçiyorum. Kemiklerimin sızısı bu huzurun bir sonucu da olabilir. Henüz karar vermedim.

Akşam bir olmuş saat.

Gece demek daha doğru olurdu diye geçiriyorsun sanki aklından. Böyle şeylere takılmaman gerektiğini ne zaman sana öğretebileceğim bilmiyorum.

Uzanıyorsun.

İçimde, kabuğumda yer alan bu küçücük noktada ne işin var.

Evimin buruk kahve kokusunu benimle paylaşıyor olmanın literatürdeki anlamlarını düşünüyorum bende. Kenar mahallelerde yaşayan insanlardan olmanın getirdiği bir huzura da benziyor tüm hissettiğim.

Aşka dair olanı düşünmeye bu kadar çok zamanımız olmadığını fark ettiğimde durakta karşılaştığım kadın aklıma geliyor. Çürümüş bir parça yosunu andıran yemyeşil gözleri, bembeyaz tenine aykırı duran yanakları üzerindeki çatlamış kıpkırmızı ve küçük damarları; tüm bunlara rağmen yüzünüzü biraz daha uzağa çekip baktığınızda güzel sayılabilecek yuvarlak yüzü kafamda canlanıyor. İnsanların gözlerinin yuvalarından çıkacakmış gibi müdahale ve kontrol etme hırsıyla anlattıkları şeyleri asla ciddiye alamıyorum. Tıpkı kadının vermeye çalıştığı nasihatler gibi.

Ağız kokusunun soluduğum havaya karışmasını izliyorum. Sevginin insanı çaresizleştirebildiği aslında nadir sayılmayacak o anlardan birindeyiz. Hayatını dört duvar arasına sıkıştırmasının tek sebebinin sevdiği adam olduğundan bahsetmesini, çocuklarını nasıl büyüttüğünü anlatışını sakince dinliyorum.

Kadın olmak.

Kadın olmayı anlatan birkaç cümle kurmak istiyorum söylediklerine karşılık. Paylaştıklarımızın bu an dışında bir derinliği yok. Yine de anlatırken ellerini sürekli oynatmaktan ve gözlerini hararetle hareket ettirmekten vazgeçmiyor. Yalnızlığını seziyor ve bir nebze olsun ortak olmak için dinliyorum. Sahi, aramızdaki bir yere gitmeyecek bu muhabbet nereden açılmıştı.

Dizlerimde yatan sana dönüp

En azından birkaç gün daha sana ayırabileceğime karar veriyorum.

Ayırmış olduğum üç yıla ek olarak.


Like it? Share with your friends!

Mine Türk
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunu, kendi yolunu bulmaya çalışan bir birey. Bu süreçte yolda olmanın keyfini sürüp bunu diğer insanlarla da paylaşma taraftarı

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  1. ” hayatımdan çalar mısın yoksa ömrümü uzatır mısın … ” çok güzel …. sevgiler yüreğinize ve kaleminize