Noviembre (2003)


Noviembre
 Noviembre
(2003) on IMDb

Sanat insanın kendini ifade etme şekillerinin yüzyıllardır aldığı formları bize anlatmaktadır. Sanatçı geçmiş dönemlerde mi daha çok kıymet görmüştür yoksa sanat şu anda mı altın çağını yaşamaktadır? Sanat için böyle bir ayrım yapmak benim açımdan bakıldığında mümkün olmamaktadır. Çünkü kafamdaki algı daima geçmiş dönemleri övmeye yönelik bir perspektifte olmuştur. Aslında bu sadece sanat alanında değil dünya görüşü olarak geçerli olup günümüz toplum yapısına karşı bir önyargı ile hareket etmemi beraberinde getirdiği için sanatı da bu kurgu etrafında incelemek istememekteyim.

Özgün sanat eserlerinin önünün açılmasını gerekli kılan bir yüzyılda yaşamaktayız. Eğer ürettiğiniz eser diğerlerinin arasından sıyrılacak nitelikte değilse -ki bu nitelikte olmak için yarıştığı çok fazla rakip olduğunu unutmamak gerekir- başarılı olmanızın zorluğu, nitelikli eser olmanın yakınından bile geçmediği halde yalnızca popüler olduğu için gündeme gelenlerle gireceğiniz bir yarışa dönüşmekte ve vasatın üzerine çıkamamaktasınız. Bu ise erik gibi kütür kütür yeneceğiniz anlamına gelir.

Bugün size sanat alanında bu özgünlüğü yakalamayı başarmış, giriş müziği bile sizi avuçlarına alan 2003 yapımı 1 saat 33 dakikalık bir İspanyol filminden bahsetmek istiyorum. Omuzundaki siyah çantadan sarkan kukla ve kırmızı üstüyle kadraja giriyor ana karakterimiz. Seçmelere katılmak için de kullandığı kuklası. Bu sırada sanatla uğraşan bir grupla da tanışıyor ve onlarla birlikte takılmaya başlıyor. Ancak yaptıkları işlerden kazandıkları parayı bir türlü kabul etmiyor. Bu sahnede arkadaşları, insanın gerçekten sevdiği işi yaptığında paranın arka planda kalabileceğine oldukça şaşırıyorlar. Ancak Alfredo için parayı kabul etmek sanatı satmak anlamına geliyor. Onun için sanat, bağımsız bir tiyatro kurabilmek ve sokak gösterileri yapmak demek.

Film tiyatro ve oyunculuğa dair soruları kafanıza yerleştirirken bunu başarılı bir biçimde yapıyor. Karakterlerin ileri yaşlarda ki hallerinin diyalogları aralara serpiştirilip bir biyografi gibi size sunulurken, film size “Oyunculuk kurguyu inandırıcı kılan bir eylem değil midir?” diyor. O noktada ise bu karakterlerin inandırıcılığı arttırmak için kurgunun bir parçası mı olduğuna yoksa gerçek hayatın bir izdüşümü olarak mı orada konuşup Alfredo’yu size anlattıklarına karar veremiyorsunuz.

Bu arada Alfredo sanatını sokaklara taşımak hedefine doğru adım adım ilerliyor. Ben bazı sahneleri oldukça abartılı buldum ancak sanatın özgür yanını verebilmek için bu yolu seçtikleri kesin. Sanatın sınırsızlığının ve içten gelen bir güdü olarak dışarıya akmasının simgesi oyunlar sergileniyor. Kışkırtıcı gösteriler oluşturabilmek adına sıkça doğaçlamaya başvuruyorlar. Ayrıca orijinal metinlerin yaratılmasında ise yazılı kaynaklara başvurmak tamamen yasak. Çünkü sanat onlara göre dış etkilerin değil tamamen insanın iç dünyasının dışarıdakilere şaşalı bir sunumu ve aynı zamanda etkin bir iletişimin ifadesi. Bu iletişim bir tiyatro açma isteklerini de beraberinde getiriyor. Kasım manifestosu ile de açmak istedikleri bağımsız tiyatro için belli başlı kuralları gerekli kılıyorlar. Bu kurallar ekibe daha önce televizyon ve basın işine bulaşmış herhangi biri alınmayacağına, kamu ve özel yardımlar kabul edilmeyeceğine ve en önemlisi gösteriler sonucunda hiçbir şekilde para alınmayacağına dair. Ancak toplumun ve bürokrasinin kurallarının nasıl işlediğini hesaba katmadan ilerliyorlar. Film tüm bu engellere rağmen birçok oyunu sokaklarda sahnelemeyi başardıklarını anlatıyor. Oyunlar giderek daha sansasyonel bir hal almaya devam ediyor ve toplumsal sorunların işlendiği konular ana temada yer alıyordu.

Filmin son ve en can alıcı kısmı ise Kraliyet tiyatrosunda sahnelemek istedikleri gösteri oluyor. Sanat, sanat için midir, sanat para için midir sorusu tüm film boyunca aklınızı kurcalarken Alfredo ve yoldaşları son on dakikalık kısımda sanat için daha çok neleri göze alabileceklerini göstermek istercesine daha da cesur bir oyun sahneliyorlar. Özgün sanatın ve sanatçının dünya üzerinde hak ettiği değeri görememesine dair bir isyan niteliğinde oluyor. “Sanat ticareti, sanat borsası var artık sanat yok.” diyor. “Sanat bir silah olabilir ama bir dekor asla.”


Like it? Share with your friends!

Mine Türk
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunu, kendi yolunu bulmaya çalışan bir birey. Bu süreçte yolda olmanın keyfini sürüp bunu diğer insanlarla da paylaşma taraftarı

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir