
Bu denemeyi yazarken yine sonbaharın hüznü yağıyor eğilmiş dallarıma. Yapraklarım sarardı, ne zaman yalancı ilkbaharı hissetsem köklerimde. Kanarsın ya bile bile; sadece bir kere gülmek için, bütün dertleri yok etmek istersin bir tebessümünle. İşte, ben de hep böyleyim. Yıllar geçer, bir kere gülerim sonunda gözlerimden hıncımın döküleceğini bilsem de kâğıtlara… Saflık değil de bir ihtiyaç benimkisi, tıpkı diğer solan ağaçlar gibi. İlk cemreye kanan kervanında gidiyorum yıllarca ve yol bitecek gibi gözükmüyor zannımca. Kime açılsam sadece ağacımın gölgesinde nefes almak için otururlar yanı başıma. Sonra hepsi koşar dört bir yana. Bense onlar gidene kadar ne şiirler biriktiririm o kaba sert gövdemde. Bilirim, hepsi çürüyecek, hepsi solacak. Neden bu heves peki? Neden bu bir anlık tebessüm için bu kadar acı? Hayat defterim suallerle geçiyor ve bazen sayfanın daha başında olduğuma üzülüyorum her ne kadar ezberlesem de sonunu bu baştan yazılmış hikâyemin. “Sen iyi bir insansın, ama…” diye biten cümleler karşımdaki kökü bitmiş ağacın orada, bir madalya gibi. Bense iyi bir insan olmak istemiyorum sadece zor günümde yanımda olacak, gülüşüyle ısıtacak bir varlık, bir ses istiyorum. Anlaşılan yalancı ilkbahar yine sözünde durmadı. Adı üstünde, “yalancı” ama neden o zaman bu tamamen ona duyduğum inanç? Çok soru var ve önümde iki yol, iki de cevap var. Ya soluğu parklarda alıp filozoflarla şarabımı yudumlayacağım ve şarabın ateşinde yanacağım; ya da Yunus Emre’nin Mevlana’nın yolundan gidip bir camide yanacağım. Ne garip değil mi; iki farklı yol var ama bir sorun var. Ben dimdik ve yapayalnız bir ağacım. Ne gidecek bir ayağım ne de bu dert yoluna gidecek bir cesaretim var. En garibi de bu konuşmayı hep kendimle yapıyor olmam, yapayalnız ve tek başıma. En iyisi yalancı ilkbaharı beklemek belki de… Kim bilir belki de gelir ve bir çiçek konar bir insan yerine şu gölgemin başına…
Gölgeme sığarken her bir yalancı suret
Dalıma konmaz bir kırlangıç
Sarıdan yeşile çalma bir kefaret
Kâfi olmaz da görmez beni ardıç
Hâlbuki şefkatten bu sertlik, bu gövde
Gölgen değse, şavk vururdu
Köklerimden kirpiklerine
Belki de bir kuzu bir kurda giderdi
Öleceğini bile bile…
0 Yorum