5.5 isimli romanın yazarı Gökçe Atabek ile bir söyleşi yaptık yazılı olarak. Kendisine samimi cevapları ve bizlere ayırdığı vakit için teşekkür ederiz. Kitabı ile alakalı da inceleme ve tanıtım yazısı hazırlayacağız ilerleyen zamanlarda. Yeni kitabını bekliyoruz şimdiden ve 5.5 isimli romanı için yüksek satışlar diliyoruz.
5.5 isimli romanı satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
Artık dilerseniz soru cevap kısmına geçelim.
Bize kendinizden kısaca bahseder misiniz? Gökçe Atabek kimdir?
2013 yılında Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra 5 yıldır ağırlıklı olarak ceza avukatlığı yapmaktayım. Benim de herkes gibi küçüklüğünde “Sabah kalktım, elimi yüzümü yıkadım.” Cümleleriyle başlayan günlük yazma alışkanlığım vardı. Aslında diğerlerinden farkı sanırım yarım bırakılmayıp, son sayfasına kadar kullanılan günlüklerimin olmasıydı. Yazma alışkanlığım katiyen bırakmadı peşimi. Dikkatimi çeken her şeyi not ettim, uçakta yanımda oturan garip yolcuları bile. Şimdi de sır saklama yükümlülüğüme sadık kalmak suretiyle gerçek hayatlardan ilham alarak yazdığım henüz Nisan ayında çıkan 5.5 isimli bir romanım var. İkinci kitabımı da yazıyorum. Sanırım yazmak beni ben yapan şeylerden biri olmaya hep devam edecek.
Edebiyata giriş maceranız nasıl başladı?
Edebiyata giriş çok iddialı olur. Ben öncelikle edebiyata giriş yapabildiğim düşüncesinde değilim asla. Yalnızca yazdıklarını başkalarının görme cesaretine erişmiş ve bu sayede kitabını bastırmış biriyim yalnızca. Benim hikâyem aslında üretememenin yoksunluk hissiyle başladı diyebilirim. Avukatlığa başladığımdan beri elimden geldiğince mağdur ve ihtiyacı olan insanlara gönüllü avukatlık yapıyorum. Birileri için bir şeyler yapabilmiş olmak aslında beni her zaman tatmin ediyor. Ancak bir noktadan sonra yargı sisteminin de etkisiyle birlikte işlevsiz hissedebiliyorsunuz kendinizi. Ben de daha çok farkındalık yaratabileceğimin inancıyla kitabımı bastırmaya karar verdim aslında. İnsanların kalbine dokunarak onlara gösterdiğim yaşanmışlıklarla hem mücadeleyi, hem yaftalamalarından sıyrılmaları gerektiğini anlatarak farkındalıklarını bir nebze olsun arttırmak istedim. Zorlu bir yol, ama yazmak bir tutku.
İlk kitabınızın ilk baskısını eline aldığınızda neler hissettiniz?
Sorularınızın matbu olması dolayısıyla böyle olduğunu bilerek yine de hâlihazırda ilk kitabının yalnızca ilk baskısını çıkarmış biri olduğumu belirtmek isterim.
Ama kitabımı ilk elime aldığımda doğumhanede yanağına yanaştırıldığında bebeğinin kokusunu içine çeken bir anne kadar duygulanmış ve heyecanlanmış olabilirim. İnanılmaz bir histi. Vücudumu karıncalaştırdı onu elimde tutmak. Ellerim terledi. İyi ki dedirtti, iyi ki buradasın.
Okuduğunuzda sizi en çok etkileyen kitap hangisiydi ve ne şekilde etkilendiniz?
Her şeyden önce hayatım boyunca “en” sözcüğünü ne çok kullanabilen ne de gerçekten hissedebilen bir insan olduğumu belirtmek isterim. Elbette etkilendiğim, çok uzun süre de etkisinden çıkamadığım kitaplar oldu. Ama hiçbiri için, hiçbir şey için söylemediğim gibi en çok etkileyen bu oldu diyemem. Birkaç örnek vermeyi daha uygun görüyorum bu nedenle. Suç ve Ceza elbette(Olay örgüsünün muhteşemliğiyle her cümlede yaşadığım sorgulamalar inanılmazdı, her yaşta yeniden okunması gerekir.) Demir Ökçe(Kişiler üzerinden dönen, dönemin siyasi yapılanmasını eleştirmesi, yıllar önce yazılmasına rağmen aslında her dönemi anlatması beni hep çok etkilemiştir.) Godot’yu Beklerken(Beckett’in harikalar yarattığı zamanın içine sıkışmış karakterlerin umutlu bekleyişini harika diyaloglarla kurduğu ve size sorgulamalar yaptıran bir kitap.) Flush(Bir köpeğin üzerinden dönemi eleştirdiği Virginia’nın keskin kalemiyle yine harikalar yarattığı bir kitap.)
