
Yaz; usulca veda ederken döktü ağaçlar sarı gözyaşlarını toprağa, “gitme” der gibi. Ne kadar süredir burada öylece durduğumu ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. İhtiyarlık sanırım benimkisi… Ayaklarım, altındaki yapraklara özenerek her geçen gün maviliğini kaybetmekte. Her gün biraz daha yaklaşmaktayım beni çeken soğuk kara parçasına. Geçen gün yağmur yağdığında mis gibi koktu. Düşündüm… Her zaman mı severdim bu kokuyu yoksa sadece şimdi mi çekici gelmeye başlamıştı? Onu bilemedim de yağmur sonrası çıkan gök kuşağını izlemek harika. Hem sonra bulutların arasından çıkan güneş ahbap oldu benimle, ıslanan bedenimi kuruttu, titreyen varlığımı ısıttı…
Mevsimler birbiriyle yarışırken herkesin yükünü taşırdım ben. Hiç ağır gelmezdi ama artık dayanamıyorum. Çok küçükken ayırdılar beni yuvamdan, usta bir sanatçı gibi yonttular bedenimi istedikleri şekli verdiler. Tam yirmi yıl hiç ses etmeden taşıdım ne varsa. Renkten renge girdim sonra, sırf onlar istiyor diye. Gençken bembeyazdım sonra gitgide kirlendim. Temizleyemeyeceklerini anladıklarında rengimi değiştirdiler. Her fırça darbesinde biraz daha yaşlandım. En sonunda maviye boyadılar beni, değiştirdiler yerimi. Her rengimi sevdim ama bu başka! Denizi severdim, semayı… En çok maviyi… Bunak bir gökyüzü gibiyim şimdi. Bir ayağım çukurda. Sallanmaya başladım eklem yerlerimden…
Yaz usulca veda ederken artık kimsenin ağırlığını kaldıracak halimin kalmadığını anladıklarında bıraktılar beni bu ormanlık alana. Kendimi hiç bu kadar evimde hissetmemiştim. Ayakta zor dursam da şimdi yapraklar çeker benim külfetimi biliyorum. Yalnızlık, gereksiz yüklerden arınmakmış anladım artık ben. Sonunda başladığı yere döndü senin mavi sandalyen…
Tüm mavi sandalyelere ithafen…
Aslı GÖKMEN
0 Yorum