Bir Rüyaydı Onu Görmek


Uyumadan önce üzerine örttüğü yorgan çoktan yatağından yere düşmüş, “bu ne sıcak arkadaş, pencereyi açayım da ev biraz serinlesin. Nasılsa yatağa geçer geçmez uyuyamıyorum. Uyuyacağım zaman kapatırım.” Diyerek açık unuttuğu pencereden esen rüzgâr bile uyandırmaya yetmemişti, ta ki kan, ter içinde gördüğü rüyanın etkisinden uyanana kadar… Eskiden beri bazı rüyalarının gerçek çıktığına inanırdı. O yüzden “ ya, bu rüyam da gerçek olursa?” gibi düşünceler çoktan aklını kurcalamaya başlamış, kara kara düşünmesine neden olmuştu. Gece 05.08’di, düşüncelerinden sıyrılıp “ne yapıp edip, bugün onu görmeliyim” Dediğinde. Dışarıda hava hala karanlıktı. Pencereyi kapatmak için cama yöneldiğinde içinden, “şu uçsuz bucaksız gökyüzü, tıpkı benim bahtım gibi. Tıpkı benim umutlarım gibi karanlık” dedi. Aklı; “basit bir rüya çok ta üzerinde durmaya gerek yok” dercesine mırıldansa da, “bir Ceylan’ın Kaplan tarafından köşeye sıkıştırılması üzerine kalbinin güm, güm diye çok hızlı atması” gibi kalp atışlarının hızlanmasına engel olamıyordu. Hızlı bir şekilde ayağa kalkıp telefonunu aramaya başladı. Delirmiş gibiydi. Sanki telefonunu bulamasa oracıkta can verecekti. Öylesine canı sıkılıyor, öylesine ruhu daralıyordu ki, gördüğü rüyanın etkisinde kan ter içinde kalması gerçek hayatında da sirayet etmişti. Kan ter içinde evin altını üstüne getirmişti, uyurken elinden yatağının altına düşürdüğü telefonunu bulabilmek için. Salondan mutfağa, balkondan, oturma odasındaki kanepelerin altlarına kadar her yeri aramıştı tam “hay senin gibi telefonun …” derken “bir dakika ya gece uyumadan önce telefon elimdeydi. Muhtemelen yatağın oradadır” dedi kendi kendine. Bir hışımla yattığı odaya gitti. Yorganın yerde oluşuna aldırış etmeden yataktaki çarşafı toplayıp etrafına baktı. “ulan bir kez olsun deli yatma arkadaş şu yatağın haline bak” diye kendine söylene dursun, birden telefonu çalmaya başladı. “Nerede bu telefon?” diye ararken, çalan telefonun sesinin yatağın altından geldiğini fark etti. Hemen eğilerek çalmaya devam eden telefonunu eline aldı. Arayan arkadaşı Kenan’dı.

