Serüven


Çizmelerimizi giydik, kapıyı çektik… Çıkırt çıkırt çıkırt, anahtarı üç defa döndürüyoruz, sağa doğru. Apartman girişindeki demir kapının arkasından yağmurun şarkısı duyulmaya başladı bile.

-Kapşonlarınızı geçirin bakalım, ben şemsiyemi açıyorum.

Demir kapıyı itiyoruz ve sabahın serinliği yağmur damlalarıyla beraber yüzümüzü selamlıyor.

-Anne! yağmur yağıyor! diye bir sevinç nidası kopuyor, malumu neşelendiren. Hayatımda ilk defa görmüş gibi coşkuyla tekrar ediyorum,

-Evet yağmur yağıyor!

-Aman dikkatli inelim merdivenlerden, kaymayalım çocuklar!

-Benim çizmelerimin altı lastik ya, ben kaymıyorum, diyor abisi. Kardeşi

-Benimki de lastik mi anne, diye soruyor hemen. Nedir ki acaba, koşuşturmak için bahane mi bu şimdi?

Sonbahar yağmurunun çocuklara en güzel hediyesi oraya buraya serpişen su birikintileri.

-Kardeşim beraber basıyoruz, tamam mı? Şap, şap, şap

-Abi şurda bir tane daha var! Şap, şap.

Bir elimde şemsiye, öbür elim kardeşinde, kardeşinin kalan eli abisinde tren gibi ilerliyoruz. Kim daha çok su sıçratacak diye kuvvetle zıplarken, küçüğün kahkahası büyüğe, ordan sokaktan geçen herkese sirayet ediyor. Kaçar gibi hızla yürüyen mahalle sakinleri dudaklarının kenarındaki tebessümü gizlemiyor. Doğrusu yağmurlu bir günde çocuk olmaktan daha eğlenceli ne olabilir ki?

-Çocuklar beni de ıslattınız, çok sıçradı bu sefer, diye yakınıyorum, ama nafile…

Tam o sırada su birikintisini yalayan iki kedi imdadıma yetişerek çocukları durduruyor. Biz yaklaşınca uzaklaşıyorlar. Abisi biraz daha temkinli, kardeşi kedinin peşine düşmeye niyetli. Duvarın arkasında kaybolunca pisicikler, hevesimiz kursağımızda kalıyor.

-Anne bak! Kırmızı bir yaprak! Ne kadar güzel, ıslanmış biraz, demeye kalmadan uzanıp yerden alıveriyor.

-Bu benim olabilir mi anne?

Aman dur ıslanacaksın mı desem, toplamayın her gördüğünüzü mü desem, ama pek de güzelmiş.

-Tabi saklayabilirsin ama kuruyacak o zamanla haberin olsun, böyle kıpkırmızı ve canlı kalmayacak maalesef.

-Kardeşim bu çok nadir bir yaprak, diyor abisi bilmiş bilmiş. Keşfettikleri hazineyi evirip çevirip havada sallıyorlar. Atıştıran damlaların altında bir o yana bir bu yana süzülen hazine, göz alıcı değerli bir mücevher oluyor. Minik eller okşadıkça parıldıyor.

-Sonbahar yaprakları sarı olur değil mi anne? Bu ne yaprağı acaba?

-Genelde sarı olur ama bazen kırmızı da olabilir. Neden olmasın! Ne yaprağı olduğunu ben de bilmiyorum. En iyisi bunu daha sonra araştıralım. Haydi çocuklar, yolumuza devam etmeliyiz.

Vagonları kopan treni tekrar bir araya getirip biraz zıplayarak, biraz sıçrayarak, dura kalka okul kapısına varıyoruz. Bir sabah macerasının daha sonudur bu kapı. Koşarak içeri giren çocuklarıma el sallıyorum, karşılığında sallanan minik eller ve sevgi dolu bakışlarla.

Zeynep ÇALKAN


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir