SARI sandık lekelerinin ele geçirdiği işlemeli bohçalar açıldıkça, keskin bir kâfuru kokusu sardı odayı.
Yaşlı kadının dokunduğu her bohçadan başka bir anı fırlayıp, perdenin kıvrımına, masanın örtüsüne, gözündeki ışığa yerleşti.
Bir tutam, örgülü uzun saç düştü bohçadan, koyu kestane… Üçüncü çocuktan sonra saclarıyla uğraşamaz olmuş, beliği tuttuğu gibi kesmişti acımadan. Gerçi Anadolu’ya göçerken bir çocuğunu Balkanlarda bırakmıştı veremden.
‘’Maykom* hadi gördün işte hepsini’’ dedi torununa. Evlat acısı kokan memleket hasretiyle sandığını kapattı.
Koca bir damla yaş isyan ederek, yanaklarındaki kırışıklıklara doğru koştu.
KIRMIZI tokalı bayram pabuçları hayal ediyordu evlendirildiğinde… Daha ondörtlük yeni gelin.
Sözde kocasıyla, yalnız kalınca yatak odasında,
‘’Tamam, düğünü ettik, eğlendik, evlendik, bitti. Şimdi ben anneme gidiyorum, beni bekler ‘’ dedi.
Gidemedi evcilik ruhlu kız. Soldu kırmızının tonu.
SARI boyama saçlarını savurdu yeni yetme kız. Simli elbisesi, acemi, abartılı makyajıyla karanlık geceyi adımladı geri dönülmez sokaklarda. Attığı her adımda kırda bir gelincik soldu, köyde bir kuyu kurudu, bir yıldız kaydı gökyüzünde.
Ama solmadı sarı boyama saçlarının pırıltısı.
BEYAZ yazmasının tek süsüydü renkli iğne oyaları. Özenle işlemişti anacığı.
Koşar adım yürüdü akşamla ; cebinde gündelik, aklında yemeklik, gözünde endişe..
Kurşun gibi ağırdı kocanın lafı, üstüne de dayağı. Çalıştı, temizledi, direnmedi, sustu. Değişmedi yazgısı, hep yoksul, hep yaralı.
Bir sabah çıkamadı evden. Yazması üzerinde, yeşile sarılı tabutla, bıçaklanmış bedeni geçebildi ancak temizliğe gittiği evin önünden.
Beyaz yazma renkli oyalarından utandı.
SİYAH çerçeveli gözlüğüyle okudu, çalıştı, üretti Kadın. Tek yürütemediği evlilik oldu.
Kocasından boşandı, kocası onu boş bırakamadı. İzin vermedi DUL kanatlarıyla uçup gitmesine.
Bir ara sokakta, kadının nefesini kesti. Koca, siyah takım elbise giydi mahkemede, ‘’namusum için ‘’ dedi. Kuş tüyleri yayıldı havaya.
MOR bir bavula sığdırdı genç kız tüm insanca, kadınca hayallerini. Elbet vardı güvenli bir liman.
İğne oyalı beyaz yazmayı bileğine doladı, siyah çerçeveli gözlüğünü düzeltti, kırmızı bayram pabuçlarını yüklenip, kestane kahve saçlarını ördü.
Elinde bir gelincik, geniş beyaz kanatlı bir uçakla, kaç nesil sonra, Ata topraklarına geri döndü.(Bi ümit ?)
*Boşnak göçmenler “annem” anlamında kullanır.
Nihal TANYEL
offf Nihal Hanım … ne çok şey söylemişsiniz kısacık yazıda … sustum ben … nicelerine
Çok tesekkur ederim Arzu hanim. Susmamak gerek fakat bazı durumlarda melekler bile susar.