Koğuştaki Yankı


Karanlık. Hem de derin bir karanlık. Onu takip eden bir sessizlik ve içinde bulunduğum koca bir boşluk. Şu an nerede miyim? Şu an özgürlüğümün bittiği noktadayım. Ruhumun sadece dört duvar arasına sıkıştırıldığı noktada. İçeriye sadece bir camdan ay ışığı vuruyordu. İçeride bir konuşma arzusu vardı. Çünkü çevremde oturan beş bayan beni dinliyorlardı. Ama bende bir sessizlik vardı. Ardından isminin Elif olduğunu söyleyen abla söze başladı “Canım eğer istemiyorsan anlatmak zorunda değilsin.” dedi bir anne şefkati ile. Ama ben söze başladım “O gece yağmur vardı saat gece yarısını geçmişti. Doğum günüm olduğu için babam geç saate izin vermişti. Doğum günü partim bitti. Artık eve gitme vaktim gelmişti. Erkek arkadaşım vardı, Mete. Babam onu sevmezdi ama gene de bana belli etmezdi. Mete ile arabaya bindik. Mete sürüyordu. Ama sonra eve gitmediğimizi fark ettim. Sorduğumda biraz hız yapmak istediğini bu yüzden şehirden uzaklaştığımızı söyledi. Şehirden epeyce uzaklaşmıştık. Mete hız sınırını çoktan geçmişti ve hızlandı, hızlandı “Dur!”  dedim ama beni dinlemedi. Sonra uzaktan bir çocuk koşmaya başladı. Mete hemen frene bastı ama çarpmıştı.”  dedim ve daha da devam edemedim. Çünkü artık vücudum hıçkırıklara teslim olmuştu. İsmi Dudu olan abla bana sıkıca sarıldı ve beni sakinleştirmek için saçımı okşamaya başladı. Yaklaşık on dakika sonra sakinleşmiştim. Galiba aramızdaki en soğukkanlı olan kişi İlknur ablaydı Çünkü tok bir sesle konuşmaya başladı “O zaman sen neden buradasın? ”   diye net bir soru sordu.Gerçekten ben neden buradayım? Daha kendim bile bilmiyordum, daha doğrusu biliyordum ama aptallığıma üzülüyordum. Tam söze başlayacakken benden önce bir kız atladı “ Belki yardımdan giriyordur. Sen ona yardım ettin mi Yankı? ”  diye bir soru yöneltti. Bu sefer araya Dudu abla girdi “  Aaa,  Sevim kızı rahat bırakın!”  dedi bu sefer. Yeniden İlknur abla söze girdi “ Varmış bir suçu ki girmiş, üstelemeyin.”  dedi ve bu sefer söze ben girdim “  Keşke suçum olsaydı da girseydim, gerçi en büyük suçlu da benim.” dediğim Elif abla anlamamış gözlerle bana baktı. “  Zaten bir kapalı kutumuz vardı şimdi ikincisi de geldi.” diyerek İlknur ablayı gösterdi. İlknur abla ise sadece gözlerini devirdi. Herkesin benden bir açıklama beklediğini düşünüp söze başladım “  Aslında olaylara bakıldığında suçlu ben değildim ama Mete çocuk gibidir, rahatına düşkün. Aslında başta istemedim ama sonra babası gelip benimle konuşunca kabul ettim. Bana hiç kimsenin bir şey söylemeyeceğini, halledeceğini söyledi.  Ben de bir aptal gibi inanıp buna boyun eğdim ama bugün öğrendim şu an Mete İsviçre’ye gidiyor.” dediğimde bu sefer soğukkanlılıkla konuşan Dudu ablaydı “Gerçekten kaçacağını tahmin edemedin mi? ” dediğinde o maviş gözlerine baktım. Gözlerinde bir öfke değil acıma vardı. “  Bana beni hep görmeye geleceğini bana hep minnettar olacağını söyledi.”   dediğimde İlknur abla “ Ama sadece söyledi işlevde var mı? Yok. ” dedi ve konuyu kapatmak ister gibi yatağına doğru yürüyordu ki “Ben burada durmak istemiyorum, ben dışarıda özgür olmak istiyorum. ” dediğimde bana doğru döndü ve sadece “  Bu akılla mı? ”  diye sert bir ses tonuyla sordu Dudu abla ortalığı yatıştırmak için “  Korkma kuzu biz sana yardım edeceğiz.” dedi ve İlknur Abla’ya bakarak “  Değil mi? ”  dediğinde “  Beni karıştırmayın. ”    dedi ve yatağına yattı. Elif abla ise omzuma şefkatle dokunup yatağına doğru yürüdü.  Ardından Dudu abla ve Sevim. En son kafasını yastığa koyan ben olmuştum.

Bir sesle gözlerimi açtım. Daha doğrusu bir çığlık sesi ile. Kavga mı vardı? Üzerimden yorganımı çektim ve ayağa kalktım. Galiba sesler lavabodan geliyordu. Tam lavabonun kapısını açarken sertçe kapı bana doğru açıldı ve İlknur abla sinirle çıktı “ Sana mı çarptım? ” dedi. Tam ”  Önemli değil.” diyecekken “ Aslında iyi olmuş artık kapı dinlemeyi bırakırsın.”  dedi ve dışarı doğru çıktı. Ben miydim kapıyı dinleyen? Her şeyi yanlış anlamıştı. Bu sefer kapıyı açtım ve içeride Dudu abla ile Elif ablayı gördüm. Dudu abla sevecenlikle“ Uyandın mı kuzu? ”dedi gülerek. Aynı şekilde gülerek “  Bedenim ayakta ama ruhum hâlâ yatağımda.”  dedim. “ Siz kavga mı ediyorsunuz? ” dediğimde birbirlerine bakarak Elif abla söze başladı “ Biz İlknur ablanla böyle anlaşırız, malum kulaklar sağır.”  dedi daha genç yaşına rağmen. “ Aman neyse, hadi kahvaltıya.”  dedi ve ortamı dağıttı Dudu abla. Beraber kahvaltıya indik. Kahvaltıyı hızlıca yapıp odadaki masaya oturup kara kara düşünmeye başladık. “ Kazanın olduğu yerde güvenlik kamerası var mıydı? ”  diye bir soru sordu Sevim. “ Kız kaza şehir dışında, nasıl olsun? ”  dedi Dudu abla. Araya girdim ve “Aslında yakınlarda bir petrol varmış ama Mete söylemişti babası görüntüleri sildirmiş.” dedim. “ O gece alkol almış mıydın? ”  dediğinde Elif abla başımı üzüntüyle“evet”  anlamında salladım. “ Peki olayı gören kimse mi yok? ” dediğinde Dudu abla“ Gece yarısıydı zaten, pek sanmıyorum. ” dedim. “Avukatın nasıl bir savunma yaptı? ”  diye sordu Sevim “Bir şey demedi zaten Mete’nin babası bulmuştu. Ben suçumu kabul edince o da ‘’tamam deyip ” sustu. ”  dediğimde herkes derin bir iç çekti ve alışık olduğum sessizlik. Galiba ben de artık kabul etmeliydim. Sonuçta bir karar vermiştim ve ne olursa olsun bunu kabullenmeliyim diye düşünüp yeri izlerken bir ses duydum. O tok ve soğukkanlı ses. “ Emniyet kemerin takılı mıydı? ”  diye sordu. Başımı“ evet”  anlamında salladım. “ Peki sana bir evrak verildi mi? ”  dedi. Hafızamı zorladım. Evet, hastaneden çıkarken vermişlerdi. “  Evet var ama eşyalarım alınırken oda çantamda kaldı.”  dedim. Ardından Sevim’e döndü ve “ Tuvaletin kapısını tut, telefon görüşmesi yapacağım.”  dedi. Ardından bana dönüp “ Kaza yerindeki petrolü tarif et.”  dedi. Onu ikiletmeden tarif ettim ve Sevim ile lavaboya doğru yürüdüler. Ardından Dudu ablaya döndüm ve“ Neden bana yardım etti? ”  dediğimde “Sana yardım etmeyeceğini söylemedi ki.”  dedi. İşte bu sefer benim kafam karışmıştı. “ Ama siz sabah kavga ediyordunuz ve dün yardım etmeyeceğim dedi.”  dediğimde Elif abla “Ona fikrini sormadık ki, sadece beraberiz dedik.”  dedi ve güldü. “Aslında siz kader ortağısınız, O ise kızının kocası için girdi. Sırf kızı mutlu olsun diye. Aslında gücü yeter de çıkmaya ama kızı için sustu.” dediğinde İlknur abla’yı asıl şimdi anlıyordum. “Peki kızı ne yaptı annesi içeri girince?”  diye sorduğumda “ Annesini unuttu.”  diye arkadan tok bir ses duydum “Özür dilerim, ben kader ortağı olduğumuzu duyunca…” dediğimde yüzüme bile bakmadan“ İşin az kaldı bugün arkadaş evrakı çantandan alacak karakola gidip, avukatın hazır, görüntüler silinmişti ama hacker buldular hallederler.” dediğinde gözümden mutluluktan bir damla yaş aktı. “ Teşekkür ederim.”  deyip sarılmak için adım attığım sırada kendini geri çekti ve sıfır duygu ile masaya geçip oturdu. Ve günüm aynı sıradanlık ile geçti. Bir ara heyecanlanıyorum ama çabuk geçiyordu. O sırada gözüm diğerlerine kaydı. Hepsinin farklı bir hayatı, farklı bir yaşantısı vardı. Dudu abla onu öldürmek üzereyken kocasını öldürmüştü, Elif abla kardeşinin suçunu üstlenmiş, İlknur abla kızının, Sevim ise hırsızlıktan girmişti. Dışarıdan bakınca hepsi çok vahşi gibi gözükse de aslında hepsinin altın gibi bir kalbi vardı. Bunları düşünürken yemek saati geldi, yemeğimizi yiyip biraz oturup yattık. Hemen uyumuştum. Gözlerimi açtığımda saat sekizdi. İlknur abla hariç hepsi uyuyordu. Bir dakika İlknur abla ağlıyordu! Yatağımdan sessizce doğrulup yanına gittim. Beni yeni fark etmişti. “Beni güçsüz gördün.”  dedi ve gözyaşlarını sildi. “ İyi misini…”  Daha ben cümleyi bitirmeden“ Neyse unut gitsin, bu aramızda.”  dedi. Ayağa kalktı, arkasını dönmüşken geri dönüp “Hacker halletmiş, videolar tamam.”  dedi. Tam konuşacakken“Sus.”  dedi ve çıktı. İçime bir umut dolmuştu. Acaba duruşma ne zaman olacaktı? Şu an çığlık atmak istiyordum. Neyse fazla abartmamalıydım. Geri yatağıma döndüm ve gözlerimi kapattım. Gözlerimi yüzüme vuran güneş ışığı ile açtım. Saat tam on ikiydi ve herkes havalandırmadaydı. Gözüme bir şey takıldı. Koğuşta sadece bir pencere vardı ama içeri o kadar çok güneş ışığı giriyordu ki sanki daha fazla pencere vardı. Aslında bizim de hayatımız böyleydi. O kapkaranlık dünyamıza umut o küçük delikten giriyor ve imkânsızı bitiriyordu. Bunları düşünürken yüzümde bir tebessüm oluştu. Tam havalandırmaya çıkacaktım ki bir gardiyan geldi. “Yarın mahkemen saat 9’da, erkenden hazır ol.” dedi. Ne? Mahkeme, özgürlük birbiriyle ne kadar bağlantılı kavramlardı. Gardiyana teşekkür ettim ve kendimi dışarı attım yani avluya. Beni ilk gören Elif abla oldu. Yanlarına gittim ve “Yarın mahkeme var .” dediğim de hepsi çok sevinmişlerdi. “Ama sizden ayrılmak istemiyorum.”  dediğimde Dudu abla “Bu kız şaşırmış.”  dedi Elif abla da ona katılarak “ Dün ağlayan zaten bendim.”  dedi ve hep beraber güldük.

 Neyse ki güç bela bugünü de atlattık ve mahkeme günü geldi. Kazağımı ve pantolonumu giyip hazırlandım. Galiba ben hariç herkes de bir heyecan vardı. Gardiyan geldi, ellerime kelepçe taktı. “Görüşürüz. ” diyerek çıkarken Sevim arkadan “Bir daha gelme. ” dedi ve gülerek çıktık. Arabaya bindik ve on dakika sonra mahkemedeydik. Beş dakika bekledikten sonra duruşma başladı. Avukatım konuşmaya başladı “Hakim Bey müvekkilimin aleyhine yapılan suçlamaların aslı yoktur.”  dedi ve raporları göstererek açıkladı“ Olay gecesi müvekkilimi boynunda kemer izi oluşmuştur ancak sağ tarafa doğrudur, yani müvekkilim yolcu koltuğundadır.”  dedi ve mahkemedeki televizyonu açarak “Ayrıca müvekkilimin bulunduğu aracın çarptığı çocuk iki sokak ötede bir bağımlılık yapıcı madde almaktadır. Akli dengesini kaybederek araca doğru koşmaktadır. ”  dedi ve videoyu açtı. Ne yani? Aslında çocuğun aklı dengesi yerinde değil miydi? Avukatım konuşmaya devam etti “ Olay günü müvekkilimin yanında bulunan şahıs ise şu an İsviçre’de eğitim görmektedir. Müvekkilimin beraatini ister, gereğinin yapılmasını arz ederim.”  dedi.  Hakim biraz düşündü ve“ Yaz kızım.”  diyerek başladı “Sanık Yankı SOYDAN’ ın tahliyesine karar verilip, hız sınırını aşmadan para cezasına çarptırılmasına karar verilmiştir. ” dedi. Ve o an kalbim durdu. Özgürdüm artık. Geri cezaevine döndüm. Koğuşun kapısını açtığımda herkes cevabı biliyormuşçasına sırıtıyordu. Sevim söze girdi“ Bir daha buraya gelme demedim mi ben sana?”  dediğinde “Senin için değil, eşyalarımı almak için geldim.”  dedim ve hepsi topluca bana sarıldı. Bir kişi hariç. Şu an neredeydi bilmiyorum ama burada olmalıydı. “Nerede?”  dediğimde herkes kim olduğunu anlamışçasına “Bilmiyoruz.”  dediler. “Sizi ziyarete geleceğim.”  dediğimde Elif abla “Temelli gelme, ben mekânımda konuk sevmem.”  dedi. Dudu ablaya bakarken“ Bakma bana öyle, burası onun mekânı, patron burada o.”  dedi ve hep beraber güldük. Koğuştan elimde çantam ile çıktım. Tam yürürken bir hemşirenin sesi duyuldu“ Kalbi durdu”  Ne! Kimin kalbi durmuştu?  ve bir çığlık “Anne! ”  Çığlığa doğru yöneldiğimde kapıda birisine çok benzer birini gördüm. Tıpkı kopyasıydı. Ama tanıdık bir yüzünde gözleri kapalıydı. Hem de üzerinde beyaz çarşaf seriliydi. İlknur abla! Hayır, hayır olamaz ama aletten gelen son kalp atış sesi…

Sudenaz GİTMEZ


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir