Tarık Tufan-Düşerken


Kitabın Yazarı: Tarık Tufan

Yayınevi: Profil Kitap

ISBN: 978-605-7525-16-1

1.Baskı: Kasım 2018

Sayfa Sayısı: 304

Kitabı seçmemdeki asıl neden, kitabın yazarının daha önceki eserlerinde gösterdiği başarıyı bu eserinde de göstereceğine dair inancım oldu. Bu inancımın karşılığını da aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Tarık Tufan, çok iyi bir yazar olduğunu hem kitabın kahramanlarından Jülide’nin, İshak’ın hem de 3.kişinin gözünden rahatlıkla gösterdi. Anlatım yönünden farklılık, okuyucu sıkmayıp aksine başka bakış açılarından heyecan ve keyif verici olmuş.

Konuya gelecek olursak; farklı hayatlara sahip olan insanların yaşadıkları meseleler sonucu aynı noktada buluşması ve bu noktadan bakarak aslında o kadar farklı olmadıklarını gösteren ortak sebeplerin var olduğunu, hayatlarını nasıl şekillendirdiğini anlatan bir olaylar örgüsü söz konusu.

Kitabın kendi alanındaki öneminden bahsedecek olursam; yazar iki farklı insanı aynı noktada rahatlıkla buluşturmuştur. Bunu yaparken de kahramanların gözünden ve olayı anlatanın gözünden bunu dile getirmiştir. Yani dili mükemmel bir şekilde kullanmış olup okuyucuya aksettirmiştir. Bu sebeple günümüzün çoğu kitabından ayrılıyor. Yazarın kimliği de burada ön plana çıktığı için bu kitabı incelemek istedim.

 Yazar hakkında:

Türk yazar ve senarist.
1973 yılında İstanbul’da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayınlanmakta ve bazı televizyon kanallarında edebiyat-sohbet türünde programlar sunmaktadır. Yayımlanmış beş adet kitabının yanı sıra Uzak İhtimal ve Yozgat Blues filmlerinin senaristlerindendir. 

Eserleri:

Kitap:
Bir Adam Girdi Şehre Koşarak, Profil Yayınları (2011) 
Hayal Meyal, Profil Yayınları (2011) ,
Kekeme Çocuklar Korosu, Profil Yayınları (2011)
Kraliçenin Pireleri, Profil Yayınları (2011)
Ve Sen Kuş Olur Gidersin, Profil Yayınları (2012)
Şanzelize Düğün Salonu, Profil Yayınları (2015)

Film: 
Uzak İhtimal
Yozgat Blues

TV Programları: 
Meksika Sınırı Ülke TV
Kafa Dengi 24 TV

Radyo Programları: 
Düş Vakitleri- Marmara FM 

Ödülleri :
“Uzak İhtimal” filmiyle 2009 yılında İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Senaryo” ödülü
“Yozgat Blues” filmiyle 2013 yılında Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Senaryo” ödülü (1)

Özet: Kitap, yaşadıkları hayatlardan uzaklaşmak isteyen iki komşunun seyahatini ve bu seyahat sırasında başlarına ne geldiğini anlatıyor. Kitabın asıl kahramanları Jülide ve İshak. Bir tesisatçı olan kahramanımız İshak, hayatında mutlu görünür gibi yapar; ancak aslında hiç de mutlu değildir. Kaçıp gitmek ister. Evli ve çocukları olan kahramanımız, komşusu Jülide ile tanışır. Jülide ise Nişantaşı’ndaki galerilerde tabloları sergilenmeye başlayan, sanat çevrelerinde dolanan söylentilere bakılırsa eserleri ileride kıymetlenme ihtimali hayli yüksek olan genç ressam kadın kahramandır. Bu iki kahramanın tanışmaları, üst kattan banyoya su damlaması üzerine Nurten’in (İshak’ın karısı), İshak’a üst komşuya gitmesini ve sorunu halletmesini rica etmesi ile olur. İstemeyerek gitse de Nurten’in dırdırını çekmek istemez ve böylelikle Jülide’nin evine gider. Başta pek konuşmaz ve Jülide’ye bakmaktan sakınır.  Su sızıntısını halletmeye çalışırken sohbetleri artar. Kahve faslı derken İshak’ın gözüne bir tablo takılır ve “siz mi yaptınız?” sorusunu sorar. Jülide evet derken İshak, “çok güzel olmuş” der. “Ne gördünüz?” dediğinde İshak, sigarasını da yakarak, “Bir kadın var. Tek başına kalakalmış. Bir gecenin içine hapsolmuş gibi. Bir yerde hapsolmuş gibi. Bir yerde sıkışmış. Sanki dünya daralmış da küçük bir oda kadar kalmış. Bir kapı var ama nereye açıldığı meçhul. Açılıp açılmayacağı da öyle. Güvenilmez bir kapı. Bir çıkış ihtimalinden ziyade kaybolma endişesi uyandırıyor. Kadının yüzü pencereye dönük. Küçük bir pencere. Tek umut. Kırmızı bir ışık sızıyor o küçük pencereden. Kan mı, güneş kızılı mı belli değil. Her şeye bir belirsizlik sinmiş. Kadının korkusu bu yüzden. Korku değil de güvensizlik. Aslında güçlü görünüyor. Zayıf düşmüş bir hali yok. Aslında belli belirsiz, etrafında birileri var. Ama nasıl söylemeli? Tam değiller. Bir şeyleri eksik. Hepsi yarım yarım. Kırık eşyalar gibi. Kadın onlarla ilgilenmiyor. Bir kenarda kırılmış duran kanatlar var. Sadece kanatlar. Bir meleğin kanatları gibi ama melek yok. Koparılmış daha doğrusu. Evet, koparılmış kanatlar. Belki de kadının kanatları koparıldı diye buraya sıkışıp kaldı. Ya da kurtulmak isterken kanatlarını kaybetti. Kapıda, pencerede, bir yerde. Ayaklarının dibinde bir kuş ölüsü var. Tuhaf bir kuş. Sanki başka dünyadan gelmiş. Bildiğimiz kuşlara benzemiyor. Kadına yardım için gelmiş belki de ama başaramamış. Bir duvarın üzerinde birbirine karışmış renkler var. El izleri. Sanki elleriyle duvarları boyamaya niyetlenmiş ama hangi rengi seçeceğine karar verememiş. Kırık bir ayna var kadının hemen karşısında. Kadının aksi aynanın kırıklarında çoğalmış. Bir de bütün bunlar kötü bir rüyaymış da kadın kendi rüyasına hapsolmuş gibi.” (Sayfa 53-54)

Bu lafların üzerine Jülide şaşırır ve gözleri dolar. İshak su sızıntısını kontrol etmek için tekrar geldiğinde daha da muhabbetleri artar ve buralardan gitmek istediğini söyler. Jülide şaşırtıcı bir şekilde beraber gidelim der. İshak önce şaşırsa da kabul edip beraber yola çıkarlar. Tabi ki bu ayrılığı İshak dükkanındaki çırağını Nurten’e bir mektup yollayarak bildirir. Nurten çok meraklansa da İshak’ın tek düşüncesi her şeyden uzaklaşmaktır. Jülide arkadaşı Gökçe’nin (Jülide’nin eski erkek arkadaşı) evine gitmeyi teklif eder. Evde kimsenin olmadığını, Gökçenin eskide kalan bir mazi olduğunu ve şu an normal arkadaşını olduğunu söyler Jülide. Eve gittiklerinde “In The Mood For Love” filmini izleyerek vakit geçirirler. Gece olduğunda Jülide, İshak’tan kendisiyle uyumasını rica eder. İlk önce rahat edemeyeceğini belirtse de İshak, sonradan Jülide’nin yanına gelir. Jülide, İshak’tan kendisine sarılmasını ister ve İshak şefkatle sarılır. Ancak sabah olduğunda İshak tek başına uyanır. Evde kimse yoktur. Saatlerce beklemesine rağmen Jülide ortalarda yoktur. Cep numarasını almayı da akıl edememiştir. Kapının açıldığını duyan İshak, Jülide’nin geleceğini umsa da gelen Gökçe’den başkası değildir. Gökçe, İshak’ı görünce ne diyeceğini bilemez; ancak İshak, durumu açıklayınca beraber Jülide’yi aramaya karar verirler. Gökçe, Jülide’nin annesi Belgin Hanım’ı arayıp kendisine uğrayıp uğramadığını sorar. Olumsuz cevap alınca dışarıda aramaya başlar Gökçe, Jülide’yi. Böylelikle İshak, yine Gökçe’nin evinde yalnız kalır ta ki kapı çalıp karşısında polisleri görene kadar. Belgin Hanım ve Gökçe, bütün gün ortalarda gözükmediği ve karşılarında hiç tanımadıkları yabancı bir adam ile karşılaştıkları için emniyete başvururlar. Gökçe’nin gelmesiyle sorunlar çözülür. Gökçe, emniyete başvurma işinin annesi tarafından gerçekleştiğini söyler Jülide’ye.  Jülide, “senin de Annen böyle şeyler yapıyor mu?” diye İshak’a sorduğunda, annesini görmediğini, fotoğrafını bile görmediğini söyler. İshak, nereye kaybolduğunu sorunca, Jülide git gide kör olacağını, 2 yıldır tedavi gördüğünü, resim yaparak hayata tutunmaya çalıştığını, sabah ise evden biraz hava almak ve ne yapacaklarını karar vermek için çıktığını ve moda sahilinde yürürken doktoru Ömer Bey’in aradığını ve kendisinin hiçbir mazeret kabul etmeyeceğini, hastaneye gelmesi gerektiğini anlatır.  İshak, moral vermeye çalışsa da ne kadar üzülse de durum ortadadır. Gökçe’nin evine tekrar gelirler. Ertesi gün, İshak’ın telefonu çalar ve duyduğu olaydan sonra boş boş gözlerle bakmaya başlar. Karın mı arıyor? diyen Jülide’ye memleketten kardeşinin aradığını, babasının rahmetli olduğunu söyler. Jülide’nin ısrarlarıyla İshak’ın memleketi Erzincan’a babasını son bir kez ziyaret için giderler. Yolda arabayı sürerken İshak ağlamaklı olsa da kendini tutmaya çalışır. İshak çocukken memleketi Erzincan’ı okumak için bırakmış ve İstanbul’a babası onu götürmüştür. İshak ne kadar gitmek istemese de İstanbul’a, üvey annesinin varlığı ve babasının da bu duruma sessiz kalışı gidişine sebep olmuştur. İshak, yaz tatillerinde memlekete gitse de eve hep yabancıydı. Kardeşleriyle arası da uzaktı. Kendi evi olsa da hiç benimseyememişti. Memlekete geldiklerinde bir heyecan ve cesaretsizlik içini kaplar İshak’ın. Babasının mezarını görmeye cesareti yoktur. Cesaretini topladığında mezarı Jülide’yle birlikte ziyaret eder. Jülide’nin ağzını da bıçak açmaz. Eve vardıklarında kardeşleri onu karşılar. Üvey annesi soğuk davranır. Ağzını açmamak için kendini zor tutar. Kardeşi, “abi, şu miras işini çözelim, paylarımızı bölüşelim” dediğinde ben hakkımı size veriyorum, hiçbir şey istemiyorum.” der. Durumu garip karşılasalar da İshak kararlıdır. Evi gibi hissetmediği yerden hemen uzaklaşmak ister. Ayrılacakları sırada, Jülide’ye tulum peyniri tattırmak için peynir satan bir dükkâna giderler. Onları yaşlı bir kadın karşılar. Teyze’ye muhabbet sırasında İstanbul’dan geldiklerini, cenaze için burada olduklarını söyler. Teyze, bir an duraksadıktan sonra “sen Seferin oğlu musun?” diye sorar. Muhabbet daha da artar ve teyzenin, İshak’ın annesi Nuran’ın tanıdığı ortaya çıkar. Teyze konuştukça İshak’ın annesi hakkında bildiklerinin ne kadar farklı olduğu ortaya çıkar ve yıkılır. Teyze, Muazzez Hanım’ın annesinin yakın arkadaşı olduğunu söyler. Kahramanlarımız Muazzez Hanım’ı bulur ve annesiyle ilgili bilgiler öğrenir. Ardından, Jülide artık eşinin yanına dönmesi gerektiğini söyler. İshak, şaşırsa da ailesinin yanına döner. Ancak Jülide ile tekrar buluşacaklardır…

Tarık Tufan’ın anlatışıyla her kitleye hitap ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Aile figürü içinde yalnız kalan bir karakteri çok iyi yansıtmış okuyucuya. Eğer kalabalık içinde yalnızlaşan insanları merak ediyorsanız okumanızı tavsiye ederim.

Kitapta kullanılan dile gelecek olursak hem İshak’ın hem Jülide’nin hem de 3.kişinin gözünden çok iyi bir şekilde anlatılan bir hikâye var. Üç farklı kişi, üç farklı dil; ancak hepsi aynı derecede güzel, sade ve anlaşılır. Kitabın dış kapak tasarımı ilgi çekici, farklı tonlarda renk ve bir insan yüzünü temsil eden birden fazla yüz. Romanla bu tasarımın iç içe geçtiğini ve güzel bir uyum sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.


Like it? Share with your friends!

Batuhan Ulaş
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olup şu an avukat olarak çalışıyorum. Mesleğimden ziyade edebiyata daha meraklıyım. Edebiyatın insanı insan yapan değerlerden biri olduğunu düşündüğüm için bu sitedeyim.

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir