Ne acayip bir şeymiş, bir kâğıda iki yürek sığdırmak. Halbuki tek tabanca mürekkebimle geceye az mı kurşun sıktım? Şimdi görüyorum ki hepsi kuru sıkıymış… Bomboş dizelere sırtlanmış uçurtmalarla şu gökyüzünde oyalanmakmış hepsi. Halbuki en kara da en maviyi görmek; tezatta sevebilmek… İşte, buymuş Nazım’ın, Yusuf Hayaloğlu’nun, Cahit Zarifoğlu’nun dedikleri. Bir köpüklü kahvede boğulmakmış seni beklemek. Ne çok erken ne de çok geç. Yelkovanla akrebin intiharını engellemekmiş doğru zaman dedikleri. İlmiği çıkarmakmış şu engin dizelerden sakat şiirleri. Uzun lafın kısası, bir kibrit kadar kısa diyeceklerim; bir ömre sığmayacak kadar da derin. Zaten seni beklemek ömre sığmayacak kadar mükemmel ve o kadar da temiz. Şimdi saat 8’i 5 geçiyor. Demek ki bir bahçıvan güneşin son gülünü kokluyor. Bu şair bozması da dikenli şiirlerle gülünü bekliyor…
Aslı şudur ki bu mevzu iki kâğıda sığmaz
Yaşamak gibi bir felsefe barındırır
Şair desen bu dize de anılmaz
Eylemdir bu şiir, ele avuca sığmaz
Rastgele yazar solak hattat
Usta gibi değil de bildiğin bozma bir çırak
Masmavi bir tuale kalem karası bir gül
En güzel manzara şimdi, şimdi gül…
Yaşlar akınca pınarlarından şiirler üç nokta…
Sen sağ ben selamet mi, tövbe haşa!
Aksın dudaklarından ismim, gönlüm sende durunca.
0 Yorum