“İstediğiniz kadar harika anayasalar yapınız; özgürlükler alanında da halka istediğiniz kadar hak tanıyınız; istediğiniz kadar sosyalizmin veya liberalizmin sihirli gücüne inanınız; eğer çocuklarınız gerektiği gibi eğitim alamazlar, hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal haklara rağmen toplumsal hayat yine de sönük, ruhsuz olacaktır.”
Yazarın Adı: Grigoriy Petrov
Çevirmen: Giray Özay
Sayfa Sayısı: 110
Kitabı İnceleme Sebebim: Mustafa Kemal Atatürk’ün okuma emrini verdiği bir kitabı merak etmem aslında. Kitabı okuduktan sonra Atamızın bir milletten ne beklediğini, devletin nasıl olması gerektiğini, halkın eğitimle kurtuluşa ereceğini daha iyi kavradım. Demek ki Atamız bir milletin kurtuluşa nasıl ereceğini bir de bu kitaptan göstermek istemiş. Atamıza layık olmak dileğiyle…
Kitabın Konusu: Bu kitabın esas konusu, inceleme sebebinde de belirttiğim üzere bir milletin nasıl kurtuluşa ereceğine ilişkin bir yol haritası aslında. Finlandiya’nın kahramanı olan Johan Vilhelm Snellman’ın Finlandiya’yı ya da kendi deyişleriyle Suomi’yi (bataklık araziyi) nasıl Beyaz Zambaklar ülkesine çevirmeye çalışmasını anlatıyor. Bir milletin köylüsünden, avukatına, rahibine, memuruna, doktoruna, reçel kralına kadar herkese konferans verdirerek ülkesini geliştirme çabasına sahip olan kahramanın bakış açısını, ideallerini, hayat görüşünü içeren bir konuya sahip bu kitap.
Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Diğer kitaplarla karşılaştıracak olursam -en azından günümüzdeki- insanın bakış açısını değiştiren ender kitaplardan olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü kitabı okuduğunuzda içinizde yaşadığınız ülkeye bir kere daha âşık oluyorsunuz ama bu aşk körü körüne değil de âşık olduğunuz o vatanın eksiklerini de görüp onu nasıl daha güzel yapabilirim endişesini de barındıran, onun için nasıl gece gündüz çalışabilirim diye kalbinize tatlı bir endişe de verdiren bir kitap. Her ne kadar Finlandiya’nın kahramanının ülkesi için yaptıkları anlatılsa da “kendi vatanınızı da aynı terazi içine koyup o bayrağı nasıl daha yükseklere çekebilirim, o ay ve yıldıza nasıl daha iyi layık olabilirim?” diye kendinizi eleştirip ona göre daha çok okumayı, öğrenmeyi bir borç bildiren harika bir kitap olması dolayısıyla gönlümde diğer kitaplardan çok ayrı bir yer edinmeyi başaran Beyaz Zambaklar Ülkesinde’nin yeri çok ama çok ayrı.
Özet: Henüz I. Aleksandr sağlıklıyken, Fin kültürünü yükseltmek isteyenlerin başına Snelman adında biri geçmişti. Johan Vilhelm Snelman, 12 Mayıs 1806’da, Stockholm’da dünyaya gelmiş. 4 Temmuz 1881’de Danskarby’de vefat etmiştir. Snelman, o dönemin büyük bilim adamı, derin filozofu, ünlü siyasetçisiydi. Ancak Snelman’ın en büyük ünü, Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olmasından kaynaklanır. Snelman’ın içindeki vatan sevgisi kendi kültürünü koruyan, kendisini geliştiren, okumaktan yılmayan Finlandiya hayaliyle yanıp tutuşunca karşımıza koskoca bir başarı hikayesi, pes etmeme hikayesi çıkar. Snelman, ülkesini geliştirmek için ilk önce ülkesinin eksiklerini gözden geçirir ve İsveç ile Rusya arasında yönetimin değişmesiyle ömrü geçen Finlandiya ve halkını kendisine özgü bir kültür ve başarı ilkesi ile konfranslar verdirerek bu idealini gerçekleştirmeye çalışır. Finlandiya’yı karış karış gezip ülkesinin dört bir yanındaki her bir bireye idealini, ülkesini cehaletler ülkesinden beyaz zambaklar ülkesine giden yola nasıl ulaştıracaklarını anlatır. Yılmadan, pes etmeden bunu yapar hem de. Memurlara, öğretmenlere, doktorlara, rahiplere seslenir ve onları da bu önemli yolda bir yol arkadaşı olarak görür. Onların da desteğini alır. İsveç’ten çıkıp Rusya’nın yönetimine giren Finlandiya’yı bir kültür ateşiyle, ancak daha çok çalışarak bağımsız bir devlet olma yoluyla kurtuluşa erileceğinin, bağımsız bir kültür oluşacağının bilgisini insanlara aşılar. Finlandiya’nın İsveç yönetimindeki memur zihniyetini, asker zihniyetini vurgular ve değiştirir. Askeriyede İsveç döneminde komutan görevinde bulunan İsveçler gider ve onların aşıladıkları küfür, disiplinsizlik kaybolur. Askeriyede ahlaklı bir eğitim başlar. Öğretmenlerin de desteğini alır, akademisyenler de onun idealini; daha doğrusu kendi kültürünü oluşturacak bir Finlandiya’nın hayalini gerçekleştirmek için çabalar. Halk üniversiteleri kurulur ve konferanslara devam edilir. Kitapta halk kitlesine verilen değer ve aynı zamanda halk kitlesinde de alışılagelmiş düşünce sistemi eleştirilir: “Geçmiş yüzyıllarda farklı coğrafyalarda yaşamış toplumların, halk kesimlerinin nasıl bir hayat sürdüklerine ya bir tesadüfle kısaca değinilir ya da bu kesimlerden hiç söz edilmez. Toplumların fikri, manevi yönden yükselmeleriyle pek fazla kimse ilgilenmemiştir. Daha doğrusu milletlerin maddi, manevi hayatlarının iyileştirilmesi, geliştirilmesi için hiç kimse uğraş vermemiştir. Ot yetiştirmesini, hayvan beslemesini, tuğla, kâğıt, kumaş üretme tekniklerini geliştirmişler ama sayıları milyonları bulan üretken halk kitlesinin ruhunu, maneviyatını, sağlığını, beslenmesini, evini geliştirmeyi, iyileştirmeyi düşünmemişlerdir. Halk kitlesinin yaşantısını kendi haline bırakmışlardır. Bütün bunları düşünmek hiç kimsenin görevi değilmişçesine sanki şöyle gizli bir karar vardır: “İstedikleri gibi yaşasınlar. İyi duruma ulaşırlarsa mutlu olsunlar; kötü durumdaysalar da sabır, tahammül göstersinler. Her dönemde, her coğrafyada halk kitleleri sabır, tahammül göstermeye mecbur bırakılmıştır. Zorluklara, yokluklara tahammül etmek halkın zorunlu görevi gibi sayılmıştır. Milletin sabırlı, tahammüllü oluşundan coşkuyla bahsederek, milletin mecburiyetini dini bir konuma yükseltirler. Zaten İsa’nın dini de sabır, tahammül dinine dönüştürülmemiş midir?” (Sayfa 89,90) Snelman her iki tarafın da düşünce yapısına karşı çıkmıştır.
Önemli ve ilgi çekici yerden alıntılar: Hayatının sonlarına doğru Snelman, dostlarıyla sohbet ederken şöyle diyordu: “Finlandiya’nın bugünkü haliyle çocukluğundaki halini kıyaslarken şöyle bir tablo tasavvur ediyorum: Büyük harabe bir ev… Bütün pencereleri kapalı… Dışarıdan bakınca metruk ev izlenimi veriyor… İçerisi karanlık, boğucu rutubetli, ağır bir havası olan bu ev, büyük mezarlığı andırıyor. Ama birtakım genç, korkusuz, güçlü insan ortaya çıkıyor. Çok neşeli, zeki insanlar… Hemen evin perdelerini çekip pencerelerini açıyorlar. Evin içine gün ışığı, temiz hava, çiçek kokuları doluşuyor. İçerisi canlılıkla doluyor. Binanın dışı da onarım görüyor, yenileniyor. Çevredeki insanlar da artık cinli-perili evden kaçar gibi evden kaçmıyorlar. Evin yanına gelip yenilenen binayı hayranlıkla seyrediyorlar. İşte böyle bir değişim, her ülkede, her kentte, her ilçede, unutulmuş, terk edilmiş her köyde yaşanabilir. Bunun için ihtiyaç olan yalnızca dinamik fikirli, uyanık ruhlu, uygarlık yolunda çalışırken yorulmayan, usanmayan; aksine heyecan, zevk duyan insanların varlığıdır. (Sayfa 88)
Kitabın Hedef Kitlesi: Vatanını seven, onun bayrağını göklere çekme derdiyle yanıp tutuşan ve bunu da ancak yılmadan okuyarak, çalışarak yerine getirmeye çalışan insanlar Beyaz Zambaklar Ülkesinde’nin hedef kitlesidir.
Kitapta kullanılan dil: Çok açık bir şekilde ne demek istediğini rahatlıkla dile getiren bir kitap karşımıza çıkıyor. Bu sebeple dilin çok akıcı bir şekilde kullanıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Tabi ki bu düşüncemin temelinde çevirmenin emeği söz konusu.
Yine çok güzel bir tanıtım okuma isteği uyandıran ☘ tebrikler
Blogu keşfedip okuduğum ilk inceleme. Nice güzel incelemeler beni bekliyor . 🙂