İnceleme | İnce Tezat https://www.incetezat.com Sun, 30 May 2021 08:31:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.8 https://www.incetezat.com/wp-content/uploads/2018/09/thumbnail_favicon.png İnceleme | İnce Tezat https://www.incetezat.com 32 32 Simyacı-İnceleme https://www.incetezat.com/inceleme/simyaci-inceleme/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=simyaci-inceleme https://www.incetezat.com/inceleme/simyaci-inceleme/#comments Sun, 30 May 2021 09:00:00 +0000 https://www.incetezat.com/?p=6086 “Kendi Kişisel Menkıbesini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir. Bir düşün gerçekleşmesini tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu.” Paulo Coelho Yazarın Adı: Paulo Coelho Yayınevi: Can Yayınevi 143.Baskı: Mart 2018 Çeviri: Özdemir İnce Sayfa Sayısı: 184 Kitabın incelenme sebebi: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin ölümsüz eseri Mesnevi’deki hikâyeden esinlenerek yazılan ve bir nasihatname özelliği...

The post Simyacı-İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>

“Kendi Kişisel Menkıbesini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir. Bir düşün gerçekleşmesini tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu.”

Paulo Coelho

Yazarın Adı: Paulo Coelho

Yayınevi: Can Yayınevi

143.Baskı: Mart 2018

Çeviri: Özdemir İnce

Sayfa Sayısı: 184

Kitabın incelenme sebebi: Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin ölümsüz eseri Mesnevi’deki hikâyeden esinlenerek yazılan ve bir nasihatname özelliği taşıyan bu eserin incelenme sebebi: siz değerli okuyucularımıza çok kısa ve faydalı bir şekilde, geniş bir bakış açısıyla sunma isteğimdir. Böylelikle Doğu klasiği olan ve dünyaca tanınan alim Mevlana’nın eserine az da olsa (en azından ismimin geçmesini sağlayarak) iltifatta bulunmakta güzel bir sebep olur diye düşünüyorum. Kendi Kişisel Menkıbemizi gerçekleştirme amacı ile hayatımıza bakmamızı sağlamaya çalışan bir eserdir Simyacı ve bu yönden de incelenmesinin çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Kitabın Konusu: Rüyasında Mısır Piramitleri yakınında bir hazinenin olduğunu gören Endülüslü çoban Santiago’nun hazineyi ararken yaptığı yolculuk diyebilirim kısaca. Ama bana göre kitabın vurgulamaya çalıştığı en önemli konu: “Kişisel Menkıbenin peşinden gidilmesi ve onun gerçekleştirilmesi.” 

Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Dünya klasikleri arasına girmiş bu eserin kendi alanından ziyade dünya alanındaki öneminden bahsetmek zannedersem daha doğru olacaktır. Kitabın yazarı Paulo Coelho’nun bu kitabı yazarken ilham aldığı kaynak şahsımca kitabın yerini ve önemini başlı başına artırmış çünkü Doğu klasiği olan, en önemli eserlerden sayılan ve yazarı alim olanMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin kalemiyle ortaya çıkmış “Mesnevinin” hikayesinden alınan ilhamla “Simyacı” yazılmış. Mevlâna ilham alınan hikayesinde “kişinin kendisinin bir hazine olduğunu” vurgulamıştır. Kitapta da aynı sonuca varmak mümkün.

Yazarın Hayatı: Paulo Coelho yazarlığa başlamadan önce ülkesinde tanınan bir şarkı sözü yazarıydı. Bir süre gazetecilik de yapan Paulo Coelho, 1986 yılında Hıristiyanların Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini Hac (özgün adı: “The Pilgrimage”) adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayınlanan romanı Simyacı, Coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. 42 ülkede yayınlanan, 26 dile çevrilen Simyacı, benzersiz bir başarıya ulaştı ve bu kitap sayesinde Gabriel Garcia Marquez’den sonra en çok okunan Latin Amerikalı yazar oldu. Paulo Coelho’nun kurduğu Paulo Coelho Enstitüsü, ülkesindeki yoksul çocuk ve yaşlılara yardım etmektedir. Coelho, UNESCO’nun Kültürlerarası Diyaloglar programında danışman olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda İsviçre’nin Davos kentindeki Dünya Ekonomik Forumu’nu düzenleyen Schwab Vakfı’nın yönetim kurulundadır. Paulo Coelho pek çok saygın ödülün sahibi oldu; bunlar arasında Dünya Ekonomik Forumu’nun verdiği Crystal Award ve Fransız Légion d’Honneur nişanı da vardır. Yazar 2002 yılında Brezilya Edebiyat Akademisi’ne kabul edildi. Coelho, ayrıca pek çok saygın basın kuruluşu için haftalık köşe yazıları yazmaktadır. Paulo Coelho Rio de Janerio’da yaşamaktadır.

Son romanı Elif, Portekizceden sonra ilk olarak Türkçeye çevrildi ve Mart 2011’de yayınlandı. Romanda, yazar ve yetenekli bir keman virtüözü, sıra dışı genç bir Türk kızı Hilal’in Sibirya’yı baştan başa geçecekleri bir yolculuk sırasında, kendileri, birbirleri ve varoluşları ile yüzleşmeleri anlatılmaktadır. Kitabın tanıtımı için açtığı yarışmayı Aleph by Raif Kurt videosuyla, Türk sanatçı Raif Kurt kazanmıştır.

Özet: Kahramanımız Santiago, babası her ne kadar rahip olmasını istese de dünyayı dolaşma hayalinden dolayı çoban olmayı tercih eder çünkü çobanlar rahatlıkla gezebilir. Çobanlık yaptığı sırada koyunlarının ona çoğu şeyi öğrettiğini inanan Santiago yaşayacağı olaylarla hayatının ve bakış açısının değişeceğinden habersizdir. Uykusunda gördüğü düşlerden dolayı kahramanımız uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Üst üste gördüğü düşlerde Mısır’da piramitlerin yakınında bir hazine görür ve bunu yorumlamak için bir Çingeneye gider. Çingeneye gördüğü düşleri anlattıktan sonra çingene ondan para istemeyeceğini ancak hazineyi bulduktan sonra hazinenin onda birini kendisine vereceği konusunda söz ister. Kahramanımız Endülüslü çoban Santiago bu duruma şaşırsa da hayatını aynı şekilde idame ettirmeyi düşünmektedir çünkü yaklaşık 1 sene önce gördüğü tüccarın kızını, koyunlarını kırkma bahanesiyle tekrar görmeyi düşünür. Ayrıca koyunları hakkında da her şeyi öğrenen çoban hayatını da değiştirmek istemez. Santiago şehirde kendi halinde kitap okurken yanına yaşlı bir amca gelir ve sohbet ederken yaşlı amcanın aslında Şalem Kralı Melkisedek olduğunu öğrenir. Ancak Melkisedek, kral olsa da onu farklı yapan Endülüslü çobanın gördüğü düşten bahsetmesidir. Santiago bu duruma çok şaşırır ve Melkisedek ona “kişisel menkıbeden” bahseder. Santiago’ya kendisinin kişisel menkıbesini gerçekleştirmesi gerektiğini, kendisinin çobanlığı seçmesiyle zaten bunu yapabileceğini belirtir. Santiago ikilem arasına düşse de hazineyi almak için bu düşün peşinden gitmeye karar verir. Melkisedek, Santiago’ya işaretler ile hazinenin yerini bulacağından bahseder ve ayrılmadan önce kendisine Urim ile Tummim adında iki taş verip işaretleri yorumlayamazsa bunları kullanmasını öğütler. Böylelikle kahramanımız koyunlarıyla beraber yola çıkar. Mısıra ulaşmak için Afrika’ya geçer ve gittiği şehirde herkesin Arapça konuştuğunu fark eder. Kendi dilinden anlayan birini bulur ve ondan yardım ister. Ancak yardım istediği kişi parasını çalıp ortadan kaybolunca Santiago beş parasız kalıp dilini bilmediği, insanlarını tanımadığı bir yerde adeta hapsolur. İçine bir pişmanlık duygusu düşen Santiago, kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için çıktığı bu yolculukta adeta kendisini sorgular hale gelir ve koyunlarını, parasını kaybetmiş bir adam olarak bir iş bulup kendi topraklarına dönmeye çalışır. Bir billuriyeci dükkanında iş bulur ve fikirleriyle eski günlerini arayan billuriye dükkanının sahibini çok memnun eder. Kristal camları temizlemek, bu camlarla müşterilere içecek servisi yapmak billuriye dükkanına iyi para kazandırır. Yaklaşık 11 ay bu dükkânda çalıştıktan sonra kişisel menkıbesinin peşine gitmeye karar verir. Billuriye dükkanında kazandığı parayla Mısır’a gidecektir. Önce çölü geçmesi gereken kahramanımız burada Simyacı’yı arayan bir İngiliz’le karşılaşır. “Simyanın ne demek?” olduğunu soran kahramanımız “kurşunu altına çevirmek (madeni altına çevirmek)” cevabını alır. Aslında Santiago ve İngiliz kendi kişisel menkıbesini aramaya çıkmıştır. Çölde yollarına devam ederken Santiago iki kuşun birbirine saldırdığını, bu olayın savaşın habercisi olduğunu gezdikleri kervandaki yetkiliye bildirir ve silahlı adamlarla bir tuzak kurulduğu böylece ortaya çıkar. Böylelikle çölün ve evrenin dilini anlamaya başlayan Santiago, Simyacı ile tanışır ve Simendülüslyayı öğrenir. Simyacı da kral gibi ona kendi kişisel menkıbesini yerine getirmesini, eğer gerçekleştirmezse ileride pişman olacağını söyler. Simyacı ile çıktıkları yolculukta, çölde kabileler arası savaş çıktığı için askerler ile karşılaşırlar. Hatta Santiago, bir gün Rüzgar’a dönüşmesi şartıyla hayatının bağışlanacağı tehdidi ile karşılaşır. Simyacı ’ya nasıl dönüşeceğini bilmediğini, eğer dönüşemezse ikisinin de öldürüleceğini söylese de “Seni öldürürler. Ben rüzgâra dönüşmeyi biliyorum.” cevabı ile karşılaşır. Güneş ve rüzgârın yardımıyla rüzgâra dönüşür çünkü evrenin dilini konuşabilir duruma gelir. Artık kurşuna altına dönüştürmeyi de öğrenmiştir. Çoban olarak başladığı bu yolculukta gördüğü düş sayesinde Mısır’a yolculuk etmiş, parası çalınmış, billuriye dükkanında çalışmış, rüzgâra dönüşmüş, simyacı olmuştur. Hepsinden de önemlisi kişisel menkıbesinin peşinden gitmiştir. Çölü aşan Santiago’nun karşısında şimdi Mısır Piramitleri vardır. Ama hazineyi bulmak için yüreğinin sesini dinlemesi gerekmektedir. Yüreğini dinler ve kazacağı yeri bulduktan sonra sürekli kazmaya başlar. Kazarken savaş mültecileri onu görür ve ne yaptığını sorar. Başta cevap vermese de Santiago’yu döverek altınını alırlar ve en sonunda kahramanımız, düşünde bir hazine gördüğünü ve burada olduğunu söyler. Bunun üzerine savaş mültecilerinin reisi “insanın bu kadar budala olmaya hakkı olmadığını öğreneceğini, iki yıl kadar önce kendisinin de üst üste aynı düşü gördüğünü ve düşünde İspanya’ya gitmesi gerektiğini, çobanların koyunlarıyla birlikte içinde uyudukları, ayin eşyalarının konulduğu, yerde büyümüş bir firavuninciri bulunan yıkık bir köy kilisesi araması gerektiğini ve bu firavunincirinin dibini kazarsa gizli bir hazine bulacak olduğunu söyler.” Ve Endülüslü çoban Santiago bunun üzerine gülümserve aradığı hazineyi böylelikle bulmuş olur.

Kitabın bölümlerinde işlenen konular: Mevlana’nın Mesnevisindeki ana temanın işlenen konu olduğunu, asıl mesajın (kişinin kendisinin hazine olduğu kıssası) vurgulandığını söyleyebilirim. Endülüslü çoban Santiago’nun yolculuğundan çıkarmamız gereken “kişisel menkıbemizin peşinden gitmek ve onu gerçekleştirmek” konusunun da vurgulandığını söyleyebilirim.

Önemli ve ilgi çekici yerlerden alıntılar: Henüz sahip olmadığın bir şeyi vaat ederek gidecek olursan, onu ele geçirme arzusunu yitirirsin. (Sayfa 41)

“Bir an önce koyunlarıma kavuşmak istiyorum. Talih bizden yanayken bundan yararlanmalıyız; talihin bize yardımcı olması için biz de ona yardımcı olacak şekilde davranmalıyız, gereken ne varsa yapmalıyız. Buna ‘lütuf kuralı’ derler. Ya da acemi talihi.” (Sayfa 71)

“Bir şeyi gerçekleştirmek istersen,” demişti yaşlı adam ona, “onu gerçekleştirmek için bütün Evren iş birliği yapar.” (Sayfa 56)

“Yüreğimizi neden dinlemeliyiz?” diye sordu, mola verdikleri akşam. “Çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır.” (Sayfa 151)

Kitabın Hedef Kitlesi: Kendini arayıp bulmak isteyen, içindeki hazinenin farkında olup da kendini hatırlamak isteyen, Mesnevi okuyan ya da okumak isteyen herkese yazılmış bir kitap diyebilirim. En önemlisi de kendi kişisel menkıbesini gerçekleştirmek isteyen herkese yazılmış olduğunu söyleyebilirim.

Kitapta Kullanılan Dil: Dil konusuna gelecek olursam, kitaptaki dil çevirmenin başarısıyla ustaca bir şekilde okuyucuya aktarılmıştır. Kendi açımdan söylemem gerekirse hiçbir kelimeyi ikiletmeden rahatlıkla anlayabildiğimi söyleyebilirim. Okuyunca siz de “ne kadar rahat anlaşıldığını fark edeceksiniz.” diye düşünüyorum.  Bu sebeple akıcılık ve üslup da çok başarılı.

Kitap Dışı Kapak Tasarımı: Gönül isterdi ki 25. Yıl baskısı elimde olsaydı. Ancak eski baskısı da gayet başarılı ve Kahramanımız Santiago’nun kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için gittiği Mısır’daki piramit resmedilmiş. Böylelikle ana temayı da dış kapak tasarımında görerek olayın kafamızda daha da bir canlanma ihtimalinin arttığını söyleyebilirim, en azından kendi açımdan.

Batuhan ULAŞ

The post Simyacı-İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/simyaci-inceleme/feed/ 1
Stiller-Kitap İncelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/stiller-kitap-incelemesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=stiller-kitap-incelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/stiller-kitap-incelemesi/#respond Tue, 30 Jun 2020 09:00:00 +0000 https://www.incetezat.com/?p=4754 Stiller Romanı Üzerinden Max Frisch Hiçbir şeyi istiyorumSessizliğin derinliğinde durmayanBir bebek istiyorum Doğmayan Orhan Tuncay Kitaplarımı, halkın düşüncelerini değiştirmek veya onları eğitmek için yayınlamıyorum. Kitaplarımı yayınlıyorum, çünkü bir yazarın kendi kimliğinin farkına varabilmesi için düş gücü yüksek olan okuyuculara ihtiyacı vardır. Max Firsch Kişilik problemi konularını ele alan bir yazar olarak tanındığımı biliyorum.  Kendimi böyle...

The post Stiller-Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>
Stiller Romanı Üzerinden Max Frisch

Hiçbir şeyi istiyorum
Sessizliğin derinliğinde durmayan
Bir bebek istiyorum
Doğmayan

Orhan Tuncay

Kitaplarımı, halkın düşüncelerini değiştirmek veya onları eğitmek için yayınlamıyorum. Kitaplarımı yayınlıyorum, çünkü bir yazarın kendi kimliğinin farkına varabilmesi için düş gücü yüksek olan okuyuculara ihtiyacı vardır.

Max Firsch

Kişilik problemi konularını ele alan bir yazar olarak tanındığımı biliyorum.  Kendimi böyle tanımlamamakla birlikte böyle tanındığım için memnunum.

Max Frisch

Frisch, yukarıdaki ifadelerinden de belli olduğu gibi, kitaplarında genellikle kimlik meselesi üzerinde durmuş ve birçok eleştirmenin, bu yönüyle ilgisini çekmiştir. Ben bu yazımda Stiller adlı romanını değerlendireceğim.  Bu değerlendirmede, Yüksel Özoğuz’un 1975 yılında Stiller üzerinde yaptığı değerlendirmenin de katkısı olduğunu belirtmeliyim.

Önce genel olarak kimlik meselesini kısaca bir gözden geçirelim:

İnsan, doğasıyla, genetiğiyle, diniyle, diliyle ve kültürüyle tarihsel bir varlıktır. Kimliğini bu kaynaklardan alırken, kendi iradesi ile (bilinçli veya bilinçsiz olarak) bu malzemeyi şekillendirerek kimliğini oluşturur. Hayvanlardan farklı olarak zekâsı olduğu için içgüdülerine ek olan bir mekanizmayla hareket eder. Toplumsal organizasyon yapma yeteneği onu diğer canlılara göre daha güçlü kılar. İnsanı tarih biçimlendirirken, o da tarihi biçimlendirir. İnsanın ne kadar birey olup, ne kadar bir bütüne bağımlı olduğu algısı da yaşadığı tarih ve zamanın kabullerine bağlıdır (her insan özgür doğar, yaşar ve ölür düşüncesi veya insanlar padişahın kullarıdır düşüncesi gibi.)

Bir de kimliğin varoluşsal bir yönü vardır. Bir varlık olduğunuzu anladığınız andan kısa zaman sonra (kendinizi, ister bütünün parçası, ister bütünden bağımsız olarak algılayın) ölümlü olduğunuzu da algılarsınız. Ölüm sonrasını algılama biçimiminiz ölüm endişenizin yoğunluğunu ve yaşam önceliklerinizi de belirler. Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi adlı kitabında, ölüm endişesine, yalnız kalma, yaşama anlam verme ve özgür olma çabalarını ve bunlardan kaynaklanan endişeleri de ekler.

SÖZÜN ÖZÜ:

Stiller’de,  roman kahramanı ile ilgili kimlik konusunu en iyi özetleyen cümle şudur:

İnsanı o güne kadar olan yaşamına yavaş yavaş ya da ansızın yabancılaştıran şey kendini tanımasıdır. Ve bu tanıma ilk adımdır, atılması zorunludur. Ama kesinlikle yeterli değildir. Tam da bu adımı atıp kalan, salt kendini tanımanın verdiği melankoliyle yetinen ve bu kendini tanımaya olgunluk süsü veren ne çok insan tanırız! Sanırım Stiller bunu aşmıştı, kayıp olmayı seçtiği zaman zaten aşmıştı. İkinci ve daha zor olan adımı atmak üzereydi, yani olmayı çok istediği kişi olmaya katlanmaktan kurtulup, kim ise o olmak üzereydi (s. 387, savcının son deyişi).

STILLER ÖZETİ

Kitaptan kısaca söz etmek istiyorum. Okumayanlara haksızlık olmasın diye ayrıntıya girmeyeceğim.

Mr. White hapse atılır ve aslında başka birisi olduğu ve (Stiller) bu kimliği gizlediği için hapiste tutulur ve itiraf etmesi beklenir. Olayları biz roman kahramanının defterine yazdıklarından takip ederiz. Başka bir görüş olmadığı için kitabın sonuna kadar kahramanın aslında kim olduğuna dair okuyucu bir karar veremez.

Bu arada kahramanın buraya gelene kadar başından geçenleri, (onun iddiasına göre), hapishanede savcıyla, gardiyanla ve onu ziyarete gelenlerle yaşadıklarını öğreniriz. Bunlar da romanın örgüsünü ve alt hikâyelerini oluştururlar. Ayrıca roman kahramanı, gardiyana da değişik hikâyeler anlatır.

Kitabın sonlarına doğru, defter yerine, savcının görüşleri ortaya çıkar. Kitapta, mutlak bir sona ancak okuyucu ulaşabilir. Kitapta dönemin Avrupa’sı, İsviçre, kadın sorunları da yer almaktadır.

MAX FRISCH (Çok kısa olarak)

“Yazmak kendini okumaktır”: Günlükler, (1946-1949)

Max Frisch 15 Mayıs 1911 yılında Zürih’te dünyaya geldi. 1942 yılında Zürih Üniversitesi Alman Filolojisi eğitimi alırken babasının ölümü üzerine maddi sıkıntılar yüzünden okulu yarım bıraktı. Bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başladı.

1942 yılında Zürih kentinin düzenlediği bir mimari yarışmada ilk ödülünü aldı. Kendi mimarlık bürosunu açtı. 1949 yılında inşa edilmiş ve Frisch’in en büyük tek mimari yapısı günümüze kültür anıtı olarak kalmıştır. 1947 yılında Bertolt Brecht ve Friedrich Dürrenmatt ile tanışmıştır.

1951 yılında kazandığı bir burs 1 yıl ABD’de oturmasını sağlamıştır. 1954 yılından ailesinden ayrılmış mimarlık bürosunu kapatmış bundan sonra sadece yazar olarak yaşamaya karar vermiştir.

1991 yılında Max Frisch Zürih’teki evinde kanserden dolayı hayata veda etmiştir. Mezarı bulunmayan yazarın külleri arkadaşları tarafından ateşte savrulmuştur. Frisch eserlerinde ülkesi İsviçre’yi sorgulamıştır. Kimlik problemi altında toplumların kimlik problemlerini tartışmaya açmıştır. Kıvrak zekâsı ve kurgulamalara yer verdiği kitapları ile dikkatleri üzerine çekmiştir.

Kaynak: Kidega.com

FRISCH yazımının özellikleri:
  • Birey kendi kimliğine nasıl ulaşabilir?
  • İnsan kendi biyografisini nasıl oluşturabilir?
  • İnsan hayatında bilimin ve zihnin rolü çerçevesinde, doğa-insan ilişkilerinde insanın yetersizlikleri.
  • Toplumda insana yüklenen kimlik ile kişinin kendi olmak istediği kimlik arasındaki uyuşmazlık.
  • Max Frisch en fazla kimlik problemi üzerinde durmuştur. “Kendine bir kimlik çizmemelisin” (du sollst dir kein Bildnis machen) cümlesi adeta Max Frisch’le özdeşleşmiş bir cümledir.
  • Okurlarına kesin doğrular, çözümlenmiş sorunlar göstermek istemez. Sorulara yanıt vermek yerine yanıtlarını açık bırakmak okurun kendi yanıtını bulmasını sağlamak ister.
  • Okur, kendine verilen şablonları kabullenen birisi değil, yazarın ortağıdır.
STİLLER ANALİZİ

Romanda, Stiller’in ana ilişkileri altı kişiyle gelişir

  1. Stiller ve eşi Julika
  2. Savcı Rolf ve eşi Sibylee
  3. Stiller ve sevgilisi Sibylee
  4. Stiller ve gardiyan 
  5. Stiller ve avukat
  6. Stiller ve kardeşi
Romanda ele alınan temalar:
  • Toplum düzeniyle çatışma.

Burjuva düzeninin köhneleşmiş ve köleleştirici yapısına karşı bir eleştiri vardır. Modern ve uygar gibi görünen ülkelerde bile belli bir düzene uyma sıkıntısı yaşanır. Roman kahramanı Stiller olmadığını ileri sürerken gerek kişisel, gerek toplumsal tepkilerle, toplum düzeniyle (savcıyla, yargıyla, vs.) çatışır.  Bu çatışmada, kahramanın iç dünyasını, kişiliğini (kim olduğunu pek anlayamadığımız) ve kimlik arayışını görürüz.

  • Kişilik değiştirme arzusu

Psikolojik bağlamda ise geçmişten kaynaklanan bir memnuniyetsizlikle (belki de pişmanlıkla) birlikte kişilik değiştirme arzusu ortaya çıkmaktadır. Bu, isim değiştirmenin ötesinde, davranış değişimini de kapsar ki, temelde (birkaç ufak düzeltme dışında) bunu yapmak çok zordur. Ne demişler: can çıkar huy çıkmaz.

  • Özgürlük

Toplumsal özgürlükten bağımsız olan içsel bir özgürlük de olmalıdır ve kişi kimliğini buna göre oluşturabilmelidir. Ancak bu hiç de kolay olmamaktadır. Ayrıca toplumsal özgürlük de iyi vatandaş olarak (Burada Stiller olduğunu itiraf etmesi gerekiyor) sağlanacaktır. Özgürlük sistemin menfaatine ve onun kalıpları içersinde olabilmektedir. Öte yandan Frisch de mutlak bir iç özgürlüğün gerçekleşebileceğini beklememektedir.

  • Yeniden imal etme

Bu konu bugünün gerçek ötesi (post truth) kavramıyla da örtüşüyor. Gerçek ötesini şöyle tarif edebiliriz:  nesnel hakikatlerin, belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu. İşte bu kişisel kanaatlerin oluşturulmasında da yeniden imal etmenin (reproduction) etkisi çok büyük. Dergideki Stiller ile ilgili haberler, güvendiğiniz kişilerin size kurmaca olarak anlattıkları yeniden imal etme yöntemlerine örneklerdir. Tabii ki, bu yeniden imal etmeleri biz de başkalarına karşı yapıyoruz. Ancak medya kitlelere ulaştığı için (mass media) çok daha etkili olmaktadır. Aslında en tehlikeli olanlar da kültürel etkinlikler (filmler, diziler, romanlar gibi) yoluyla bilinçaltına işlenen mesajlardır.

KİŞİLİK DEĞİŞİMİ BAĞLAMINDA ROMANDAKİ SORULAR
  • Stiller iddia ettiği gibi değişmiş midir?
  •  Diğerlerinin gördüğü gibi aynı mı kalmıştır?
  •  Diğerleri değişmez katı yargılarının esiri midir?
  •  Stiller’in  hep sözünü ettiği değişiklik sadece onun hayalinde olan bir değişim midir?

Frisch’in yanıtı

“Karşımızdaki kimseler değişmemizi arzu etseler bile, hakkımızdaki eski yargılarını en son olarak değiştirirler ve onların yargılarındaki bu katılık bizim de katılaşmamıza sebep olur dolayısıyla değişmemizi engeller”  (Günlükler 1946-49)

SON SÖZ (ORHAN TUNCAY)

Okuyanlar okumayanlara okuduklarını anlatsın!

Orhan TUNCAY

The post Stiller-Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/stiller-kitap-incelemesi/feed/ 0
Değirmen-Kitap İncelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/degirmen-kitap-incelemesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=degirmen-kitap-incelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/degirmen-kitap-incelemesi/#respond Thu, 26 Mar 2020 09:57:06 +0000 https://www.incetezat.com/?p=4324 Yazarın Adı: Sabahattin Ali Kitabın incelenme sebebi: Sabahattin Ali’nin Değirmen adlı öykü kitabını inceleme sebebim, yıllar sonra değerini anladığımız Türk edebiyatının büyük yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin kalemini bir de öykü türünde tanıma isteğimdi. “Kürk Mantolu Madonna” adlı şaheseri ile yıllar sonra herkes tarafından adından söz edilen bu yazara, en azından hak ettiği saygıyı biraz olsun...

The post Değirmen-Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>

Yazarın Adı: Sabahattin Ali

Kitabın incelenme sebebi: Sabahattin Ali’nin Değirmen adlı öykü kitabını inceleme sebebim, yıllar sonra değerini anladığımız Türk edebiyatının büyük yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin kalemini bir de öykü türünde tanıma isteğimdi. “Kürk Mantolu Madonna” adlı şaheseri ile yıllar sonra herkes tarafından adından söz edilen bu yazara, en azından hak ettiği saygıyı biraz olsun kendi açımdan verebilmekti.

Kitabın Konusu: Bu kitap, her ne kadar öykü kitabı olsa da içinde 16 farklı öykü barından bir kitap. Her bir hikâyesinin konusu farklı olsa da ortak olan konu, hepsinin müthiş bir kalemle ele alınmış olmaları. Sabahattin Ali, kimi öyküsünde bir dilencinin sevdiği için ne kadar ileri gidebileceğinden bahsederken, bir öyküsünde de devletin ileri gelenlerinin hiçbir taşa elinin altını sokmaması ve halka tepeden nasıl baktığını gözler önümüze sermiştir.

Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Değirmen adlı kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemine gelecek olursam, türü öykü olduğu için ve Sabahattin Ali’nin kaleminden çıktığı için dönemin aşkını da haksızlığını da çok güzel yansıttığı için o dönemki hayat koşullarını anlatmada önemli bir eser olduğunu düşünüyorum.

Yazarın Hayatı ve Eserleri: Ülkemizin önemli yazarlarından ve şairlerinden olan Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Kırklareli’de doğdu. İstanbul’daki Muallim Mektebi’nde aldığı nitelikli eğitim sayesinde Yozgat’ta öğretmenlik yapmaya başladı. Birkaç yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yabancı dil eğitimi alması amacıyla yurtdışına gönderilen isimler arasındaydı. 1928-1930 yılları arasında yabancı dil eğitimini Almanya’daki bir dil fakültesinde aldı. Burada Ivan Turgenyev, Edgar Allan Poe, Thomas Mann gibi yazarların eserleriyle tanıştı. Sabahattin Ali’nin bu yazarlardan etkilendiği görülmektedir. Türk Ulusu’na hakaret eden koyu milliyetçi bir Alman gencini tartakladığı gerekçesiyle Almanya’daki eğitimi sonlandırıldı ve Türkiye’ye gönderildi. Bazı kaynaklar, Ali’nin Türkiye’ye dönüşünün sebeplerini başka nedenlere bağlamaktadır. Türkiye’ye döndükten sonra önce Bursa’da öğretmenlik yaptı; ardından Aydın’da bulunan bir okulda Almanca öğretmeni olarak çalıştı. Ali, Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle ve çeşitli politik suçlamalar nedeniyle tutuklandı ve Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsündeki yeri iyi bilinen Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Suçlamaların yersiz olduğunu kanıtlarcasına Atatürk’e ithaf ettiği Benim Aşkım adlı şiirini ve başka bir amaçla da Esirler adlı tiyatro oyununu yazdı. Ayrıca ülkemizde çok sevilen şarkı “Aldırma Gönül”ü de Sinop Cezaevi’nde geçirdiği günlerde yazdı. Eşi Aliye Hanım’la 1935 yılında evlendi. Bu evlilikten Filiz Ali adında bir çocukları oldu. Filiz Ali 5 yaşındayken yazdığı, en iyi bilinen Sabahattin Ali kitaplarından olan Kuyucaklı Yusuf romanı büyük tartışmalara yol açtı. Hatta Hüseyin Nihal Atsız, bu romana karşılık olarak İçimizdeki Şeytanlar adında bir eser yazmıştı. Sabahattin Ali, birçok kez askere alınmıştı. Askere alınma sebeplerinden biri II. Dünya Savaşı seferberliğiydi ve ülkemizde hâlen çok satan Kürk Mantolu Madonna adlı meşhur eserini bu yıllarda askerdeyken yazdı. İlerleyen yıllarda İstanbul’a gelen yazar, arkadaşı önemli güldürü yazarımız Aziz Nesin’le beraber Marko Paşa adındaki mizah dergisini çıkardı. Dergi zamanla siyasî hicivci bir hal alınca Sabahattin Ali’nin hakkında birtakım davalar açıldı ve yeniden tutuklandı.

Sabahattin Ali, son yıllarında ekonomik bunalım yaşıyordu ve tanıdıklarının yardımıyla bir kamyon edinerek nakliyecilik yapmaya başladı. Ayrıca o dönemde Türkiye’den ayrılmak istiyordu ve yakınlarına Avrupa’ya gitmek istediğinden bahsediyordu. Pasaport sahibi olamayan Sabahattin Ali, yasa dışı yollarla ülkeden kaçmaya çalıştı; fakat sebebi hâlen netlik kazanmayan bir nedenden ötürü 1948 yılında hayatını kaybetti ya da öldürüldü.

Romanlar: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna

Öyküler: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk

Deneme: Çakıcı’nın ilk Kurşunu,

Şiirler: Dağlar ve Rüzgâr, Öteki Şiirler

Oyunlar: Esirler

Mektup: Canım Aliye, Ruhum Filiz

Kaynak: https://www.dr.com.tr/Yazar/sabahattin-ali/s=253771

Kitabın Özeti: Daha önce de belirttiğim üzere kitapta 16 farklı öykü var ancak bu öykülerin hepsi aslında bir yaşam dersi de barındırıyor kendi içinde. Kitap ismini aldığı “Değirmen” adlı öyküsüyle başlıyor. 16 farklı hikâyenin özeti anlatılamasa da aralarından çok beğendiğim Değirmen’in öyküsünü özet şeklinde anlatmaya çalışayım: Bir çingene kafilesinin barınacak yer gezmesi sebebiyle bir değirmenin de bulunduğu alana yerleşmesiyle başlıyor aslında hikayemiz. Kafilede sözü dinlenilen bir dilencinin ağzından duyduğumuz bu hikâyede, bir aşkın ne kadar can yakıcı ve can yakılmadan da sevginin gerçek kudretine, özüne ulaşılamayacağı resmedilmiş. Sözü dinlenilen dilencinin kafilesinde yakışıklı bir dilenci, daha önce gönlünü hiç kimseye kaptırmamış olsa da kamplarını kurdukları yerin yanında bulunan değirmenin sahibinin kızına âşık olur. Kız da her ne kadar gönlünü bu dilenciye kaptırmış olsa da “bir engel” aşklarının ortasına bir hudut çizmektedir. Kızın bir kolu yoktur. Oğlan için her ne kadar bu durum bir sorun teşkil etmese de kız kendisini aciz hisseder ve ileride çıkacak bir kavgada oğlan sessiz kalırsa ona acıdığından ya da kızdığında birlikte olduğuna pişman olduğundan kızacağı düşüncesi ile her ne kadar yüreği yansa da kıza buradan gitmesini söyler. Sözü geçen dilenci bu durumu öğrendiğinde kahramanımıza diyecek pek bir şey bulamaz. Bir gün değirmen de kahraman dilencimiz müzik hünerini gösterirken içli içli çalar ve sonra bir anda kolunu değirmene atar ve işte şimdi eşitlenirler. Aslında Sabahattin Ali bu duygu yüklü hikayeyle aşkın hiç de kolay olmadığını, dilde tütenin gönülde bitmesiyle aşkın var olacağını bizlere hatırlatmaktadır. Aşk böyledir işte…

Kitabın bölümlerinde işlenen konular: Yukarıda da belirttiğim üzere ilk hikâye bizi aşkla karşılamasına rağmen günlük hayatın içinden Sabahattin Ali estetiğiyle harmanlanmış türlü türlü hikayeler bizi beklemekte. Zaten kitabın ilk kapağında da belirtildiği üzere Sabahattin Ali gördüğü rahatsızlıkları, adaletsizlikleri kitaplarına yansıtmış bir yazardır ve bu kitapta da hayatında gördüğü, içini acıtan konuları kalemiyle bütünleştirmiştir.

Kitabın hedef kitlesi: Değirmen adlı hikâye kitabının hedef kitlesi; bütün insanlık diyebilirim rahatlıkla. Çünkü herhangi bir yerde Sabahattin Ali varsa orada hayatın dramını, eleştirisini her insanın da tattığı estetikle en derinden bulabilirsiniz.Derdiniz mi var? Biraz daha dert dinlemek isterseniz ve derdinizin aslında dert olmadığını da öğrenmek isterseniz, buyurun Sabahattin Ali sizi bekliyor…

Kitapta kullanılan dil: Cumhuriyet döneminin en önemli yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin ne kadar büyük bir yazar olduğunu, daha önce duymadığım, kullanmadığım kelimeleri yüzüme çarptığı anda anladım. Kitapta bilmediğiniz kelimelerin altta tanımı olacağı için endişelenmenizi gerektirecek pek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki de bu, kelime darağacınızla yüzde yüz ilişkili. Mesela ben biraz cahil kaldığım için, bazı kelimeleri okurken internetten sözlüğe de bakarak cahilliğimi bir nebze de olsa bastırmaya çalıştım. Ama mesele, tabi ki de süslü kelimeleri kullanıp anlamsızlığa yol açmak değil; aksine o konunun bütünlüğüne yakışacak kelimelerinin serpiştirilmesidir. Bu mesele de Sabahattin Ali’nin meselesi olduğu için bize sadece kullanılan dile bakıp hayran olmak ve alkışlamak düşüyor. Bu sebepten bahisle her ne kadar bilmediğiniz kelimeleri görseniz de bu hikâyenin anlamını değiştirecek kadar yoğun bir durum oluşturmuyor.

Kitap Dış Kapak Tasarımı: Kitap dış kapak tasarımına gelecek olursam; değirmen resminin kitap kapağında yerini alması, arka sayfa da ise kitabın çok kısa bir anlatım ile okuyucuya sunulması keyif verici diyebilirim. Tabi ki karbon kitaplar yayınevinin çıkardığı cep boy kitabı ile daha şık olduğunu ve her yerde okuyabilmeniz hususunda gayet elverişli bir kitap oluşturulduğunu söyleyebilirim.

The post Değirmen-Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/degirmen-kitap-incelemesi/feed/ 0
Köpek Kalbi Kitap İncelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/kopek-kalbi-kitap-incelemesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kopek-kalbi-kitap-incelemesi https://www.incetezat.com/inceleme/kopek-kalbi-kitap-incelemesi/#comments Sat, 08 Feb 2020 09:23:12 +0000 https://www.incetezat.com/?p=4108 Yazarın Adı: Mihail Bulgakov Çevirmen: Mustafa Kemal Yılmaz Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Yayın Tarihi: 10. Basım Eylül 2019 ISBN: 978-605-332-594-9 Sayfa Sayısı: 136 Kitabın seçilme sebebi: Kitabın seçilme sebebi, Mihail Bulgakov gibi bir hiciv yazarının Rus edebiyatındaki yerini merak etmem ve klasik kitaplardaki cahilliğimi bir adım daha kapatma çabam diyebilirim. Kitabın Konusu: Kitabın...

The post Köpek Kalbi Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>

Yazarın Adı: Mihail Bulgakov

Çevirmen: Mustafa Kemal Yılmaz

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Yayın Tarihi: 10. Basım Eylül 2019

ISBN: 978-605-332-594-9

Sayfa Sayısı: 136

Kitabın seçilme sebebi: Kitabın seçilme sebebi, Mihail Bulgakov gibi bir hiciv yazarının Rus edebiyatındaki yerini merak etmem ve klasik kitaplardaki cahilliğimi bir adım daha kapatma çabam diyebilirim.

Kitabın Konusu: Kitabın konusuna gelecek olursam,Şarik (Rusça da sokak köpeklerine verilen ad) adlı sokak köpeğinin Filip Filipoviç adlı bir doktor ile yollarının kesişip doktorun bir takım çılgın ameliyatla Şarik’e hipofiz bezini eklemesiyle köpeğin karakterinin değişmesi. Bu değişimle de yaşanan olaylar. Ama asıl konu Bolşeviklere yapılan hicivler. Kitapta bahsettiği üzere kitabın yazarı Mihail Bulgakov’un o dönemde Menşevik (beyaz ordu) bir askerin yaşadığını anlatan kitabı da mevcut.

Kitabın kendi içindeki yeri ve önemi: Dünya edebiyatı klasiklerine girmekle beraber o dönemki Sovyet Rusya’yı yani Bolşevikleri hicveden bir eser olması da çok önemli. Zaten o dönemde eserleri yasaklanmış bir yazar olarak karşımıza çıkmaktadır Mihail Bulgakov. Hiciv bakımından güçlü bir yazar olduğunu söyleyebiliriz. Tiyatro oyunları da bulunmakta olup hatta Stalin’in de bir oyununu dahi çok sevdiği kitapta belirtiliyor.

Yazarın hayatı: 1891’de Ukrayna’nın Kiev şehrinde doğdu. İlahiyatçı bir babanın en büyük oğluydu. Tıp okudu, hayata hekim olarak atıldı, ama Çehov gibi sonradan yazarlıkta karar kıldı.

Önceleri gazetecilik yaptı, ardından 1925’te ilk önemli yapıtı Beyaz Muhafız’ı tefrika olarak yayımladı. Bulgakov’un bu romandan oyunlaştırdığı Turbin’in Günlükleri, 1926’da sahnelenerek büyük bir başarı kazandı, ama çok geçmeden yasaklandı.

Bulgakov, 1925’te yergili fantazilerin yer aldığı Şeytanlıklar’ı yayımladı ve sözdebilim üzerine iğneleyici ve gülünç bir yergi niteliğindeki Köpek Kalbi’ni yazdı. 1930’a doğru yapıtlarının yayınlanması fiilen yasaklandı. Ülkeden göç etme isteği Stalin tarafından geri çevrildi. 1930’larda iki yapıt daha verdi. İlki Stanislavski’yi ve Moskova Sanat Tiyatrosu’nun perde arkasını yeren, yarıda kalmış özyaşamöyküsel bir romandı. İkincisi ise Usta ile Margaritadır.

Bulgakov, bir süredir yakalandığı böbrek yetmezliğinin ilerlemesi sonucu 1940’ta Moskova’da öldü.

Eserleri

  • Köpek Kalbi (1925)
  • Şeytanlıklar (1925)
  • Beyaz Muhafız (1925)
  • Turbinler’in Günü (1926)
  • Koşu (1928)
  • Usta İle Margarita (1940)
  • Moliere Efendi (1962)
  • Bir Ölünün Defteri (1967)
  • Genç Bir Doktorun Anıları (1975)
Bulgakov Evi

Mihail Bulgakov Müzesi (Bulgakov Evi), ailesinin Kiev’deki evinin bir edebi müzeye dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur.

Kitabın Özeti: Sovyet Rusya döneminde, yani Bolşeviklerin hüküm sürdüğü Rusya’da Şarik adlı bir sokak köpeği, sokak köpeği olmanın gerekliliklerini açlıkla, horlanmakla, dayakla yerine getiriyordu. Bir gün yine açlıkla sınanırken kendisi doktor olan Filip Filipoviç ile karşılaştı. Rusya’nın en önemli bilim adamlarından da sayılan bu doktor Şarik’in sahipsiz olduğuna sevinerek onu kendi dairesine getirdi. Oturduğu dairesini aynı zamanda muayenesi olarak da kullanan doktor, ömrü sokaklarda geçmiş olan Şarik’i almakla beraber hastalığını da tedavi etti, onu besledi. Şarik kilo dahi aldı. Günlerden bir gün telefonun çalması üzerine heyecanlanan doktor derhal ameliyathaneyi hazırlayarak Şarik’i ameliyat etti. Şarik’in uyandığı zaman bir insanın hipofiz bezlerinin ona eklenmiş olduğundan haberi yoktu. Tabi bu hipofiz bezleri köpeğin sadece hareketlerinin değil, karakter yapısının da değişmesine yol açtı. Sokaklarda beynine kazıdığı küfürleri söylemeye başlayarak konuşan Şarik, iyice insan gibi hareket etmeye, ayyaş olana kadar votka içmeye, işe girmeye, kendi dairesinde oturan kadınlara sarkmaya, kendini kumandan gibi tanıtıp bir kızı evlendirmeye ikna etmeye, doktorun kuyusunu kazmaya kadar her yolu denedi. Kısacası köpek kalbinden eser kalmayıp insan kalbiyle baş başa kalmıştı Şarik. Ama daha başına neler gelecekti?

Kitabın Hedef Kitlesi: Hiciv edebiyatı sevenlere yönelik bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle Bolşevik dönemi Rusya’sını merak edenler için güzel bir bilgi niteliğinde bu kitap çünkü o dönemki terimler ve yerler kitapta yerini almakta. Ayrıca dünya edebiyatı klasiği olmasından ötürü klasik sevenlere yönelik olduğunu da düşünüyorum.

Kitapta Kullanılan Dil: Çevirmenin dilinden okuduğum için çevirmenin gayet anlaşılır bir dilde yazdığını söyleyebilirim. Zaten o dönemin Rusya’sında kullanılan kelimelerin manaları sayfanın altına mevcut. Bu sebepten rahatlıkla okuyabilirsiniz.

Kitap Dışı Kapak Tasarımı: Kitap dışı kapak tasarımını gayet şık bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle kızıl ordudan çalma bir kırmızılık ön kapakta gözümüze çarpıyor ve aslında dönemin kitabı olduğunu yansıtıyor bizlere. Tabi ki İş Bankası Kültür Yayınlarının kapak tasarımı için bunu diyebilirim. Şarik de bizi selamlamayı ihmal etmiyor, takım elbisesi, kravatı ve tasması ile. Arka kapakta yazarın fotoğrafı, kitabın konusu ve yazarın hayatının da anlatılması her ne kadar arka kapak olsa da kitabın güzel bir girizgaha sahip olduğunu gösteriyor.

The post Köpek Kalbi Kitap İncelemesi first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/kopek-kalbi-kitap-incelemesi/feed/ 2
Faust – İnceleme https://www.incetezat.com/inceleme/faust-inceleme/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=faust-inceleme https://www.incetezat.com/inceleme/faust-inceleme/#comments Sun, 29 Sep 2019 09:00:20 +0000 https://www.incetezat.com/?p=3488 “Sen bu işte sonuna kadar gelmeyecek idiysen, önceden benimle niçin iş birliği ettin? Uçmak istiyorsun fakat yükseklerde başının dönmeyeceğinden emin değilsin. Bu işe başlamak için biz mi sana ısrar ettik, sen mi bize?” Kitabın Yazarı: Johann Wolfgang Von Goethe Yayınevi: Tutku Yayınevi 1.Basım: 2016 ISBN: 978-605-9734-47-9 Johann Wolfgang Von Goethe’nin yazdığı Faust adlı kitabı seçmemin...

The post Faust – İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>

“Sen bu işte sonuna kadar gelmeyecek idiysen, önceden benimle niçin iş birliği ettin? Uçmak istiyorsun fakat yükseklerde başının dönmeyeceğinden emin değilsin. Bu işe başlamak için biz mi sana ısrar ettik, sen mi bize?”

Kitabın Yazarı: Johann Wolfgang Von Goethe

Yayınevi: Tutku Yayınevi

1.Basım: 2016

ISBN: 978-605-9734-47-9

Johann Wolfgang Von Goethe’nin yazdığı Faust adlı kitabı seçmemin nedeni: Yazarın bu kitabı 18 yaşındayken yazmaya başlayıp 83 yaşında bitirmesine duyduğum hayrettir aslında. Bu kadar uzun bir zaman diliminde neleri bu kitabı sığdırdığını çok merak ettim. Ayrıca Şeytan ile Faust adında bir adamın anlaşması mevzu bahisken anlaşmanın detaylarının nelerden ibaret olduğunu, ne vaatler verildiğini öğrenmek istemem de bu kitabı okumamdaki diğer nedendir.

