Ve Perde


Özgür kaldığım ilk gün, kucağıma bir kese kağıdı dolusu yeşil erik alıp dişlerim kamaşana kadar yemek istiyorum. Yıkamak için eve gitmeyi bile bekleyemeyeceğim. Nedense özgürlüğümün ilk gününü yaz olarak hayal ettim. Hava ısınmış, gökyüzü pırıl pırıl, tek bir bulut bile yok. Güneş ağaçların dalları arasından var gücüyle ışınlarını mutlu mutlu içimize işliyor. Bunu o da özlemiş sanki.

Ayağımda yıllardır sokağa çıkmadığım için gıcır gıcır kalmış beyaz spor ayakkabılarım. Üzerimde beyaz şortum ve bu mis gibi havaya yakışır sarı keten gömleğim.Dışarı çıkmak üzere hazırlanırken aynada kendimi seyre dalıyorum. Saçlarım ne kadar da uzamış, kendi kendime kesmeye bir türlü cesaret edemedim. Şeklinin şemâlinin hiç önemi yok şu anda.

Özgürlüğüne kavuşan tek kişi ben olmayacağım illa ki. Sokaklar insanlarla dolmuş olur tahminimce ama hayalimde tenha, ağaçlıklı, bol güneşli bir sokak resmedeyim.

Her geçtiğimde farklı bir detay keşfettiğim sokak, görüşmeyeli epeyce değişmiş. Ayak basılmamış yerlerinde karınca yuvaları bitmiş, binaların güneş gören taraflarında da otlar. Yeni hayatlar başlamış buralarda. Karıncalar hummalı kışlık hazırlıklarına başlamışlar. Yuvanın yakınlarındaki elma çöpünü özenle parçalayıp evlerine taşımaktalar ve her zamanki gibi birbirlerine karşı çok saygılılar, kimse kimseye çarpmıyor, nizami bir düzende hareket halindeler. Bu manzarayı en son çocukken mutfakta görmüştüm, annem hatırlar o zaman da aynı tepkiyi vermiştim. Ne kadar da saygılılar!

Bu muhteşem çiçek kokusu da nerden geliyor? Az ilerdeki güzel kapılı binanın duvarlarını, boylu boyunca kırmızı çiçekli bir sarmaşık sarmış. Hem bu sarmaşık çeşidini ilk defa görüyorum hem de bu sokakta bu renk…Yokluğumuzda özgürlüğüne kavuşanlar sadece karıncalar değil demek ki. Yazın tatlı meltemi estikçe yapraklarından hem çıtırtılı sesler geliyor hem de tatlımsı bir koku salınıyor etrafa, buralara ait olmayan ya da hep buradaymış da üzerini başka başka kokular kaplamış, zamanını bekliyormuş gibi. Artık o da bağımsızlığını tüm dünyaya ilan etmiş, güzelliğini cesurca sergiliyor.

Benim gibi birkaç meraklı kaşif çıkıyor karşıma. Herkesin yüzünde benzer ifadeler buluyorum. Yüklendiğimiz kapkara korkuyu maskelerimizde beraber özenle katlayıp kenara bırakmışız. Bir taraftan yaşananların şaşkınlığını yaşıyoruz,bir taraftan da tedirgin bir mutluluk içerisindeyiz, bu kabusun son olmasını diliyoruz. Acılarımız ortak, değerlerimiz yıkılmış baştan yazılmayı bekliyor.

Ayağım arnavut kaldırımı taşa takılıyor, yere kapaklanıyorum. Küçücük evde düz zeminde yürümeye ne kadar da alışmışım. Benim gibi keşfe çıkmış bir yabancı eğilip beni yerden kaldırıyor.- iyi misiniz? Başımı yavaşça kaldırıyorum,minnettar ama buruk bir gülümseme yüzümde. Iyi miyim? Onun da gözlerinden birçok insanın ortak düşünceleri okunuyor;

Senaryo bilindik ama anlatım dolambaçlı bir yoldan. Uzun soluklu, interaktif, bir insanlık dramı.Kadro bir hayli geniş, başrolleri ünlüler ünsüzlerle paylaşıyor . Dekorlar değişken, kıtalar arası uzanan çarpıcı sahneler.

Kapalı kapılar ardında kimi eleştirmen oyunu dahiyane buluyor, kimi haince. Denenmişi denemekten kaçınanlar, garanticilere yenik düşüyor. Yapımcılar hikayeden memnun; ellerini ovuşturuyor. Bu oyun büyük gişe yapacak, göreceksiniz sergilenmeyen ülke, merakı cezbedilmemiş bir tek izleyici kalmayacak!

Ve perde diyor yılların usta yönetmeni!

Dilek GÜLCÜ


Like it? Share with your friends!

Dilek Gülcü
Kafası karışık, zamansızlığa hapis, kitapsever, müzikdinler, enstrumanist, yazar da çizemez, kedi annesi, çok düşünür az konuşur kurumsal hayatın içinde dünyalı bir yolcu. Şimdilik...

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir