Mürekkep de son kurşun… Mahlasım kifayetsiz kalıp dökülünce şu başıboş, tembel dizeden; ah etti kâğıt kalem. Bastonunu aldı kalbim ve isyan edesi var, bir kaplumbağa gibi yürümeye karşı. Sabır desen, o da alıp başını gitti. Zaten bir sokak köpeğinin tasına doldurulan su kadardı. Kol saatim gömleğimi kıvırmış, Azrail’i bekliyor. Ben Şair Bozması, bir şiir bekliyorum içinde vicdan olan. Hasbihal edeside gelmiyor kalemin; ne de olsa mürekkebim biraz solak. Bir göz var ki çehresi kıpkırmızı, bir göz var ki sessiz ve tam teçhizatlı. Her an tehlikeye misafir, merhametten alacaklı… Ben şair olamadım, dostlarsa bir canlı.
Mürekkep de son kurşun… Bilmem hangi parkın bankına oturacak evsiz, barksız şair kimliğim? Hangi mazlumu yakan ateşin yanına sığınıp ısınacak? Yırtık ceplerimde eski bir şiir, bir de mahlasım kaldı. Adım Şair Bozması, mahlasım Sokak Köpeği. Bir iki dize şiir, bir kap dolu su. Daha gönül ne ister ki!
Çekse tetiği kendine Şair
Son dileği tahta kalemden bir tabut
Sürünse mürekkepten bir fikir
Bir şiir yazılır ki adı Sükût
Bu şiir ki başka
Mürekkep solak ve şairi Bozma
Vicdan, sokak köpeğinin gözlerinde saklı
Bağırsan da duymaz, insandır adı.
Batuhan ULAŞ
Güzel bir yazı olmuş.