Faust adlı kitabın konusu: Kitabın kahramanı Faust’un Mephisto adlı ifrit (cin ya da şeytan) ile anlaşıp bir gezintiye çıkışını ve bu gezintide karşılaştıkları olaylar kitabın konusunu oluşturuyor. Faust’un âşık olduğu kadını elde etmek için Mephisto’yu kullanmasından savaş alanlarına, Yunan mitolojisindeki canavarlardan (Medusa gibi) Tanrı figürüne kadar uzanan olaylar söz konusudur.

Faust adlı kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Klasik edebiyat tutkunu biri olarak kütüphanemde bulunmasını isteyeceğim kitaplar arasında olmasını istememin sebebi, kitabın kült bir eser olmasıdır. Aslında bir tiyatro oyunu olan bu eser bütün dünyada saygıyla karşılandığı için yeri ve önemi gayet farkındalık taşıyor dünya önünde. Felsefe Serisi alanında da belirtilen bu eser rahatlıkla belirtildiği adın hakkını veriyor. Öncelikle bu kitabı okumak için iyi bir Yunan Mitolojisi bilgisine sahip olmanızı tavsiye ederim. Çünkü çok Tanrı, yarı Tanrı, kahraman olarak adlandırılan karakterler mevcut. Her ne kadar kitap parantez içinde açıklasa da o kahramanların bakış açısını, hal ve hareketlerini daha kolay sezebilmek için iyi bir bilgi birikimi gerekli bence. Kendi içindeki önemi aslında burada ortaya çıkıyor. Her bir karakterin aslında bir geçmişi olduğu için Johann Von Goethe’nin de bilgi birikimi gayet gün yüzüne serilir vaziyette oluyor. Bu eser bu bilgi havuzuyla yeri ve önemini yüzüme çarpa çarpa anlatmış oldu böylelikle.

JOHANN WOLFGANG VON GOETHE: Doğum: 28 Ağustos 1749

                                                              Ölüm   : 22 Mart 1832, Weimar, Almanya

                                                              Oyunlar: Faust, Faust 2

 Dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Johann Wolfgang von Goethe, yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilenmiştir.

Frankfurt am Main’de doğan Goethe’nin annesi, babası varlıklı ve aydın insanlardı. Evlerinde zengin bir kütüphane ve değerli bir resim koleksiyonu vardı. Wolfgang ve kız kardeşi Charlotte bu evde büyüdü. Aydınlanma Çağı’nın düşünceleriyle yetiştirilen Goethe küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi. O yıllarda Fransız işgali altında bulunan Frankfurt’ta sergilenen Fransız tiyatro topluluklarının oyunları küçük Wolfgang’ı çok etkiledi ve Fransız edebiyatına ilgi duymasına yol açtı.

18 yaşına gelince babasının isteğine uyarak hukuk öğrenimi için Leipzig’e gitti. Orada dönemin sanatçıları, edebiyatçıları ve arkeologlarıyla tanıştı. Eski Yunan sanatına hayranlığı bu sırada başladı. Gözlerini kullanmayı, bir insana ya da nesneye bakıp geçmek yerine, onu görüp tanımayı ve anlamayı öğrendi. Başladığı her işi en iyi biçimde yaparak sonuna kadar götürmek gibi bir özelliği vardı. Leipzig’e gittikten üç yıl sonra 1768’de ağır bir hastalıkla evine dönmek zorunda kaldı. Evde kaldığı iki yıl boyunca simya ve astroloji ile ilgilendi.

1774’te yazdığı ilk romanı Genç Werther’in Acıları (Die Leiden des jungen Werther) gerek anlatımı gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Bu romanla Alman edebiyatında Coşkunluk Akımı olarak bilinen yeni bir çığır açıldı (bak. Alman Edebiyatı). Bu yıllarda ilahiler kısa ama özlü, pırıl pırıl şiirler yazdı.

Goethe 1775’te Weimar Dükü Karl August’un çağrısı üzerine Weimar’a gitti. Dükün özel elçilik danışmanı olarak maden ocaklarını ve sulama projelerini denetlemekten, küçük Weimar ordusunun askerlerinin üniformalarını seçmeye kadar her türlü işle uğraştı. Weimar’da tanışıp âşık olduğu Charlotte von Stein, Goethe’vi her yönden etkiledi. Ondan aldığı esinle çok güzel şiirler ve baladlar (bak. Balad) yazdı. İphigenie Tauris’ta (İphiginei ouf Tauris, 1787) ve Tarquato Tasso (1780-87) adlı yapıtlarındaki kadın kahramanlar, Charlotte von Stein den izler taşır.

Goethe, 1786’da Weimar’dan ansızın ayrılarak İtalya’ya gitti. İtalya onun için bir kaçış ve yeniden doğuştu. Duygusal ve sanatsal geçmişinden koparak kendini yenilemeye kararlıydı. İtalya’da ilk kez Eski Yunan ve Roma sanatını yakından tanıma olanağı buldu.

1794’te yazar Friedrich von Schiller‘le yaşamları boyu sürecek bir dostluk kurdu. Goethe ve Schiller’in dört cilt tutan mektupları Alman edebiyatının bu en verimli dönemine ışık tutar. Her iki yazar da dostluk yılları boyunca verdikleri ürünlerle. Alman edebiyatında Klasik Dönem’in önde gelenleri oldular. Goethe’nin 1770’te başlayarak yaşamının son yıllarına kadar yazmayı sürdürdüğü Faust adlı oyunu, yazarın başyapıtı sayılır.

1824’te ilk bölümü çıkan özyaşamöyküsünün ikinci bölümü Wilhelm Meister’in hat Yılları (Wilhelm Meisters Wanderjahre) 1829’da yayımlandı.

Goethe toplumsal ve teknolojik ilerlemeye, insanlık erdemlerini yadsımadan, doya doya yaşamaya yordu.

Goethe’nin Eserleri

Goethe toplumsal ve teknolojik ilerlemeye, insanlık erdemlerini yadsımadan doya doya yaşamaya inanıyordu. Kafka, Goethe’yi “hayat üzerine söylenebilecek olan her şeyi söyleyen biri” olarak tanımlamaktadır. Bununla, onun yapıtlarındaki ayrıntı fazlalığına ve felsefi derinliğe dikkat çekmektedir.

1771: Heidenröslein, şiir
1773: Prometheus, şiir
1773: Götz von Berlichingen, drama
1774: Genç Werther’in Acıları, roman
1774: Der König in Thule, şiir
1775: Stella, tragedya
1782: Der Erlkönig, şiir
1787: Iphigenie auf Tauris, drama
1786: Novella, öykü
1788: Egmont, drama
1790: Bitkilerin Metamorfozu, bilimsel deneme
1790: Torquato Tasso, drama
1790: Römische Elegien, şiir koleksiyonu
1793: Mainz Kuşatması, düz yazı
1794: Reineke Fuchs, fabl
1795: Das Märchen (Yeşil Yılan ve Güzel Lily), peri masalı
1794-95: Unterhaltungen deutscher Ausgewanderten, peri masalları içeren öykü Das Märchen
1795-96 (Friedrich Schiller ile ortak yapıt): Die Xenien, epigram toplaması
1796: Wilhelm Meisters Lehrjahre, roman
1797: Der Zauberlehrling, şiir; Fantasia Film tarafından animasyon haline getirilmiştir.
1798: Hermann ve Dorothea, destansı şiir
1798: Die Weissagungen des Bakis
1798/01: Propyläen, periyodik
1803: Die Natürliche Tochter, Fransız devrimi üzerine bölümler içeren oyun
1805: Winkelmann
1808: Faust, Dramanın ilk parçası
1809: Die Wahlverwandtschaften, roman
1810: Renklerin Teorisi, Bilimsel yazı
1811-1830: Aus Meinem Leben: Dichtung und Wahrheit, 4 parçalık otobiyografik çalışma
1813: Bulgu, şiir
1817: İtalya Seyahati, gezi yazısı
1819: Divan.
1821: Wilhelm Meisters Wanderjahre, oder Die Entsagenden (Wilhelm Meister’s Journeyman Years, or the Renunciants/Wilhelm Meister’s Travels), roman
1823: Marienbad Elegy, şiir
1832: Faust, drama
1832/33: Nachgelassene Schriften
1836: Goethe ile Sohbet

(https://www.turkedebiyati.org/goethe.html)

Johann Wolfgang Von Goethe’nin yazdığı Faust adlı kitabın Özeti: Kitabın ana kahramanı Faust, Mephisto adlı ifrit (şeytan,cin) ile tatmadığı zevkleri tatmak için anlaşma yapar. Bu anlaşma sonucunda âşık olduğu kızı elde etmek için şeytan ile türlü oyunlara girişir. Hatta sevdiği kızın kardeşinin öldürülmesi bile bu ikilinin başının altından çıkar. Mephisto adlı ifrit ile Yunan mitolojisindeki karakterlerin (Herkül, Hades, Medusa gibi) dahi yanına giden Faust, yarı tanrılar, tanrılar ile karşılaşır. Savaş bile görür. Gördüğü olaylardan etkilense bile artık hiçbir şeyin ona zarar veremeyeceğini Mephisto bile söyler.

Faust adlı kitabın yazıldığı hedef kitle: Bu kitabın yazıldığı hedef kitlenin aydın kesim olacağı konusundayım. Felsefe serisi adı altında olan bu oyunu anlamak için donanımlı hale gelmek, yunan mitolojisinden anlamak, felsefeyi derin bir şekilde anlamak gerekir. Kitapta parantez içinde karakterler hakkında bilgi verilse dahi derin bir bilgi gerekiyor. Herkesin bu kitabı anlaması gayet zor. Kendi açımdan da çok zorlandığı ve çoğu şeyi cahilliğimden dolayı anlamadığımı itiraf edeyim. O yüzden felsefeyle uğraşanlara yazılmış bir hedef kitle barındırdığını söyleyebilirim. Benim felsefeyle hiçbir alakam olmadığını da dipnot olarak ekleyeyim.

Faust adlı kitapta kullanılan dil: Bilinmeyen sözcükler mevcut. Lete, ifrit, cin ayağı, Eol harpı gibi mesela. Bu konuda kullanılan dil pek anlaşılmıyor. Okunması ve tam olarak anlaşılması için derin bir bilgiye sahip olmak gerek. 

Lete: Suyu içildiğinde insana geçmişini unutturan ırmak

İfrit: Cinlerin büyüklerinden ve inatçılarından biri

Cin ayağı: Bir şeyi, bir davranışı önleyeceği düşünülen tılsımlı işaret

Eol harpı: Rüzgarın tellerine çarpmasıyla ses veren bir harp olarak tanımlanan üç köşeli eski bir müzik aleti

Kitap Füsun Dikmen tarafından çevirilmiş olup gayet yerinde bir çevirmenlik yapılmıştır. Dilin anlaşılamamasının sebebi daha önce de belirttiğim üzere felsefi yaklaşım ve onun getirdiği derin bilgidir.

Faust adlı kitabın dış kapak tasarımı: Kitap dış kapak tasarımı sade ve gayet yerindedir. Çok renkli olmayışı eserin klasikliğini ve kültlüğünü korumuş.

The post Faust – İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/faust-inceleme/feed/ 1
Ve Ateş Bizi Tüketiyor – Murat Gülsoy https://www.incetezat.com/inceleme/ve-ates-bizi-tuketiyor-murat-gulsoy/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=ve-ates-bizi-tuketiyor-murat-gulsoy https://www.incetezat.com/inceleme/ve-ates-bizi-tuketiyor-murat-gulsoy/#comments Tue, 20 Aug 2019 09:00:47 +0000 https://www.incetezat.com/?p=3290 “Ne zaman kendi başına koşan eyersiz bir at görsem içimde sadece bir duygu canlanır: özgürlük. Koşmak koşabilmek, dilediğin yere kadar gidebilmek… Belki de özgürlüğün tanımı bu kadar basitti…” Kitabın Yazarı: Murat Gülsoy Yayınevi: Can Yayınevi Birinci Baskı: Mart 2019 Sayfa Sayısı: 280 ISBN: 978-975-07-3998-9 Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabı okumamın sebebi; Murat Gülsoy’un kaleminin...

The post Ve Ateş Bizi Tüketiyor – Murat Gülsoy first appeared on İnce Tezat.]]>

“Ne zaman kendi başına koşan eyersiz bir at görsem içimde sadece bir duygu canlanır: özgürlük. Koşmak koşabilmek, dilediğin yere kadar gidebilmek… Belki de özgürlüğün tanımı bu kadar basitti…”

Kitabın Yazarı: Murat Gülsoy

Yayınevi: Can Yayınevi

Birinci Baskı: Mart 2019

Sayfa Sayısı: 280

ISBN: 978-975-07-3998-9

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabı okumamın sebebi; Murat Gülsoy’un kaleminin aslında ne kadar kuvvetli olduğunu biyografisinde yazılanların yanı sıra kendi gözlerimle görmek istemem en önemli sebebim sayılabilir. Kendisi öykü dalında birinci olmuş, yıllardan beri yazan bir yazar olarak Google Amca’nın sayfasında yer alsa da bir de benim beyin haznemde yazıları kaydedilsin istedim. 1999 yılı da dahil olmak üzere kitap çıkaran bir yazara saygımı göstermek istemem de bu kitabı okumam da ayrıca etkili oldu diyebilirim.

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın konusu: Yaşlı komşunun, kahramanımızın kapısını çalması üzerine kocasının kaybolduğunu, onu bulmaya yardım edip edemeyeceğini söylemesi ve bu yardım isteğinin kabul edilmesi üzerine kahramanımızın yaşlı komşunun yıllar önceden kalmış kimliğiyle sokak sokak onu aramasıyla başlayan olaylar örgüsü kitabın konusunu oluşturmaktadır.

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın kendi alanı içindeki yeri ve öneminden söz edecek olursam; aslında farklı bir yaklaşımla “bir merak” ile okuyucuyu sürükleyip “nerede acaba bu yaşlı amca?” dedirten, ara ara kafamızda soru işaretleri bırakan, bir kitap çıkıyor karşımıza. Bu yönüyle ilginç bir kitap aslında. Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın incelenmesinin sebebi de bu ilginçlik ve soru işaretlerinin sıkça olup kahramanımızla beraber okuyucuyu da yaşlı amcayı arama çalışmalarına katmasıdır.

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın yazarı Murat Gülsoy’un Biyografisi:

Murat Gülsoy, Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesidir

 1992-2002 yılları arasında arkadaşlarıyla Hayalet Gemi’yi yayınladı.

2001 Sait Faik Öykü Ödülü, Bu Kitabı Çalın adlı kitabına, 2004 Yunus Nadi Roman Ödülü Bu Filmin Kötü Adamı Benim adlı romanına verildi.

 Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Murat Gülsoy ayrıca yaratıcı yazarlık atölye çalışmalarını Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nde sürdürüyor.

Murat Gülsoy’un diğer eserleri:

 Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul, 1999

Bu Kitabı Çalın, 2000

Âlemlerin Sürekliliği, 2002                                                       

Binbir Gece Mektupları, 2003

Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık, 2004

Bu Filmin Kötü Adamı Benim, 2004

Sevgilinin Geciken Ölümü, 2005

İstanbul’da Bir Merhamet Haftası, 2007

602. Gece/ Kendini Farkeden Hikâye, 2009

Karanlığın Aynasında, 2010

Tanrı Beni Görüyor mu? 2010

Nisyan, 2013

Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, 2014

Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet, 2016

Öyle Güzel Bir Yer ki, 2017

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın Özeti: Kahramanımız, bir gün kapının çalmasıyla yaşlı komşusunu karşısında bulur. Yaşlı kadın, eşinin kaybolduğunu, onu bulmasına yardım etmesini rica eder. Bunun üzerine kahramanımız yardım teklifini kabul eder ve yaşlı komşusunu aramaya başlar. Sokak sokak aramaya karar veren kahramanımızın elinde sadece yaşlı komşusunun eski kimliği vardır. Arayış halindeyken bir araba görür ve kimliği çıkartıp arabanın içindekilere kimliktekinin yaşlı halini gören birinin olup olmadığını sorar. Birisi görmüş gibi bir ifadeyle cevap verir. Ardından aramaya devam eder. Tabi aradığı kişi yaşlı olduğundan ilaç almak için ya da muayene olmak için eczaneye ya da doktora gidebileceğini düşünür. Doktora da, eczacıya da onu sorar. Huzurevine dahi bakınır. Huzurevine yaşlı adamı sorduğunda bir yaşlı kadının eskiden komşusunun sevgilisi olduğunu öğrenir. Başka birisine sorduğunda yaşlı amcanın eski hakim olduğunu da öğrenir. Gördüğü insanlara sordukça komşusunu daha da tanıyan kahramanımız, o adamı daha çok sahiplenmeye ve kafasında onu daha çok şekillendirmeye başlar. O kadar çok şey öğrenir ki; yaşlı adamın kızının bir zamanlar üniversitede öğretim üyesi olduğunu ancak yurt dışına kaçtığını bile öğrenir. Bu yüzden komşusunun üniversiteye bile gitmiş olabileceğini düşünür kahramanımız. Hatta onu üniversitede ararken bir sınavda âmâ bir öğrenciye yardım bile eder. Aslında yaşlı komşusunu ararken kendi içsel yolculuğunu da yapar kahramanımız. Bu yolculukta kokinalı bir kadınla tanışır ve aşık bile olur. Tabi kendi canından olabilecek durumlarla da karşılaşır kahramanımız.

Ve Ateş Bizi Tüketiyor adlı kitabın bölümlerinde işlenen konular: Bir insanın yaşlı birini ararken sadece o adamı bulmak için çıktığı yolculuktan ziyade kendi iç dünyasında çıktığı yolculuk işlenmiş konularda.  Her insandan hayat kesiti bulabileceğimiz ancak her insanın yapamayacağı bir arayış gözlerimizin önüne serilmiş.

The post Ve Ateş Bizi Tüketiyor – Murat Gülsoy first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/ve-ates-bizi-tuketiyor-murat-gulsoy/feed/ 1
4 Enişte 1 Cenaze – İnceleme https://www.incetezat.com/inceleme/4-eniste-1-cenaze/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=4-eniste-1-cenaze https://www.incetezat.com/inceleme/4-eniste-1-cenaze/#respond Mon, 22 Apr 2019 10:31:04 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2708 Kitabın yazarı: Duygu Yazıcıoğlu Yayınevi: Küsurat yayınları 2.Baskı: Ekim 2018 Sayfa Sayısı: 160 İnternette yeni çıkan kitaplara göz gezdirirken gördüğüm olumlu eleştiriler bu kitabı seçmemde önemli bir etken oldu açıkçası. Özellikle yazarın kendi mesleğinden yola çıkıp bu hikâyeyi bize sunması gerçekten ilginç. “Onun dünyasından bir de ajans insanlarını görelim arkadaş” merakıma yenik düştüm. İyi ki...