Sonsuza kadar saymaya devam edebilirim. Dediğim gibi en yok, her biri kalbimin ayrı bir noktasına dokunuyor.
Sizi en çok etkileyen kitap kahramanı kimdir?
Bir önceki soruya verdiğim cevabı tekrarlamakla birlikte kahramanımız bu kez Madam Bovary ya da Raskolnikov olsun.
Aslında çocukluğuma inersek kesinlikle Jonathan Livingston olmalı. Hala bana umut verir.
Yazmak konusundaki motivasyon kaynağınız nedir?
Üretmenin verdiği büyük huzur, yoksunluk hissimin üzerinde bıraktığı aşırı tatmin yazmam için çok büyük motivasyon. Ancak dediğim gibi yazmak bir tutku. Bunun için aslında hiçbir şeye ihtiyacınız yok.
Hayatınızın bir film olsa müziği ne olurdu?
Benim hayatımın filminin müziği “Somewhere Over The Rainbow” sanırım. Kitabımda da bir karakterim söylüyor bu şarkıyı. Çünkü bu şarkı çok büyük umut ve mutlulukla dolu. Ben hep mutluluğu seçerim.
En sevdiğiniz ve en çok kullandığınız cümle nedir?
Sanırım “en” konusunda sıkıntı yaşadım. Yine örnekliyorum; “Hayat tercihlerdir.”
Fırsatınız olsaydı bütün insanlara okutacağınız kitap hangisidir?
Eğer tüm insanlığa okutulacaksa o zaman her kesimden insan okuyacağı için Martı Jonathan Livingston’ı okutabilirdim. Çünkü bu kitap her yaştan insana hitap ettiği gibi onlara mücadeleyi, hırsı ve asla umutlarını kaybetmemeyi öğretirdi. Daha çok umut ve hayat dolu olurdu belki insanlık. Unuttuğumuz kahkahalarımız geri gelebilirdi. Kağıt toplama aletlerinin küçücük çocuklar için tasarlandığı bu vahşi dünyada o çocuk için hala kuyunun sonunda ona göz kırpan ışığı gösterirdi. Ya da şiddete maruz kalmış bir kadına kanat olur, uçururdu onu başka yerlere.
Hayatta en heyecanlandığınız an hangisiydi?
Heyecanlandığım çok an oldu. Ama şimdi söyleşimizin konusuyla birebir bağlantılı bir heyecanımdan bahsetmek isterim.
Kitabımın basımdan geldikten sonra hiç alakası olmadan girdiğim küçük bir kitabevinde onunla rafta karşılaştığım gün çok heyecanlandım.
Türk ve dünya edebiyatından en beğendiğiniz yazar kimdir?
Yine bir “en” ile karşı karşıyayım. Ben bu soruya da beğendiğim birkaçını yazmayı tercih ediyorum. Beğendiklerim arasında yazdıklarımdan çok daha fazlası var elbette.
Dünya edebiyatından; Franz Kafka, Tolstoy ve Virginia Woolf, Samuel Beckett…
Türk edebiyatında ise Sait Faik, Zülfü Livaneli, Bilge Karasu, Mina Urgan…
Gerçekleşmesini istediğiniz en büyük hayaliniz nedir?
Yıllar önce bambaşka bir şekilde, bambaşka bir ülkede aslında uygulanmış bir yöntem ve başarı sağlamış. Biz hala onların ekolünü biliriz. Belki nesiller sonrasında etki eder, ama sanırım ben ülkemde yaşayan tüm kadınları eğitebilecek güçte ve yeterlilikte zorunlu bir okul açmak isterdim. Çünkü bir kadını eğitmek toplumu eğitmektir. Çünkü bugün suç işleme oranımız yüksek dedikten hemen sonra arttırılması gereken cezalardan konuşarak aslında hiçbir şeyi değiştiremiyoruz. Ama unutmamalıyız ki; adam öldüren de, tecavüz eden de, mağdur olan da, şiddet gören de, sokağa tüküren de, çöp atan da, ödül alan da… bir annenin evladı. Bu yüzden o harika ve gerekli eğitimi veren okul sayesinde tüm kadınları eğitir, yıllar sonra suç oranı düşük, huzur içinde yaşayan bir ülke olmamızın bugün adımlarını atmayı hayal ederdim.
Mezar taşınıza ne yazılmasını isterdiniz?
Hayatının 3. evresine hoş geldin.
Yazmayı amaç edinmiş okuyuculara yazarlık yolunda ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Asla vazgeçme, sabret ve yazdıklarının hiçbirini silme.
Okurlara önerebileceğiz 3 kitap hangileridir?
Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D. Salinger
Demir Ökçe, Jack Londan
Godot’yu Beklerken, Samuel Beckett
Ayrıca eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Böylesine okuma alışkanlığı düşük bir ülkede, bu denli güzel bir fikirle çıkmış olduğunuz yolda başarılarınızın daim olmasını dilerim.
0 Yorum