Deli


“Ahmet, bana at topu bana at.”

“sen pas vermiyorsun kimseye, sadece çalım atıp ilerliyorsun, dur bekle.”

“Ahmet savunma boşta, at topu işte inat etme.”

“Ulan Sinan bu golü de atamazsan var ya bütün gazozları sana ödeteceğim, zaten bir sıfır yeniliyoruz.”

“Taner sağ köşeye koş.”

“At artık…”

Karşı takım Ahmet’in topu Sinan’a atacağını zannederek Sinan’ı cephe almışken, Ahmet topu Taner’e atmıştı. Taner hızlı olmasına rağmen oyalanırcasına ilerliyordu kaleye doğru. Tam bütün hücumlar Taner’in üzerine yoğunlaşmışken Taner ani bir atakla kaleye yakın olan Sinan’a topu fırlatmıştı. Aslında kendisi de emin değildi topu tam Sinan’a atabileceğinden de atmıştı işte. Sinan bir çırpıda kavradığı topu son sürat ilerleyerek kalecinin ummadığı noktada kaleye attı.

Top iki iri taştan oluşan sokağın tam ortasındaki kalede, kaleci Yusuf’un tutmaya çalışmasına rağmen kalenin içinden geçmişti. Ahmet, “goooooool” diye bağırmaya başladığında sokakta oynayan çocuklar bile istemsizce sevinmişti bu gole. Maç berabere devam ediyordu tam herkes top peşinde bir oyana bir bu yana koştururken, köşeden Mahmut, koşarak maç yapanların yanına gelerek:

 “Arkadaşlar geliyorrr geliyor.” Dedi.

Hiç kimse Mahmut’un ne demek istediğini anlamamıştı.

Kadir, “Mahmut kim geliyor?” dedi.

Mahmut, “Bizim deli geliyor” diyerek Kadir’e cevap verdi.

Ahmet, “bende bir şey oldu zannettim. Hadi devam edelim maça.” Dedi.

Galip, “Boş verin maçı, bizim deliden büyük eğlence yoktur. Onunla elenelim dedi.”

Maç yapan herkes hep bir ağızdan gülmeye başladı. Deli diye tabir ettikleri kişi bir yıl gibi bir süredir Metehan mahallesinde, yaşıyordu. Kimse hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Kimseye zararı dokunmazdı ama çocuklar onunla oyun oynar, alay eder, küçümseyerek dalga geçip eğlenirlerdi.

Boyu bir seksene yakın, iri yapılı, dış görünüşünde güçlü kuvvetli biriydi deli diye tabir ettikleri kişi. Hafif esmer tenli, kahverengi gözleriyle sert mi sert bakışlı, saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı yırtık ve kirli olan masumane görünen bir adamdı. Mahallede herkes aşağı yukarı bilir, bazen sever bazense çekinirdi ondan. Kimseye zararı dokunmadığı halde “delinin ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz” diyerek çekinip dışlarlardı. Her zaman her yerde bulunmazdı bazen ortadan kaybolur bazense umulmadık yerde ortaya çıkarak herkesi şaşırtırdı. Mahalleli arada yiyecek verirdi ama evlerinde kalmasına da müsaade etmezlerdi. Son üç aydır ahtapot adlı sokakta uzun bahçesi olan iki katlı evde kalıyordu. Orada yaşayan insanlar deliyi pek sevmezdi ama yine de orada kalmasına izin vermişlerdi. Deli onların kızmalarına, aşağılamalarına ve arada dövmelerine rağmen yine de hep orada kalırdı. Delinin tek kusuru aklının noksanlığıydı o yüzden herkes ona zarar verir alay ederdi.

Alt sokağın başındaki yeşil evin birinci katında oturan yaşlı bir teyze ona ekmek arası bir şeyler hazırlayıp vermişti oda sevine sevine almış ısırarak yürümeye devam etmişti. Deli’nin sağ elinde ekmek sol elinde de yanından hiç ayırmadığı ama hiç bir zaman içi dolu olmayan suluğu vardı. Bir yandan ekmeğini ısırıyor, bir yandan suluğunu ağzına götürüyor, bir yandan da yürümeye devam ediyordu.

Metehan mahallesine ilk geldiği zamanlarda herkes ona soğuk soğuk bakıyor kimse yanına bile yaklaşmıyordu ama “beş ay önce her zamanki gibi gecenin bir yarısı ortadan kaybolduğu vakitlerde, mezarlığın alt sokağında yürürken iki sarhoşun genç bir kızı zorla kollarından tutup mezarlığın üstlerine doğru götürdüğünü görmüştü. Etraf zifiri karanlıktı. Etrafı iyice süzdükten sonra ellerini çırpıp gülerek adamların kızı götürdüğü yöne doğru hızlı adımlarla gitmeye başlamıştı. Sarhoş adamlar mezarlıktaki ağaçlık bölgeye gitmiş kıza saldırıyordu tam o anda deli “Hoş geldiniz dostlarım, mekânıma hoş geldiniz. Hepinize kuçak dolusu sevgilerimi sunuyorum.” Diyerek başını öne doğru eğmiş onlara bakıyordu.

Sarhoşlardan köse olanı, “Kim lan bu?” diyerek yanındakine bakarken. Deli, “oooo dostlarım bensiz parti yapıyorsunuz beni çağırmıyorsunuz. Çok ayıp, çok ayıp.” Diye söze karıştı. İri yarı cüsseli ve kirli sakallı olan adam “Sen ne ayaksın lan gece gece.” Diyerek, Delinin üzerine yürümeye başlamıştı. Köse olan adam yerde çırpınarak kaçmaya çalışan genç kızı tutuyordu. Deli, kendisine doğru gelen adama aldırmadan kendi kendine mırıldanarak bale yapmaya başlamıştı. Sakallı adam Delinin bale yaptığını görünce ağzını yamulta, yamulta “Manyak lan bu, baksana ne yapıyor?” diyerek durup adamı izlemeye başlamıştı. Deli, bir yandan mırıldanıyor, bir yandan bale ile karışık kendince danslar ediyor, bir yandan da genç kızı süzüyordu. Dans ederek sakallı olan adamın yanına gelerek eliyle genç kızı gösterip, “Eğlenceye bende katılabilir miyim?” dedi. Sakallı adam, “Git işine deli misin nesin diyerek.” Deliyi itip yere düşürmüştü. Deli yerdeyken yüzükoyun uzanıp sürünmeye başlayınca ikisi birden gülüşmeye başladı. Yerde olan genç kız ağlayarak bağırmaya çalışıyor ama onu tutan köse adam eliyle ağzını kapattığı için sesi dahi çıkmıyordu. Deli, sürüne sürüne köse adamın yanına kadar gelip kıza bakarak “Ağla ağla ağla…” Diye ellerini çırparak gülüyordu. Köse adam, “Deli lan bu.” Diyerek kahkahayı patlatmış gülüyordu. Deliye yaklaşarak “Hoşuna mı gitti lan kız deli, kızı mı istiyorsun sende?” dedi. Deli “evet evet evet.” Diyerek köse adamın üzerine atlamış yerde onunla birlikte yuvarlanıyordu. Köse adam, “Bırak beni Allah’ın delisi.” Diye bağırıyordu. Deli bir anda köse adamın boynundan tutarak boğmaya çalışmıştı. Köse adamın soluğu kesilince hareketsiz yerde yatmaya başladı. O sırada sakallı adam, “Ne yaptın lan sen manyak.” Diyerek üzerine yürüyünce Deli, yerde korkuyla olanları izleyen genç kızın kolundan tutup ayağa kaldırarak onu götürmeye başlamıştı. Sakallı adam koşarak onları yakalamaya çalışırken, Deli yerden aldığı bir taşı hızlı bir şekilde adamın kafasına atarak adamı bayıltmıştı. Deli, “Oley.” Diye sevinerek, “ara ara polisi ara. Ara ara polisi ara. Ara ara polisi ara.” Diyordu. Genç kız korkuyla delinin dediğini yapmış polisi aramıştı. Polisi aradıktan sonra genç kız deliye bakarak “Sen kimsin?” diye sorduğunda deli bilmiyorum dercesine sadece omuzlarını silkmişti.

Polisler gelmiş genç kız tüm olayı polislere anlatmıştı. Polisler kıza saldıran adamları yerden kaldırıp uyandırarak tutuklamışlardı. Polisler genç kıza seni kurtaran adam nerede diye sorduğunda kız delinin olduğu yönü göstererek şurada bekliyordu biraz önce diye cevap vermişti ancak polisler deliyi görememişti. Deli bir anda oradan uzaklaşmıştı.” Bu olayın ardından mahalledeki herkes deliye alışmış ve ona güvenmişti. Deli, Ahmetlerin maç yaptığı sokağa girdiğinde, Galip, “İşte bizimki de geliyor.” Dedi. Sinan, “Deli gel buraya” diye seslendi. Deli koşarak onların yanına geldiğinde hepsi gülüyordu. Mahmut Delinin kolundan tutup elindeki suluğu almak isteyince Deli suluğa sarılıp “vermem vermem.” Diye bağırmaya başladı. Deli onların yanından gitmeye çalışırken çocuklar önünde set oluyor geçip gitmesine izin vermiyordu. Bu hep böyle olurdu, sokaklarda oynayan çocuklar onu her gördüğünde kovalar, kovalanır, sataşır, kaçar ve kendilerince eğlendiklerini zannederek o ve onun gibi olan insanlara bilinçsizce zarar verirlerdi. Bilmezlerdi onunda Allah’ın yarattığı bir can olduğunu, “kimse belki de sorgulamak istemezdi bu insanlara ne oldu da bu hale geldi?” Diye. Oysa o ve onun gibiler yüreklerinde kim bilir ne kadar acı barındırmış ve hangi şartlarda bu hale gelmişlerdi. Kirli esmer yüzü asılmış istemsizce ağlamaya meyletmişti gözleri. Deli onunla alay edip dalga geçmelerinden ziyade onların bu çocuk akıllarıyla neden zarar verme iç gülerinin olduğuna şaşırır gibiydi. “İnsanlık bu olmamalı.” Yardım etmek. İyi etmek ya da iyileştirip topluma kazandırmak varken çocukların eğlencesi haline getirilmemeliydi, bu çocuklara yaptıklarının yanlış olduğunu birilerinin anlatması gerekiyordu ama kimse yapmıyordu. İnsanlar böyle davrandıkça Deli, “içim ölüyor.” Diye haykırırcasına bakıyordu sokakta olanlara aldırmadan izleyen yetişkinlere. Karşı binanın penceresini açıp genç bir kadın çıkarak, “Yeter artık ya uğraşmayın şu deliyle, sizin yüzünüzden çocuk uyanacak zaten zor uyuttum.” Diyerek kendi menfaatine çocuklara kızdı. Deli, kadın kızınca fırsattan istifade edip hızlı bir şekilde oradan uzaklaştı. Normalde evdekiler akşamdan önce eve gelme diye sıkı sıkıya tembihlerdi ama Deli, güneşi göstererek “yandım yandım.” Der içeri girerdi. Ev halkı son günlerde hareketli günler geçiriyordu. O evde yaşayan insanlar aile değildi orası bekâr evi gibiydi ancak evde yirmi iki kişi yaşıyordu. Deli ise yirmi üçüncü kişi olarak boş nereyi bulursa kıvrılır uyurdu o evde.

Deli eve geldiğinde evde tempolu bir koşuşturma hâkimdi. Evin bütün odaları koridorlar dâhil gri renkle boyalıydı. Evde herkes Necdet diye birine Aga diyerek itaat ederdi. Deli uzanmak için her zaman kıvrılıp yattığı odaya gittiğinde Soluk diye adlandırılan kişinin o oda da bomba düzenekleri kurduğunu gördü. Soluk ve diğerleri Deli nasılsa hiçbir şeyden anlamaz diye yanında konuşur ve her ne yapacaksa hiç çekinmeden yanında yaparlardı. Deli, “ne bu, ne bu?” diye soru sormaya başlayınca Soluk, “Git yanımdan deli, bak yoksa boooom olur.” Diye korkutmaya çalışıyordu. Musa, Necdet ile konuşurken, “Acaba şu bombayı bizim Delinin üzerine mi bağlasak da göndersek.” Dedi. Necdet, Musa ya bakarak, “Olmaz Deli bize lazım. Onunla ilgili planlarım var.” Dedi. Musa, “Bu Allah’ın Delisi ile ne planımız olabilir ki?” deyince Necdet, “Uyuşturucuları bu Deliye taşıtacağız, kimse bir deliden şüphelenmez.” Dedi. Musa bu duruma sevinmişti çok iyi bir plan diye düşünerek “Peki ya bomba?” dedi. Necdet, “Acele etme benim planlarıma güven yarın onu da anlatırım. Yarın büyük gün olacak bu mahalle yangın yeri olacak.” Dedi. Akşam yemeği yendikten sonra herkes uyumuştu Deli, sessizce yerinden kalkarak Necdet’in tüm planları sakladığı odaya yöneldi. Ses çıkartmamaya özen gösteriyordu. Sessizce odaya girip planları ve evrakları karıştırmaya başladı. Masanın üzerinde büyük bir kroki vardı krokiye göz attığında krokinin oturdukları eve ait olduğunu gördü. Deli bu duruma çok şaşırmıştı. Yanında taşıdığı suluğunun altındaki gizli düğmeye dokunarak açılan kapağın içinden bir telefon çıkartarak krokiyi ve yanındaki belgelerin resimlerini çekmeye başladı. Masanın yanında duran bilgisayarı açtı. Bilgisayarın şifresini birkaç hafta önce çözmüştü zaten. Hemen şifreyi girerek gelen maillere bakmaya başladı. Maillerin birinde krokiler, resimler ve yazılar vardı. Deli yazıları okumaya başladı. Yazıda, “Metehan yarın ahtapotun kollarında zafere uğurlanacak.” Deli bu yazınında resmini çekerek odadan çıktı. Elini yüzüne götürerek düşünmeye başladı. Deli bomba düzeneklerinin olduğu yere giderek bombalara baktı ve bombaların resimlerini de çekerek sessizce evden çıkıp gitti. Çok hızlı adımlarla yürüyordu. Telefonunu eline alıp bir numara çevirdi.

“Alo.”

“Efendim acilen görüşmemiz gerekiyor.”

“Ne oldu Serdar?”

“Efendim her zamanki yerde buluşalım anlatacağım.”

“Tamam, geliyorum Serdar.”

Büyük bir köprüden geçip mezarlığın arkasındaki orman yoldan içeri girdiğinde sadece on beş dakika geçmişti. Ormanın ilerisindeki barakalardan birine girip beklemeye başladı.

Beş dakika sonra gelen adam,

“Bu kadar acil olduğuna göre çok önemli bir şey olmalı.”

“Yarın Metehan’ı komple patlatacaklar efendim.”

“Serdar, sen ne diyorsun? Kafayı mı yedi bunlar?”

“Efendim sanırım aylardır planladıkları büyük eylem bu.”

“O zaman operasyonun sonuna geldik Serdar. Bu sabah operasyon yapacağız.”

“İsabet olur efendim. Sonunda bunların fişini çekeceğiz”

“Hayrola Serdar, evini mi özledin?”

“Bir yıldır buradayım efendim. Yanlış anlamayın ama şu deli rolünde çekmediğim sıkıntı kalmadı ben en çok buna seviniyorum. Biz yüce gönüllü bir milletiz diye geçiniyoruz ama maalesef hiç de öyle değiliz. Sağlıklı olmayan, yardıma ihtiyacı olan ve benim göründüğüm gibi aklı noksan olan insanlara resmen zulmediyorlar üstelik zulmettiklerinin farkında bile değiller.”

“Hepimiz insanız be Serdar’ım kusursuz değiliz ki, elbet hatalarımız, yanlışlarımız çok. Şu başımızdaki belalardan kurtulalım bizi bize bıraktıklarında kendi hatalarımızı da gözden geçiririz özümüze döneriz.”

“İnşallah efendim.”

“Hadi sen git şüphelenmesinler.”

Serdar hiç vakit kaybetmeden eve dönerek deli rolüne bürünmüş sabah olacakları düşünmeye başlamıştı. Telefonuna mesaj gelince mesajı açtı, mesajda “saat beşte operasyon başlayacak.” Yazıyordu. Beşe iki saat kalmıştı. Serdar silahların olduğu odaya giderek tüm silahları toplamak istedi ancak silah odası kilitliydi kilidin anahtarı da sadece Necdet de duruyordu. Zaman sonra “Biz geldik birazdan başlayacağız.” Diye bir mesaj geldi. Serdar hiç vakit kaybetmeden sessizce Necdet’in odasına giderek pantolonunun cebinden anahtarı almaya çalıştı. Tam anahtarı alırken Necdet uyanınca “Ne yapıyorsun lan sen?” Diye bağırdı. Necdet ayağa kalkıp Serdarın kolundan tutunca Serdar Necdet’e kafa attı. Necdet olduğu yere yığılıp bayılmıştı. Serdar hiç vakit kaybetmeden silah odasına gidip kapıyı açtı. Tüm silahları toplamaya çalışırken Necdet odasından çıkarak eline aldığı silahının tetiğine bastı ve “Kalkın lan ayağa, bana o deliyi bulun.” Diye bağırmaya başladı. Evdeki herkes silah sesine uyanmış ne oluyor diye eline silahını alan koşup Necdet’in yanına gelmişti. Serdar yanına alabildiği kadar silah alıp hızlıca odadan çıkarken Necdet, “İşte orada.” Diye bağırdı. Serdar koşarak karşı odaya geçti. Serdar elindeki silahlardan birini kurarak gelenlere ateş etmeye başladı. Silah seslerini duyan operasyon ekibi hızlı bir şekilde eve girmeye başladı. Gürültülü ve şiddetli bir çatışma başlamıştı. Operasyon ekibi evin etrafını sarmış, çembere almış ve geldiklerini fark eden Necdet ve yanındakilere ateş etmeye başlamıştı. Bütün teröristler teker teker vuruluyordu. Serdar içeride çatışıyor ekip ise dışarıda çatışıyordu. Gece ruhunu çoktan teslim etmişti tüm heybetiyle doğan güneşe. Yer yerinden oynamış, silah seslerinden mahalle çalkalanıyordu. Uyanan insanlar korkuyla olanları izlemeye çalışıyordu. Operasyon başarılı geçmiş Necdet dâhil herkes vurularak etkisiz hale getirilmişti. Tüm silahlar sustuğunda Serdar evden dışarı çıktı. Sokakta evden çıkanın herkesin bildiği deli olduğunu gören insanlar neredeyse şok geçiriyordu. Gece Serdar ile konuşan adam “Aslanım benim. Sonunda operasyonun bitti.” Dedi. Serdar ekibin yanına gittiğinde yaralı bir halde evden çıkan Necdet elindeki silahını ateşleyerek Serdarı göğsünden vurdu. Herkes çok şaşkındı. Her şey bir anda olup bitmişti. Ekipten biri Necdet’i vursa da Serdar yere yığılmıştı. Sokaktakiler polis ekiplerinin yanında Serdar’ın yerde yattığını görünce “bu deli de mi onlardanmış.” Dedi. Serdar’ın Efendim, diye konuştuğu adam, “Hayır o şerefli bir polis. Onlardan değil.” Dedi. Ambulans zaten orada hazır bekliyordu hemen Serdarı ambulansla hastaneye götürdüler ancak çok kan kaybetmişti ve bütün müdahalelere rağmen şehit düşerek hayatını kaybetmişti. Tüm Türkiye yapılan operasyondan bahsediyor ve bir şehidimiz var diye son dakika haberi geçiyorlardı. Terörle mücadele müdürü basın açıklamasında bir yıldır sürdürdüğümüz gizli operasyon bu sabahın ilk ışıklarında neticelenmiştir. Bu operasyon kahraman şehidimiz Serdar’ın operasyonudur. O, “Metehan’ın şerefli askerlerinden biridir.” Diye açıklama yapmıştı.

Operasyon Metehan mahallesinde gerçekleşmişti ancak kimse Müdür’ün, “Metehan’ın şerefli askerlerinden biridir.” Sözünü anlayamamıştı.

Mahallede herkes bunca zaman aramızda dolaşan deli meğer gizli polismiş diyerek birbirleriyle konuşuyordu. İnsanların bazıları “Biz bundan sonra dikkatli olalım meczupmuş, deliymiş gördüğümüze iyi davranalım neme lazım polis filan çıkar. Zaten o garibime de bilmeden çok zarar verdik.” Dedi.

Serdar büyük bir törenle uğurlandı ama serdarın bu kahramanlığı yıllarca dilden dile dolaştı.


Like it? Share with your friends!

Serkan Emir
Ben bir yazar aday adayı olarak pek çok yazı ve kitap çalışması yapıyorum. Okumayı ve yazmayı çok seviyorum ve bu anlamda insanın en iyi dostunun, sırdaşının ve psikiyatristinin kendi kalemi defteri olduğunu düşünüyorum.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir