“Kendi Kişisel Menkıbesini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir. Bir düşün gerçekleşmesini tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu.”
Paulo Coelho
Yazarın Adı: Paulo Coelho
Yayınevi: Can Yayınevi
143.Baskı: Mart 2018
Çeviri: Özdemir İnce
Sayfa Sayısı: 184
Kitabın incelenme sebebi: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin ölümsüz eseri Mesnevi’deki hikâyeden esinlenerek yazılan ve bir nasihatname özelliği taşıyan bu eserin incelenme sebebi: siz değerli okuyucularımıza çok kısa ve faydalı bir şekilde, geniş bir bakış açısıyla sunma isteğimdir. Böylelikle Doğu klasiği olan ve dünyaca tanınan alim Mevlana’nın eserine az da olsa (en azından ismimin geçmesini sağlayarak) iltifatta bulunmakta güzel bir sebep olur diye düşünüyorum. Kendi Kişisel Menkıbemizi gerçekleştirme amacı ile hayatımıza bakmamızı sağlamaya çalışan bir eserdir Simyacı ve bu yönden de incelenmesinin çok faydalı olacağını düşünüyorum.
Kitabın Konusu: Rüyasında Mısır Piramitleri yakınında bir hazinenin olduğunu gören Endülüslü çoban Santiago’nun hazineyi ararken yaptığı yolculuk diyebilirim kısaca. Ama bana göre kitabın vurgulamaya çalıştığı en önemli konu: “Kişisel Menkıbenin peşinden gidilmesi ve onun gerçekleştirilmesi.”
Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Dünya klasikleri arasına girmiş bu eserin kendi alanından ziyade dünya alanındaki öneminden bahsetmek zannedersem daha doğru olacaktır. Kitabın yazarı Paulo Coelho’nun bu kitabı yazarken ilham aldığı kaynak şahsımca kitabın yerini ve önemini başlı başına artırmış çünkü Doğu klasiği olan, en önemli eserlerden sayılan ve yazarı alim olanMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin kalemiyle ortaya çıkmış “Mesnevinin” hikayesinden alınan ilhamla “Simyacı” yazılmış. Mevlâna ilham alınan hikayesinde “kişinin kendisinin bir hazine olduğunu” vurgulamıştır. Kitapta da aynı sonuca varmak mümkün.
Yazarın Hayatı: Paulo Coelho yazarlığa başlamadan önce ülkesinde tanınan bir şarkı sözü yazarıydı. Bir süre gazetecilik de yapan Paulo Coelho, 1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini Hac (özgün adı: “The Pilgrimage”) adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayınlanan romanı Simyacı, Coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. 42 ülkede yayınlanan, 26 dile çevrilen Simyacı, benzersiz bir başarıya ulaştı ve bu kitap sayesinde Gabriel Garcia Marquez’den sonra en çok okunan Latin Amerikalı yazar oldu. Paulo Coelho’nun kurduğu Paulo Coelho Enstitüsü, ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etmektedir. Coelho, UNESCO’nun Kültürlerarası Diyaloglar programında danışman olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda İsviçre’nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu’nu düzenleyen Schwab Vakfı’nın yönetim kurulundadır. Paulo Coelho pek çok saygın ödülün sahibi oldu; bunlar arasında Dünya Ekonomik Forumu’nun verdiği Crystal Award ve Fransız Légion d’Honneur nişanı da vardır. Yazar 2002 yılında Brezilya Edebiyat Akademisi’ne kabul edildi. Coelho, ayrıca pek çok saygın basın kuruluşu için haftalık köşe yazıları yazmaktadır. Paulo Coelho Rio de Janerio’da yaşamaktadır.
Son romanı Elif, Portekizceden sonra ilk olarak Türkçeye çevrildi ve Mart 2011’de yayınlandı. Romanda, yazar ve yetenekli bir keman virtüözü, sıra dışı genç bir Türk kızı Hilal’in Sibirya’yı baştan başa geçecekleri bir yolculuk sırasında, kendileri, birbirleri ve varoluşları ile yüzleşmeleri anlatılmaktadır. Kitabın tanıtımı için açtığı yarışmayı Aleph by Raif Kurt videosuyla, Türk sanatçı Raif Kurt kazanmıştır.
Özet: Kahramanımız Santiago, babası her ne kadar rahip olmasını istese de dünyayı dolaşma hayalinden dolayı çoban olmayı tercih eder çünkü çobanlar rahatlıkla gezebilir. Çobanlık yaptığı sırada koyunlarının ona çoğu şeyi öğrettiğini inanan Santiago yaşayacağı olaylarla hayatının ve bakış açısının değişeceğinden habersizdir. Uykusunda gördüğü düşlerden dolayı kahramanımız uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Üst üste gördüğü düşlerde Mısır’da piramitlerin yakınında bir hazine görür ve bunu yorumlamak için bir Çingeneye gider. Çingeneye gördüğü düşleri anlattıktan sonra çingene ondan para istemeyeceğini ancak hazineyi bulduktan sonra hazinenin onda birini kendisine vereceği konusunda söz ister. Kahramanımız Endülüslü çoban Santiago bu duruma şaşırsa da hayatını aynı şekilde idame ettirmeyi düşünmektedir çünkü yaklaşık 1 sene önce gördüğü tüccarın kızını, koyunlarını kırkma bahanesiyle tekrar görmeyi düşünür. Ayrıca koyunları hakkında da her şeyi öğrenen çoban hayatını da değiştirmek istemez. Santiago şehirde kendi halinde kitap okurken yanına yaşlı bir amca gelir ve sohbet ederken yaşlı amcanın aslında Şalem Kralı Melkisedek olduğunu öğrenir. Ancak Melkisedek, kral olsa da onu farklı yapan Endülüslü çobanın gördüğü düşten bahsetmesidir. Santiago bu duruma çok şaşırır ve Melkisedek ona “kişisel menkıbeden” bahseder. Santiago’ya kendisinin kişisel menkıbesini gerçekleştirmesi gerektiğini, kendisinin çobanlığı seçmesiyle zaten bunu yapabileceğini belirtir. Santiago ikilem arasına düşse de hazineyi almak için bu düşün peşinden gitmeye karar verir. Melkisedek, Santiago’ya işaretler ile hazinenin yerini bulacağından bahseder ve ayrılmadan önce kendisine Urim ile Tummim adında iki taş verip işaretleri yorumlayamazsa bunları kullanmasını öğütler. Böylelikle kahramanımız koyunlarıyla beraber yola çıkar. Mısıra ulaşmak için Afrika’ya geçer ve gittiği şehirde herkesin Arapça konuştuğunu fark eder. Kendi dilinden anlayan birini bulur ve ondan yardım ister. Ancak yardım istediği kişi parasını çalıp ortadan kaybolunca Santiago beş parasız kalıp dilini bilmediği, insanlarını tanımadığı bir yerde adeta hapsolur. İçine bir pişmanlık duygusu düşen Santiago, kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için çıktığı bu yolculukta adeta kendisini sorgular hale gelir ve koyunlarını, parasını kaybetmiş bir adam olarak bir iş bulup kendi topraklarına dönmeye çalışır. Bir billuriyeci dükkanında iş bulur ve fikirleriyle eski günlerini arayan billuriye dükkanının sahibini çok memnun eder. Kristal camları temizlemek, bu camlarla müşterilere içecek servisi yapmak billuriye dükkanına iyi para kazandırır. Yaklaşık 11 ay bu dükkânda çalıştıktan sonra kişisel menkıbesinin peşine gitmeye karar verir. Billuriye dükkanında kazandığı parayla Mısır’a gidecektir. Önce çölü geçmesi gereken kahramanımız burada Simyacı’yı arayan bir İngiliz’le karşılaşır. “Simyanın ne demek?” olduğunu soran kahramanımız “kurşunu altına çevirmek (madeni altına çevirmek)” cevabını alır. Aslında Santiago ve İngiliz kendi kişisel menkıbesini aramaya çıkmıştır. Çölde yollarına devam ederken Santiago iki kuşun birbirine saldırdığını, bu olayın savaşın habercisi olduğunu gezdikleri kervandaki yetkiliye bildirir ve silahlı adamlarla bir tuzak kurulduğu böylece ortaya çıkar. Böylelikle çölün ve evrenin dilini anlamaya başlayan Santiago, Simyacı ile tanışır ve Simendülüslyayı öğrenir. Simyacı da kral gibi ona kendi kişisel menkıbesini yerine getirmesini, eğer gerçekleştirmezse ileride pişman olacağını söyler. Simyacı ile çıktıkları yolculukta, çölde kabileler arası savaş çıktığı için askerler ile karşılaşırlar. Hatta Santiago, bir gün Rüzgar’a dönüşmesi şartıyla hayatının bağışlanacağı tehdidi ile karşılaşır. Simyacı ’ya nasıl dönüşeceğini bilmediğini, eğer dönüşemezse ikisinin de öldürüleceğini söylese de “Seni öldürürler. Ben rüzgâra dönüşmeyi biliyorum.” cevabı ile karşılaşır. Güneş ve rüzgârın yardımıyla rüzgâra dönüşür çünkü evrenin dilini konuşabilir duruma gelir. Artık kurşuna altına dönüştürmeyi de öğrenmiştir. Çoban olarak başladığı bu yolculukta gördüğü düş sayesinde Mısır’a yolculuk etmiş, parası çalınmış, billuriye dükkanında çalışmış, rüzgâra dönüşmüş, simyacı olmuştur. Hepsinden de önemlisi kişisel menkıbesinin peşinden gitmiştir. Çölü aşan Santiago’nun karşısında şimdi Mısır Piramitleri vardır. Ama hazineyi bulmak için yüreğinin sesini dinlemesi gerekmektedir. Yüreğini dinler ve kazacağı yeri bulduktan sonra sürekli kazmaya başlar. Kazarken savaş mültecileri onu görür ve ne yaptığını sorar. Başta cevap vermese de Santiago’yu döverek altınını alırlar ve en sonunda kahramanımız, düşünde bir hazine gördüğünü ve burada olduğunu söyler. Bunun üzerine savaş mültecilerinin reisi “insanın bu kadar budala olmaya hakkı olmadığını öğreneceğini, iki yıl kadar önce kendisinin de üst üste aynı düşü gördüğünü ve düşünde İspanya’ya gitmesi gerektiğini, çobanların koyunlarıyla birlikte içinde uyudukları, ayin eşyalarının konulduğu, yerde büyümüş bir firavuninciri bulunan yıkık bir köy kilisesi araması gerektiğini ve bu firavunincirinin dibini kazarsa gizli bir hazine bulacak olduğunu söyler.” Ve Endülüslü çoban Santiago bunun üzerine gülümserve aradığı hazineyi böylelikle bulmuş olur.
Kitabın bölümlerinde işlenen konular: Mevlana’nın Mesnevisindeki ana temanın işlenen konu olduğunu, asıl mesajın (kişinin kendisinin hazine olduğu kıssası) vurgulandığını söyleyebilirim. Endülüslü çoban Santiago’nun yolculuğundan çıkarmamız gereken “kişisel menkıbemizin peşinden gitmek ve onu gerçekleştirmek” konusunun da vurgulandığını söyleyebilirim.
Önemli ve ilgi çekici yerlerden alıntılar: Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan, onu ele geçirme arzusunu yitirirsin. (Sayfa 41)
“Bir an önce koyunlarıma kavuşmak istiyorum. Talih bizden yanayken bundan yararlanmalıyız; talihin bize yardımcı olması için biz de ona yardımcı olacak şekilde davranmalıyız, gereken ne varsa yapmalıyız. Buna ‘lütuf kuralı’ derler. Ya da acemi talihi.” (Sayfa 71)
“Bir şeyi gerçekleştirmek istersen,” demişti yaşlı adam ona, “onu gerçekleştirmek için bütün Evren iş birliği yapar.” (Sayfa 56)
“Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?” diye sordu, mola verdikleri akşam. “Çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır.” (Sayfa 151)
Kitabın Hedef Kitlesi: Kendini arayıp bulmak isteyen, içindeki hazinenin farkında olup da kendini hatırlamak isteyen, Mesnevi okuyan ya da okumak isteyen herkese yazılmış bir kitap diyebilirim. En önemlisi de kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirmek isteyen herkese yazılmış olduğunu söyleyebilirim.
Kitapta Kullanılan Dil: Dil konusuna gelecek olursam, kitaptaki dil çevirmenin başarısıyla ustaca bir şekilde okuyucuya aktarılmıştır. Kendi açımdan söylemem gerekirse hiçbir kelimeyi ikiletmeden rahatlıkla anlayabildiğimi söyleyebilirim. Okuyunca siz de “ne kadar rahat anlaşıldığını fark edeceksiniz.” diye düşünüyorum. Bu sebeple akıcılık ve üslup da çok başarılı.
Kitap Dışı Kapak Tasarımı: Gönül isterdi ki 25. Yıl baskısı elimde olsaydı. Ancak eski baskısı da gayet başarılı ve Kahramanımız Santiago’nun kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için gittiği Mısır’daki piramit resmedilmiş. Böylelikle ana temayı da dış kapak tasarımında görerek olayın kafamızda daha da bir canlanma ihtimalinin arttığını söyleyebilirim, en azından kendi açımdan.
Batuhan ULAŞ
Çok kapsamlı bir çalışma Batuhan Bey emeğinize sağlık.