“Alo” dedi. Boğuk bir ses tonu ile. Kenan, “günaydın kardeşim. Kusura bakma, uyuyor muydun? Uyandırdım sanırım seni.” Dedi. Deli danalar gibi uyku sersemiyle telefonunu ararken saatin farkında bile olmayan Fedai, gözlerini ovalayarak, “ çoktan uyanmıştım da telefonumu arıyordum. Meğer yatağın altına düşmüş. Bir saatten fazladır telefonu aramakla meşguldüm sanırım” dedi. Kenan, gülerek “sessize mi almıştın telefonunu? Çalmadı mı ki bulamadın” dedi. Fedai, “Ne saçmalıyorsun sabah sabah ya, sen aramasaydın, telefon çalmasaydı ben bu telefonu bulamazdım ” dedi. Kenan, “ hay Ya rabbim! Ulan senin ikinci bir telefonun yok muydu? Onunla arasaydın ya.” Dedi. Fedai, “ben daha gece uyurken telefonumun yanımda olduğunu hatırlayamamışım o panikle, sen kalkmışsın ne diyorsun.” Dedi. Kenan, “hayırdır! Ne paniği sabah sabah?” diye sorduğunda. Fedai, “kötü bir rüya gördüm. Rüyamda o, saçlarını kızıla boyatmış. Evinden dışarı çıkıyordu. Üzerinde siyah bir gömlek onun üzerinde de açık kahverengi kot montu vardı. O, siyah ayakkabı bağcıklarını, kaldırımın yanındaki direkte bağlarken, bende onların binanın tam karşısındaydım. Neden oradaydım bende bilmiyorum. Tam o sırada elini kulağındaki kablosuz kulaklığına götürerek “Kızıllı evden çıktı” diyerek yanımdan bir adam geçti. Başta anlayamadım ama sonra fark ettim Asya’dan bahsettiğini… Asya, elinde telefonu, kulağında kulaklığı hızlı adımlarla cadde den aşağıya doğru yürüyordu. Adamsa onun en fazla yüz metre uzağındaydı. Adam, Asya’yı, takip ediyor, bense adamı takip ediyordum. Neler olduğunu anlayamamıştım. Derken hızlı adımlarla yanımdan başka bir adam geçerek, hemen önümdeki adama “hızlan araba köşede bekliyor” dedi ve gitti. Asya, takip edildiğinin farkında bile değildi. Bense, kimi takip ettiğimi bile bilmeden önümdeki adamın Asya’yı neden takip ettiklerini anlamaya çalışarak takibi sürdürüyordum. Hep birlikte köşeyi dönmek için adımlarımızı daha da hızlı attığımız vakitte, bir den Asya arkasını dönerek bizi gördü. Hemen önümdeki adam Asya, durunca yanından çekti gitti bense, Asya ile karşı karşıya kalmıştım. Ben istifimi bozmadan ona doğru yürüdüğümde, Asya, çoktan kaşlarını çatmış, tüm öfkesini güzelliğine rağmen sürdüğü makyajının üzerine takınmış, sinirli sinirli bana bakıyordu. Ben yanına gittiğimde “senin burada ne işin var” diyerek çıkışmaya başladı. O şaşkın, ben ondan da şaşkın bir halde “inan bana bunu bende bilmiyorum. Ama şu an konumuz bu değil bir sorun var.” Dedim. Asya, yüzme bakıp, “ne diyorsun sen be, senden ala sorun mu var?” diyerek beni terslediğinde, ben “dinle beni” diye yüksek bir ses tonuyla bağırdım. Asya yüzüme bakıp “ ne, ne var” dedi. Ben “biraz önce yanından geçip giden adam, sen evden çıktığından beri seni takip ediyordu. Az önce de başka bir adam ona yaklaşarak, “hızlan araba köşede bekliyor” dedi. Bunu neden dediğini anlayamadım ama sen durup arkana bakana kadar adam seni takip ediyordu.” Dedim. Asya korkuyla, “sen ciddi misin?” dedi. Bende, “ciddiyim tabii ki.” Dediğimde, bir anda yanımıza bir araba yanaştı ve içinden iki adam çıkarak, Asya’nın kolun tutup arabaya sürüklemeye çalıştılar.” Dediğinde Kenan, “ha… Sonra ne oldu?” diye araya girdi. Fedai, sessizleşmişti. Kenan, “hey! Orada mısın?” diye sorduğunda, Fedai, “evet buradayım. Kenan, bak sana ne bir şey söyleyeceğim, biliyorum uzun zamandır konuşmuyoruz. Çoktan ayrıldık ve en son ki konuşmamız ayrılmamızın da ötesinde bir tartışmaydı. Ama bu benim için önemli. Bak aylar öncesinde bile hiç senden böyle bir şey istemedim, ama bana Asya’nın yeni numarasını bulman lazım. Onunla konuşmalıyım” dedi. Kenan, “saçmalama bir rüya için rahatsız etme kızı, boş ver hayatına devam et” dedi. Fedai, bir an duraksayıp “haklısın galiba” dediğinde, birden bire “Kenan, tamam haklısın ama yine de onun iyi olup olmadığını bilmem onu görmem lazım. Bana onun numarasını bul” dedi. Kenan Fedai’nin ses tonundan endişeli olduğunu anlamıştı. “peki, Fedai, peki ben seni arayacağım” diyerek telefonu kapattı. Fedai, dalgın bir ifadeyle elbiselerini giyinip kahvaltı hazırlamak için mutfağa gitmişti. Tezgâhtaki demliğe biraz su koyup, demliği ocağa koyarak, ocağın altını yaktı. Dolaba yönelip kapağını, kahvaltılıkları çıkartmak üzere açtığında, telefonuna bir mesaj geldi. Fedai, cebinden telefonunu çıkarttığında mesajın Kenan’dan geldiğini görünce, dolabın kapağını kapatarak gelen mesajı açtı. Mesajda, “bu Asya’nın yeni numarası, ara konuş ama çok uzatma. 053…” yazıyordu. Fedai, “teşekkür ederim” diye mesaj atarak, hemen Asya’nın numarasını aradı. Elleri titriyordu, tereddütleri vardı ama yine de anında aramıştı. Açılan telefonda Asya, “efendim” dedi.

Fedai, “Asya, ben Fedai, kusura bakma seni rahatsız etmek istemezdim ama seni aramam gerekiyordu” dedi.

Asya, “sen benim telefonumu nereden buldun?” diye sordu.

Fedai, “ya, şimdi konumuz bu değil. Seni rüyamda gördüm. Kötü bir rüyaydı. Bu rüya beni çok etkiledi, o yüzden iyi misin merak ettim” dedi.

Asya, “öf! Bunun için mi aradın beni?” dedi.

Fedai, “evet, bunun için aradım seni” dedi.

Asya, “iyi tamam, ben iyiyim. Kapatıyorum şimdi” dedi.

Fedai, sessizleşmişti. İkisi de kısa bir süre konuşmadılar ve telefon hala açıktı.

Asya, “ne gördün rüyanda” diyerek konuya girdiğinde, Fedai, Kenan’a anlattığını anlatarak. Rüyasını anlatmaya devam etti, “seni kollarından tutmuş götürüyorlardı. Ben şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz, hemen seni kurtarmak için atıldım. Uzun boylu, kısa saçlı, hafif göbekli, esmer Adam’ın sırtına, sağ ayağımla tekme attım. Adam sendeleyip yere düştüğünde, omuzumla ondan biraz kısa ama izbandut gibi olan adama bir omuz atıp sarsarak, karşısına geçip boynunun sol tarafına bir yumruk attım. Adamın nefesi kesildiğinde, dizlerimle karnına tekme atıp yere yapıştırdım. Diğer uzun, göbekli adam ne olduğunu anlayıp ayağa kalktığında hiç vakit kaybetmeden yakasından tutup, kafa attım. Olduğu gibi diğerinin yanına yığıldı. Ben senin kolundan tutup “yürü gidiyoruz” dedim sonra da koşarak uzaklaşmaya başladık” dedi.

Asya, “ilginç bir rüyaymış ama beni, onca söylediklerine rağmen merak edip aramana şaşırdım” dedi.  

Fedai, “onlar için özür dilerim, seni kırmak için ya da senin söylediğin gibi, senin için yaptıklarımı yüzüne vurmak için söylememiştim. Bir anlık öfkeyle söyleniş sözlerdi onlar dedi.

Asya, “tabi, tabi kesin öyledir. Neyse ben kapatıyorum. Umarım beni bir daha aramazsın, merak filan da etmene gerek yok” dedi.

Fedai, “bir rüyaydı seni görebilmek ama uzun zamandır o rüya hiç gerçek olmadı. Seni görmem lazım.” dediğinde, Asya, “saçmalama, ben kapatıyorum işim var zaten ev işlerini halledip kampüse gideceğim. Beni oyalama ve bir daha arama” diyerek telefonu kapattı.

Fedai, telefonun yüzüne kapatılmasına bozulmuştu. Sesini de duymuştu ama yine de endişesi giderilebilmiş değildi. Ne yapıp edip onu görmem lazım diye düşünüyordu. O sırada ocağa demliği koyduğunu unutmuş, demlikteki suyun fokurtusunu, düşüncelerinin sesinin yüksek tonda oluşundan anca duyabilmişti. Fedai, hemen ocağın altını kapatıp, montunu giyerek kahvaltısını bile yapmadan, evden çıktı. Hızlı adımlarla çok kısa sürede durağa giderek otobüse binen Fedai, aradan geçen bir saatin ardından saat 11.22’gibi otobüsten indi. Daha yolu uzundu ama bu seferki Metrobüs olduğundan daha yavaş adımlarla, yaklaşık on dakika da istasyonda olarak, Metrobüse binip gitti.

Hatırladığı kadarıyla Asya, genelde 13.00’da evden çıkar, Metrobüse doğru yürürdü. Fedai’nin daha vakti vardı. Fedai, istasyona gelip, caddeye çıktığında saat 12.45’di. fedai, hiç vakit kaybetmeden Asya’nın evine doğru yürüdü. Asya’nın evine geldiğinde evin kapısı açılmıştı. Asya, çıktığı sırada Fedai’yi karşısında gördü.

Asya, “manyak mısın? Senin burada ne işin var?” dedi.

Fedai, “özür dilerim ama seni görmezsem içim rahat etmeyecekti” dedi.

Asya, “defol git! Ben seni görmek istemiyorum” dedi.

Fedai, “biliyorum bana kızgınsın. Bende sana kızgınım, hatta kırgınım da. Ama seni görmem gerekiyordu. Sende biliyorsun ben sana dair her şeyi hep hissettim, hep de hissederim. O yüzden senin için endişeleniyorum” dedi.

Asya, “basit, saçma bir rüya görmüşsün. Endişelenecek bir şey yok. Ben i-yi-yim” dedi.

Fedai ile Asya konuşurlarken aniden yanlarına siyah, “34ds58” plakalı bir cip yanaştı. İkisi de şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlardı. O sırada cipten iki adam çıkarak, Asya’yı konundan tutup, zorla arabaya bindirmeye çalıştılar. Fedai, adeta dona kalmıştı. Resmen rüyası gerçek olmuştu ve aradan geçen bunca zamana karşın, canından bile çok sevdiği kız gözlerinin önünde kaçırılıyordu. Fedai, aynen rüyasındaki gibi adamlara saldırdı. Adamların ikisi de yere yığılmıştı. Tam ikisi de kaçmak üzereydi ki, adamlardan biri belindeki silahını çıkartarak Fedai’yi sırtından vurmuştu. Asya ne olduğunu bile anlayamadan Fedai, kanlar içinde yere yığıldı. Asya, çığlık atarak Fedai’ye baktığında, adamlar cipe binerek hızla oradan uzaklaştı. Fedai, kanlar içerisindeydi. Asya’ysa “yardım edin!” diye bağırıyordu. Tüm herkes onların başına toplanmıştı. Tam ambulansın sesleri kulakları tırmalayacak kadar yükseldiğinde, Fedai, kan ter içinde, gecenin bir vakti, derin ve uzun kâbus dolu rüyasından uyandı.


Like it? Share with your friends!

Serkan Emir
Ben bir yazar aday adayı olarak pek çok yazı ve kitap çalışması yapıyorum. Okumayı ve yazmayı çok seviyorum ve bu anlamda insanın en iyi dostunun, sırdaşının ve psikiyatristinin kendi kalemi defteri olduğunu düşünüyorum.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir