Tren birden durup elektrikler de gidince herkes çok korkmuştu. Nihayet birkaç saatin sonunda trenin düdüğü içli içli çaldı ve yeniden hareket etmeye başladık. Siren sesini duyan yolcuların çığlık ve alkışları trenin demir raylar üzerinde çıkardığı sürtünme seslerine karışıyordu. Gelgelelim biz üç arkadaş bambaşka düşüncelerle bindiğimiz bu trenin, hastalarını Kars’taki bir hastaneye nakil etmek üzere yolculuk ettiğini öğrenince büyük bir hayal kırıklığına uğramıştık. Bir ara sessizce oturan Süheyla ile göz göze geldiğimizde,bana ”ne işler açtın başımıza” der gibi bakıyordu. Onu bu yolculuğa sürüklememden pek memnun değilmiş gibi görünüyordu. Ahmet ise kendini maceraya teslim etmişti adeta. Vagon vagon dolaşıyor tek tek hastaların yanına gidip onlara türlü türlü sorular soruyor ve aldığı cevaplar karşılığında yüzünde kocaman bir gülümseme oluyordu. Bir ara bu sohbetlere ben de dahil oldum. Hastalardan birinin kulak yeme alışkanlığı varmış. Adı da Kulak Kapan Hayri’ymiş. Daha sonra öğrendiğime göre aslında onun bölümü ayrıymış ama arada bir sigara içmek için gözetim altındayken diğer hastaların yanına girebiliyormuş. Bir gece odasından kaçmış. Onu koridorda uyuyakalan hasta bakıcının kulağını kemirirken yakalamışlar. Adamcağızı kanlar içinde acıdan kıvranarak hastaneye kaldırmışlar. Ahmet’in kahkahası kesilmiş gözleri büyümüştü. Pür dikkat Kulak Kapan Hayri’yi anlatan amcayı dinliyordu. Bu amcanın adı da Arthur Miller’di. Ona öyle sesleniyorlardı çünkü kendini Marilyn Monroe ile evli zannediyor bu yolculuk sonunda ona kavuşacağını söylüyordu.Kulak kapan Hayri’den de oldukça korkuyordu ama neyseki Hayri bu trende değildi. Biz Arthur amcayla sohbeti baya koyulaştırmış gidiyorduk o sırada Süheyla diğer vagondan heyecanla yanıma gelip beni çağırdı. Bak seni Ayşecik teyze ile tanıştırayım dedi. Ayşecik teyze yanakları al al, saçları iki yana örülmüş, kucağında sımsıkı tuttuğu bez bebeğiyle kendisini 6 yaşında zanneden,çocuk gibi konuşan tonton bir teyzeydi. Öyle sevimli görünüyordu ki hemen Ahmet’in fotoğraf makinesini kapıp Ayşecik teyzenin poz poz fotoğraflarını çektim.
Yan vagonda oğlunu hala askerde zannedip onu bekleyen bir şehit annesi vardı, bir diğer vagonda ölmüş kocasının hayaliyle sohbet eden Nigar Hanım,sürekli ibrik diyen Hasan ve daha nice hayali kahraman vardı bu ”Hayaller Treni”nde. Tüm gecemiz bu olağan üstü fantastik sohbetlerle bir masalın içindeymişiz gibi geçti.
Gün çoktan ağarmıştı. Kondüktör yanımıza gelip bir hatadan dolayı bu trende olduğumuz için özürlerini dile getirip bizi ayrı bir vagona aldı. Çok mahçup görünüyordu ama aslında yanlış trene binmek bizim hatamızdı. Gelgelelim biz bir kaç saatlik yol boyunca çeşitli hayatlara misafir olduğumuz için halimizden memnunduk. Yolculuk düşündüğümüz gibi zor geçmemişti. Tren Erzurum garına geldiğinde Ayşecik Teyze’ye,Arthur amcaya ve diğer hastalara el sallayıp indik. Bizi istasyonda bembeyaz karlar altında kalmış Erzurum’un mis gibi temiz havası karşıladı. Ben,Ahmet ve Süheyla güzel bir rüyadan uyanmış gibiydik.
Burcu YILMAZ
Kalemine ve yüreğine sağlık Burcu 🌷
Çok teşekkür ederim 🌹