Sosyal Paylaşım Sendromu


Sosyal paylaşım lafıdır gidiyor. Önce sosyal olacaksın, sonra paylaşacaksın. Özelini paylaşacaksın, beğen ve paylaş. Arkadaşların olacak bir sürü, resimler, albümler, etiketlemek, beğenmek, paylaşmak.

Beğenmemek yok ama, paylaşmam demek de yok. Bu paylaştığın resmi hiç beğenmedim, ne kötü çıkmışsın demek de yok. Birbirimizi beğenip duruyoruz, paylaştıklarımız ne kadar çok beğenilirse o kadar çok tatmin oluyoruz, mutlu oluyoruz. Masada, tek başına, beğen, paylaş. Arkadaşlarımızın yanına gitmek yok, seslerini duymak yok, el sıkışmak, el ele tutmak yok. Beğen ve paylaş…

Sosyal olamadığımızdandır bu iç tufanlarımız. Bütün fırtınaları, yağmurları, şimşek ve gök gürültülerini tek başımıza o serçe kadar küçücük yüreğimizde yaşıyoruz. Acılar paylaşıldıkça azalır diyorlar ya. Neden acılarımızı paylaşamıyoruz, neden acılarımızı beğenenler yok? Daha doğrusu, acının birazını alayım, senin acın, üzüntün hafiflesin diyen yok.

Mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırmış. O eskidendi. Şimdi mutluluklar paylaşıldıkça kıskançlıklar, çekememezlikler, hasetlikler, tüm kötü hasletler çoğalıyor. O neden mutlu, o neden şuna buna sahip, ben neden mutlu değilim, şuna buna sahip değilim. Senin için kötü canım.

Sosyal Paylaşım Sendromu: SPS, alın size yeni bir psikolojik terim…

Zaten canınız sıkılıyor, zaten baskılar altındasınız, mecburiyetler içinde, endişe duya duya nefes almaya çalışıyorsunuz, bu gerçek dünyanın acımasız, kapitalist zaman tünellerinde.

Bir an olsun sanal dünyada mutlu edeyim kendimi diyorsunuz; Aman Allah’ım! Elini kolunu kaptırmak bu olsa gerek. Biz bedenimizi kaptırmışız da haberimiz yok, gerçek dünyamızdan çoktan çıkıp, oluşturmaya çalıştığımız sanal dünyamıza sıkışıp kalmışız. Gerçek depresyonlarımız yetmiyormuş gibi şimdi bir de sanal depresyonlarımıza mı enerji harcayacağız? Yok kardeşim, kapatamıyoruz şu paylaşım sitelerini, çıkamıyoruz şu sanal dünyacıklarımızdan.

Sanal Bağımlısı olduk. Gerçekten uzakta, sanala kaptırdık kendimizi gidiyoruz.

Sosyal Siteler, internet oyunları, sanal dünyalar, sanal savaşlar. İç dünyamızın, bilinçaltımızın sanal ayna bakışları. Gerçek aynalara bakmayalı yıllar oldu. Uzun yıllardır hastayız ve yorgunuz. Uzun yıllardır elimiz kolumuz kalkmıyor, sıkıntıdan patlamak üzereyiz, sıkıldıkça sıkıldık, sıkıştıkça sıkıştık, battıkça battık. Sanal sona doğru giden milyonlar…

Yararlı olabilecek bir şeyi, zararımıza kullanabilmeyi keşfetmekte üstümüze yok. Bilinçsiz öksürüklerden boğulup gidiyoruz. Uyku sersemliğiyle, sanalda da uyumaya başladık, beğen ve paylaş. Yapabildiğimiz tek şey bu. Şemsiye açıp sanal sıkıntı yağmurlarından, fırtınalarından kurtulmamızın zamanı gelmedi mi?

Hiç yürüyüş demiyoruz bile size, evden çıkmaktan nefret ettiğinizi biliyoruz. Kafanızı kaldırıp şu ekrandan, bir görebilseniz yaklaşmakta olan kara bulutları. Şemsiyelerinizi çoktan sipariş vermiştiniz bile, internetten elbette. Şemsiye; üzerimize yağan sanal sıkıntılardan kurtaracak bizi. Açın şemsiyelerinizi, bir de şarkı mırıldanın hafif hafif döndürürken şemsiyeyi; Üsküdar’a gideriken aldı da bir yağmuuuurrrrr…

Ne o yağmurdan kaçarken doluya mı tutuldunuz? Gerçek dünyanın sıkıntılarından kaçarken bir de bu sanal dünyanın sıkıntılarını mı yüklendiniz depresyon kamburunuza? Oysa her şey çok farklıydı değil mi? Ne televizyon vardı, ne de internet. Gerçek dünyamızda yaşayıp gidiyorduk. Ne zaman bu dikdörtgen cam önü mahkûmları olduk? Ne zaman bütün aile yapmamız gereken bütün işlerimizi yaptıktan sonra bir araya gelip sohbet edemez olduk? O güzel sohbetler, gerçek duygularımız, samimiyet, güven, anti depresif bir hayat.

Ne gördüysek kıskandık, kapitalist sistemin para tuzaklarına çok çabuk kapıldık. Sahip olmak istedik hep, sadelikten çok uzaklaştık. Para harcadıkça, parasız kaldıkça evimizden çıkamaz olduk. Üretim yapamayan, güncel, doğal, gerçek, yapmamız gereken görevlerimizi yapamayan bireyler olduk. Dışarıya çıkıp para harcamaktansa biraz para verip, televizyon seyredip, internete bağlanıp dünyayı ayaklarımızın altına serebiliriz diye düşündük. Ne de olsa bütün dünya bir tık uzağımızda olacaktı, kumandaya basmamız ya da internette bir tıkımız yetecekti. Ama ne oldu? Tıka basa borçlar altına girdik. Hem de tıka basa…

Sahteleştikçe sahteleştik, sadelikten uzaklaştıkça ödememiz gereken kredi borçlarımız arttı. Depresyonun en büyük sebeplerinden biri de budur aslında; Maddi gücü olanların depresyonuyla, hem kel hem fodulların depresyonu aynı mıdır? Ne gördüysek sahip olmak istedik, satın alınca mutlu olacağımızı zannettik, bu sanal dünya o kadar bağımlılık seviyesine geldi ki, neredeyse bütün günümüzü meşgul etti.

Evden çıkmak istemedik, çıktığımızda ulaşamıyorduk çünkü sanal küçük evimize, diz üstü bilgisayarları taşımak da zor geliyordu değil mi? Onun da kolayını buldular, kapitalizmin yeni akıllı telefonları icat oldu. Ne güzel artık nerede olursak olalım bir parmak darbesi ile hop içine.

Babaannenizin kuzine üstünde yaptığı o güzel yemekleri asla yapamayacaksınız biliyor musunuz? Ancak, kuzine resmi paylaşabilirsiniz. Dedeniz gibi bahçenizde, tarlanızda çıplak ayaklarla çalışamayacaksınız, ancak çiftlik oyunları oynayarak kendinizi avutabilirsiniz. Dedenizin toprağı orada, bunca harcadığınız vakti ve enerjiyi biraz olsun o gerçek toprak için harcayabilseydiniz, zengin olmuştunuz değil mi?

Ama işimize gelmiyor, sabah kalkınca hemencecik dikdörtgen cama bakmak, pasif seyirci olmak, oyunlar oynamak, sanal arkadaşlarınızla iki kakara kikiri etmek, üç beş beğeni, beş altı paylaşım.

Ne güzel siyasetten de anlar oldunuz, önünüze ne gelirse paylaşın, memleketin durumu vahim, vatan elden gidiyor, savaş çıktı deseler, ben görevimi yaptım, paylaştım, beğendim, daha ne yapayım ki diyeceksiniz. Korkarız ki yarın öbür gün sokağa çıkmak, cepheye gitmek vakti gelse kimsecikleri bulamayacağız, herkes sanal dünyadan görevini yapmış olma bilinci ve mutluluğu ile olup bitenleri evlerinden izleyecek.

Sanal âlem, gerçek âlemi güçsüzleştirmek için yaratılmıştır. Balonların patlamaması için arada sırada havaları boşaltılmalıdır. Tepkilerin havasını almak, patlamaların önüne geçmek için, toplum bilim, sosyoloji uzmanları, şehir ve millet planlamacıları, gelecek planlamacıları ne kadar da güzel yapıyorlar görevlerini, havamızı alma işini. Beğenerek ve paylaşarak bize ne kalıyor? Havamızı alıyoruz.

Birileri havalarını atmaya devam ediyorlar değil mi? Ne kadar fesatsınız, ne olmuş ki o resimleri paylaşıyorlar diye, canım cicim ne kadar güzel. Gerçekte kıskançlıktan kan damarlarınız büzüşse bile, sanalda canım cicim. Gerçek hayatta en kıskanç insanlar, enerjinizi en çok vakumlayan, sizi depresyonlara düşüren insanlar, sanalda yüzünüze gülüyorlar ya. Sizin istediğiniz de bu değil miydi?

Güvenecek kimseniz kalmadı değil mi? İki çift laf edecek, sohbet edecek, samimi, sahtelikten uzak insanları bulmak çok zor bu kapitalist dünyada değil mi? Haklısınız, işte bu yüzden sanal dünyaya kaptırdınız kendinizi. Sahte sanallıklar içinde siz de zamanla sahteleşiyorsunuz farkında mısınız?

Kendinizi görmemeye başlıyorsunuz, yapmanız gereken şeyleri önemsememeye, tembelleşmeye, iradesizleşmeye başlıyorsunuz. Ama içinizdeki gerçek dünyanız her şeyin farkında, yapılması gereken işler ve ödenmesi gereken faturalar biriktikçe sanal zevkiniz size yol, su elektrik olarak değil, çok hijyenik bir depresyon olarak geri dönüyor.

Bağımlılıktan nasıl kurtulacaksınız? Bu SPS den, Sosyal Paylaşım Sendromundan nasıl kurtulacaksınız? Tüketmeye alışmış, üretmeyen, tembelleştirilmiş, mutsuzlaştırılmış, hayatın gerçeklerini göremeyen, sanal okyanuslarda fış fış kayıkçı misali kürek çekmeye çalışan milyonlar nasıl kurtulacak? Yedi yaşındaki de aynı, kırk yedi yaşındaki de aynı…

İş bağımlılıktan da ileri seviyede, kurtuluşunu sanalda arayan milyonlar ile karşı karşıyayız. Kurtuluş Savaşları yakında sanal âlemde verilmeye başlanacak. Biraz önce dediğimiz gibi ama. Beğen ve paylaş…

Biz görevimizi yaptık…

Oldu da bitti maşallah,  köle olmayız inşallah…


Like it? Share with your friends!

Ahmet Gencal
İngilizce öğretmeni. Psikolojik denemeler ve öyküler ustası. Zamanla tıpkı bir çaykara gibi arıtılıp gün yüzüne çıkan damıtılmış yaşanmışlıklarını eserlerinde kullanıyor.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir