Tiyatroda Cinayet


“Kadının cesedi Berjer koltuğunun üzerinde boş bir çuval gibi yığılı duruyordu. Topuklu ayakkabısının teki ayağından çıkmış diğer eşi hala yerindeydi. Ruj izinin bulaştığı viski bardağı elinden kayıp yere düşmüştü. Sarı dalgalı saçları yüzünün bir bölümünü örtüyordu ve ölmüş bir ceset ancak bu kadar güzel olabilirdi.”

Patronum Suat Bey ile birlikte “Sarışın Cazibe” adlı oyunu izlemek üzere özenle seçtiğim siyah bir takım elbise giyip, en şık halimle “Altın Perde” tiyatrosuna gittik. İlk defa böylesine elit bir ortamda bulunacak olmanın heyecanıyla gece için özenle hazırlanmıştım. Görkemli salon tıka basa doluydu. Locadaki süslü kadınlar ve centilmen beyler oyunu küçük dürbünleriyle izliyorlardı. Varaklı merdiven tırabzanları ve sahnenin iki yanındaki sütunlar karanlıkta kalan kırmızı kadife koltukları aydınlatıyordu. Sahnede alkolik kocasını aldatan bir kadın ve onun aşığının dramı sergileniyordu. Bu entrikalı tiyatro oyununda kadınla sevgilisinin gizli ilişkisi gün yüzüne çıkıyor, sarhoş koca da karısının boğazını sıkıp onu öldürüyordu. Kadın çok seksiydi, göz alıcı bir güzelliği vardı ve can verirkenki çırpınışları çok gerçekçiydi.

İlk perde bitmiş oyuna ara verilmişti.

Sahnenin ışıkları azaltıldı ama perdeler kapanmamış oyuncular hala rol yaparak mola boyunca hiç kıpırtısız sahnede duruyorlardı. Kadın koltukta ölmüş gibi duruyor, adam ise elindeki içki şişesiyle kadının ayaklarının dibinde efkârlı bir şekilde bağdaş kurmuş oturuyordu.

Kısa bir aradan sonra oyun tekrar kaldığı yerden devam etti. İkinci perdede adam yerinden kalkıp polisi arayarak kendini ihbar ediyor bu sırada kadının aşığı da silahıyla birlikte adamın evine gelip onu öldürüyor. Polis olay yerine geldiğinde de iki kişinin öldürülmesi sebebiyle adam tutuklanıyor.

Bu trajik oyun bitmişti ve tüm salon oyuncuların performanslarını ayakta alkışlıyordu. Oyuncular tek tek seyirciyi selamlıyor sonra da yerlerine geçerek birbirlerini tebrik ediyorlardı ama bir tuhaflık vardı. Yüzlerindeki şaşkınlık ve tedirginliği alkışlarıyla saklamaya çalışıyorlardı. Çünkü kadın oyuncu hala koltukta yığılmış bir halde duruyordu. Neden seyirciyi selamlamıyordu? Alkışlar bitince salon “kadın ölmüş” sesleriyle çınlamaya başladı.

-Nefes almıyor, ölmüş!

Görevlilerden bazıları apar topar şok içindeki seyircileri dışarıya çıkarıyor, bazıları da polisi arayıp haber veriyordu. Oyunda kadının boğazını sıkan oyuncu başını iki elinin arasına alarak olanlara anlam veremeden yere çömelmiş kaskatı duruyordu. Kısa bir süre sonra dedektif gelip olay yeri incelemesi yapmaya başladı. Bir yandan elindeki kayıt cihazına not alıp bir yandan da soruşturma yapıyordu.

“Tarih:4 Eylül
Maktul bir kadın
Yas:32

Olay bir tiyatro oyununda boğularak öldürülme sahnesinden sonra gerçekleşmiş. Darp ve kan izi yok. Boyun ve baş kısmında da herhangi bir ize de rastlanmadı. Zehirlenme vakası veya kalp krizi olabilir. Kesin ölüm nedeni otopsiden sonra belli olacak.”

Oyuncuları soruşturmaya çeken dedektifin şüpheli bulduğu ilk kişi diğer başrol oyuncusuydu.

-Oyun sırasında maktule sert bir şekilde vurdunuz mu? Boğuşma esnasında herhangi bir aşırıya gitme yaşandı mı? Perde arasında veya oyun devam ederken maktulün nefes almadığını fark etmediniz mi?

Dedektif tüm sorularını peş peşe sıralıyor, erkek oyuncu şok içinde bir yandan da ağlayarak sorulara cevap veriyordu.

-Oyuncu arkadaşım çok değerli biriydi. Beraber defalarca bu oyunun provasını yaptık ve her defasında canını yakmamak için dikkat ettim. Oyun sırasında öldüğünü fark etmedim, rol yapıyor sanıyordum. Nasıl olur nasıl? Ben öldürmedim inanın ben bir şey yapmadım. Bu sadece bir oyundu. O muhteşem bir oyuncuydu. Bu ölümü hak etmedi!

Dedektif sonra tek tek diğer oyunculara yöneltti sorularını.

-Oyun sırasında bir terslik hissettiniz mi? Sahnede başkaları da var mıydı? Şuradaki viski bardağını da incelemeye alalım.

Dedektif tekrar boğaz sıkma sahnesini gerçekleştiren oyuncunun yanına gelerek…

-Sizi yine de polis merkezinde misafir etmek zorundayız. Buyurun bizimle geliyorsunuz!

Ve adamın elleri kelepçelenip götürüldü

Tüm bunlar yaşanırken patronum Suat Bey o sırada kulağıma bir şeyler fısıldayıp hızlıca yerinden kalkıp kalabalığa karışarak salondan çıktı. Duyduklarım karşısında şok olmuştum.

Kadının ölüm sebebinin boğulma olmadığını öğrenmiştim. Otopsiden sonra zehirlenerek öldüğünü anlayacaklar. Peki ya bunu kimin yaptığını?

Suat Bey ona hayrandı, deli gibi peşinden koşmuştu. Tanışmak istiyordu ve sonunda amacına ulaşabilmişti. Fakat kadın kendisini reddetmişti. O da bunu saplantı haline getirmiş, karşılıksız aşkının öcünü almış. Oyun öncesi kulisine gönderdiği beyaz güllerde zehir olduğunu, kadını kendisinin öldürdüğünü tiyatro salonunu terk ederken soğukkanlılıkla itiraf etmişti bana.

Bu akıl almaz bir şeydi. Caniceydi! Kadın masumdu, bunu asla hak etmedi. Cinayetin tek tanığı olarak salonu koşarak terk edip ateşler içinde yanan vücudumla yağmur altında kalmış karanlık sokaklarda kaybolmaya çalıştım. Nefes nefese vicdanım ve zor zamanımda elimden tutmuş olan patronum arasında kalmıştım. Bu vefa borcu arasındaki ince çizgide yürüyordum. Çiçek buketinin benim adıma gönderildiğini bilmeden…

Burcu YILMAZ


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

1 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir