Neslinin Tükenmesine Saniyeler Kala


İlkçağlardan beri insan-doğa ilişkisi süregelen bir ilişkidir. İnsan doğada yaşam bulan bir canlıdır. Yaşamını doğa koşulları ile şekillendiren ve birçok açıdan doğa ve hayvanlar ile yaşamını sürdüren, bir canlı türü demek doğru olacaktır. Yaşadığımız çağ, insanı merkez konuma almış ve onun ihtiyaçları ile şekillenir hâle gelmiştir.

Üretim yapmadan, tüketim yapan tek canlı da insandır demek doğru olacaktır. George Orwell’in o meşhur kitabında geçen “İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz; gene de tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecekleri kadar yiyecek verir, geri kalanını kendine ayırır…” diyerek, demek istediklerimi anlatıyor. Etrafında bulunan her şeyin, onun için var olduğu düşüncesini bir kenara bırakmalı ve doğanın bir parçası olduğunu ve uyum içinde yaşamak için çabalaması gerektiğini benimsemesi gerekmektedir. İnsanın aslında çevre sorunlarının yaratıcısı olduğu, başka bir deyişle bakış açısının çevre sorunlarının temeli olduğu söylenebilir. Tüketime yönlendiren ve her şeyin talan edildiği bir toplum oluşmuştur. Örneğin bahçenize bir tohum ekmeye karar verecek olsanız ilk olarak “Meyve ağaçları ve sebze veren bitkiler” gelir akla çünkü bize direkt fayda sağlamayan bir şeyin ilk tercihimiz ne yazık ki olmuyor. O kokusuna hayran olduğumuz çiçekler bile ya kurutulup çayımız oluyor ya da parfüm haline getirilip vitrinlerde alıcısını bekliyor. Hayvanların önce üstüne biniyor, çalıştırıyor daha sonra soframızın baş tacı hâline getirip servis ediyoruz.

Tüm bunlar insanın hem kendine hem de doğaya karşı acımasız ve insafsız oluşuna sebebiyet vermiştir. Nesli tükenmekte olan birçok hayvan da insanoğlunun gazabına uğramayı başarmıştır. Bir tarafta, dolaylı ya da dolaysız olarak bir şekilde zarar verdiğimiz hayvanlar; bir tarafta kürklerini kesip üstümüze ceket, elimize çanta yaptığımız bir de üstüne kampanyalar başlatacak kadar küstah olan insanlar var. Bizler için katledilen veyahut bizim sağlığımız için denek olan bu hayvanları ne de çok seviyoruz değil mi? Evcil hayvanlarımızı kafese kapatıp “çok iyi” bakarken sokak hayvanlarına burun kıvırıp görmezden gelerek çok iyi “hayvan severler” oluyoruz. Sadece hayvanlar değil hızla gelişen sanayileşme ve teknoloji ile neden olduğumuz pek çok çevre sorununu da unutmamak gerek. Küresel ısınma, ozon tabakasının hızla delinmesi, bilinçsiz su tüketimi, orman yangınları ve saymayı unuttuğum pek çok sorun daha. 

Günümüz dünyasında çevre sorunları ile insan sorunlarını birbirinden ayırmak neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Hem sorunların yaratıcı olup hem de uyum içinde yaşamasını sağlayacak olan yine insanlıktır. Yani çevreye bakış açısı değiştirilmeli, çevre sadece tüketilebilecek bir yığın olarak görülmemeli ve bir kazanç deposu olarak değerlendirilmemesi gerekir. Sonuç olarak denilebilir ki çevre sorunlarını yalnızca çevrenin kirletilmesi veya bilinçsizce kullanılması olarak değerlendirilmemelidir. Okuduğum bir yazı da “Doğa bekçi ile değil, sevgi ile korunur” diyordu. Evrenin efendisi olmaya çalışmak yerine bu düzenin sadece bir parçası olduğumuzu unutmamalı, bu koca gezegenin ancak birbirimize karışarak, benimseyerek var edebiliriz.

Dilan ERDOĞAN


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir