Bir telefon kadar mesafe vardı aramızda. Bir alo sesi kadar yalnızca. Arasa, arasam… aşardık biz o mesafeleri. Sesini duymak şüphesiz bir kuş kondururdu yüreğime, apansız bir sızı gibi. Öylesine kadife ve öylesine yanık bir ses. O ses yüreğimi yakardı benim…
Sesimizi duyurmayalı birbirimize, bilmem kaç gün olmuştu, takvimden yapraklar, yüreğimden yaşlar süzülürdü. Uzun bir süre yasını tuttum bu vedanın. Alıştım, her şeye alıştığı gibi insanoğlunun, her vedaya alıştığı gibi buna da alışmıştım ben. Öyle ki, dünyada yalnız ikimiz kalsak ve benim kapım çalınsa yine de onun geldiğine ihtimal vermezdim. Öylesine umutsuzdum, öylesine çaresiz belki de. Adım dudaklarında yankılanırken bir zamanlar, dünyadaki en sevilesi kadın olduğumu düşünürdüm. Ya da sevilmeye en layık olan kadın… onun kalbini taşımak, yüreğimde ona sevgi ayırmak öksüz kalan tüm duygularımı iyileştirirdi. Bi telefon çalsa, arayan o olsa yüreğimdeki tüm sancılar son bulurdu belki de. Erkenden vedalaştığım çocukluğum çıkar gelirdi tekrar, kim bilir… öyle biriydi işte. İçimdeki tüm eksik yanları bi ses tonuyla tamamlayabilen biriydi. Ya da tüm eksik yanlarımın sebebi…
Yaren Esra ERDUAN
0 Yorum