
Masum olduğumuz zamanlara öyle çok hasret kaldık ki… Komşunun bir diğer komşusuna çocuğunu rahatça emanet edip pazara gidebildiği, yapılacak bir iş olduğunda bütün ellerin birlikte canla başla çalıştığı, sıcak bir tas çorbaya muhtaç olanın kapısına bırakılan çorbanın kokusu, karda kışta oynadıktan sonra eve geldiğimizde yanan sobanın sıcaklığı, yenilen mandalina kabuklarının sobanın üstünde kavrulması ,sobanın üstünde demlenen o çayın tarif edilemez tadı, çizilmiş kestanelerin çıtır çıtır patlayışı çıkan ateşin ahenkle tavanda dans edişi ve atılan bir torba kömürle daha yanaklarımızın kıpkırmızı oluşu…
Eskiyen eskiden güzel günlerdi. Oysa şimdi dört duvar arasında birbirimize çok gördüğümüz o tebessümü başkalarını kandırmak üzere çekilmiş fotoğraflara poz olarak veriyor gözlerimizin ışığı sönmüşken bile hayatımızda hiçbir yeri olmayan insanları ikna etmek üzerine kurulmuş bu düzene ayak uydurmaya çalışıyoruz.
Keşke değişen yalnızca günler aylar yıllar değişen yalnızca çağ olsaydı… Biz o sobanın etrafında ısınan yüreklerle aynı kalsaydık…
Elmas KORKUTACAK
0 Yorum