The post 4 Enişte 1 Cenaze – İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
4 Enişte 1 Cenaze

Kitabın yazarı: Duygu Yazıcıoğlu

Yayınevi: Küsurat yayınları

2.Baskı: Ekim 2018

Sayfa Sayısı: 160

İnternette yeni çıkan kitaplara göz gezdirirken gördüğüm olumlu eleştiriler bu kitabı seçmemde önemli bir etken oldu açıkçası. Özellikle yazarın kendi mesleğinden yola çıkıp bu hikâyeyi bize sunması gerçekten ilginç. “Onun dünyasından bir de ajans insanlarını görelim arkadaş” merakıma yenik düştüm. İyi ki de düşmüşüm.

Kitabın konusuna gelecek olursam; Kahramanımız Yartu Tanak’ın dedesinin aniden ölümü ve mirasını metresine bırakmasıyla dımdızlak ortada kalan bir aile ve bu ailede birbirinden eşsiz karakterde olan eniştelerin kahramanımıza açtığı belalar silsilesini konu ediniyor.

Kitabı diğer kitaplardan ayıran özellik çok eğlenceli olması. İlk kitabında bu kadar olaylar silsilesini okuyucuya güldürerek aktarmak bana kitabı iyi ki seçmişim dedirtti. Yazarın kendi mesleğinden kesitler sunması da karakterleri daha iyi okuyucuya aktarmasına sebep olmuş.

Duygu Yazıcıoğlu kimdir?

1985 yılında İstanbul’da doğdu. Sabancı Anadolu Lisesinin ardından Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü’nü bitirdi. İletişim sektöründe dirsek çürütmeye 2008 yılında, Aktüel dergisinde muhabirlik yaparak başladı. Pek çok dergi ve İnternet sitesinde editörlük yaptıktan sonra dijital ajanslarda “Ajans İnsanı” olarak havalı bir hayat sürmeye karar verdi. Kendisi iyi bir insan ama berbat bir görümce. Bir eniştesi, birçok yengesi var. 1

Özet: Kahramanımız Yartu Tanak güzelce hayatına devam ederken dedesinin ani ölümüyle karşılaşır. Dedesinin ani ölümü ecelden çok; metresiyle yaşadığı hızlı kaçamaktan dolayı olur. Ancak asıl mevzu kaçamak değil, bütün mirasını dedenin metresine bırakmasıdır ve böylece aile mirastan pay alamayıp dımdızlak ortada kalır. Çalışma hayatına böylelikle mecburiyetle giren Yartu Tanak, bir reklam ajansı olan Arife Tarife’ye başvurur. Patronla ilk tanışma için beklemeye başlarken duvarda albatros resimi dikkatini çeker. Sonradan patronun isminin de Albatros Boramir olduğunu öğrenir. Albatros Boramir, zengin çocuğu, geceleri barlarda gezen, ofiste lahmacun yenmesine, Türkçe kelimeler konuşulmasına, çay içilmesine kıl olan bir tiptir. Dar paça pantolon giyilmesini de zorunlu kılan patronun gözüne girmeye kararlı olan Yartuk 2 yıl boyunca durmadan çalışır. Her şey güzel giderken ofisine gelen misafirin hayatını değiştireceğinden habersizdir. (ENİŞTESİ) Buhara Enişte, ucuza kendi çekyat mobilya şirketine reklam yaptırmak için Albatros Boramir’den randevuyu kapmıştır. Buhara Enişte, her işe karışan, her işi bildiğini sanan, menfaatçi bir adamdır. Eniştelerinden yıllarca uzak durmayı başarmış olan Yartuk, bu randevu sayesinde işten kovulma korkusuyla kala kalır. Buhara Enişte, istenen parayı çok bulunca, “bu kadar para vermem” der ve iş başlamadan bozulur. Patron, eniştesinin karakterini gördüğü için durumu hoş karşılamaz. Yartuk’a kendi ayarladıkları program için görev verir. Ancak Yartuk, hazırladıkları gösterişli programda motosikletle müşterilere bodoslama girince sıkıntılar baş gösterir. Yartuk işten kovulur ve intikam almaya karar verir. Ofise gizlice girip Arife Tarife’nin iş yaptığı kişi hakkında yazılar yayınlayıp şirketi ve Albatros’u yerin dibine sokar. Güvenlik kamerasıyla yaptığı olay anlaşılınca Albatros, telefonla iyi niyetlerini bildirip Yartuk’un sülalesinin komple hatırını sorar. Böyle güzel küfürler karşısında şaşıran kahramanımız bir de dava ile karşılaşır. Ejder Eniştesinden yardım ister. Ejder Eniştesi avukat olup ancak hiçbir davada başarılı olamayan, sadece kanun maddesiyle ezber taslayan bir tiptir. Sorunların en büyüğü ise maalesef bu değildir. Ejder Enişte durumu Buhara Enişteye de anlatır ve onunla birlikte Yartuk’un yanına gelir. Olayın çözülmesi için 50.000 TL gerekir. Ama o para Yartuk’da yoktur ve bu sırada Buhara Enişte parayı kendisi için çalışırsa vereceğini söyler. Böylece hayatında en sevmediği insanlar olan eniştelerinden en felaketi olan Buhara’yla çalışmaya başlar. Buhara her fırsatta eğer çalışmayı bırakırsa ailesine ne yaptığını anlatmakla kahramanımızı tehdit eder. Böylelikle eniştesinin çekyat işi üzerine reklam fikirlerine kafa yormaya başlar. Gün gelir Eniştesi “Kuzey Işıklarını görmek ister misin?” dediğinde çok sevinir ve Norveç’e gideceği için heyecanlanır. Ancak yolları Samsun’a düşer. Yaltuk, “Samsun niye enişte?” diye sorarken “o da kuzey de” cevabını alır. Samsun gezilerini de garip bir şekilde bitirirler ve Buhara Eniştenin kişiliğini sorgulayacak başkaca maceralara atılırlar.

Kitabın çalışan baylara ve hanımefendilere daha çok hitap ettiğini, ancak gençlere de hitap ettiğini söyleyebilirim. Eğer iş stresiniz fazlaysa bu kitap bir nebze derdinize derman olup sizi güzelce eğlendirip güldürebilir. Eğer reklam ajansında çalışıyorsunuz kendinizi aynada görme ihtimaliniz daha yüksek olabilir. Yazar bir bakıma zannediyorum ki kendi çevresinde gördüklerini güzel bir dille eleştirmiş.

Kitapta kullanılan dil gayet sade ve anlaşılır. Herkesin anlayabileceği bir üslup da yazılmış.

Yayınevinden bahsedecek olursam; Küsurat yayınlarının çıkardığı kitaplar ve bu kitapları süsleyen yazar ekibi gayet güzel. Duygu Yazıcıoğlu da bunu düşünmem de gayet etkili oldu. Kaan Burak Şen’in kitapları da aynı şekilde. Selçuk Aydemir’e zaten ayrı bir parantez açmak gerek.

Kitap dışı kapak tasarımı da son derece eğlenceli bir kitaba başlayacağımızı önceden söylüyor zaten. Galakside enişteler arasında gezip duran kahramanımızı gayet iyi resmetmiş. Özellikle Buhara Enişteyi. Kitabın kapağındaki “Galaksisel Bir Geniş Aile Parodisi” yazısı da dış kapak tasarımının son güzel parçası olmuş.

The post 4 Enişte 1 Cenaze – İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/4-eniste-1-cenaze/feed/ 0
Dublörün Dilemması İnceleme https://www.incetezat.com/inceleme/dublorun-dilemmasi-inceleme/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dublorun-dilemmasi-inceleme https://www.incetezat.com/inceleme/dublorun-dilemmasi-inceleme/#comments Mon, 04 Feb 2019 08:49:16 +0000 https://www.incetezat.com/?p=2227 “Peygamberin otlattığı kuzular kadar masumdu. Ya da bana öyle gelmişti. Zira ilk an ne kadar kalıcıysa masumiyet de o kadar kalıcıdır”. Dublörün Dilemması-Murat Menteş Kitabın yazarı: Murat Menteş Yayınevi: İletişim Yayınları On Birinci Baskı: 2005 Sayfa Sayısı: 263 Bu kitabı okumamdaki en büyük etken çevremdeki herkesin Murat Menteş’i okuyup kitapları hakkında yorumlar yaparken benim bu...

The post Dublörün Dilemması İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
Murat Menteş

“Peygamberin otlattığı kuzular kadar masumdu. Ya da bana öyle gelmişti. Zira ilk an ne kadar kalıcıysa masumiyet de o kadar kalıcıdır”.

Dublörün Dilemması-Murat Menteş

Kitabın yazarı: Murat Menteş

Yayınevi: İletişim Yayınları

On Birinci Baskı: 2005

Sayfa Sayısı: 263

Bu kitabı okumamdaki en büyük etken çevremdeki herkesin Murat Menteş’i okuyup kitapları hakkında yorumlar yaparken benim bu konuda hiçbir fikrimin olmamasıydı. Özellikle bu kitabı hakkında çok güzel eleştiriler duyduğum için ilk olarak bu kitaptan başlayıp bu büyük yazara saygımı sunmak istedim. Gerçekten ne kadar büyük bir yazar olduğunu onu tanımamaktaki cahilliğime söverek öğrenmek acı bir tecrübe oldu benim açımdan. Kitap dedikleri kadar şaşırtıcı, yok artık, süper, inanılmaz kelimelerinin anlamlarını bana TDK’den sonra ikinci kere gösterdi.

Kitabın konusuna gelince; ne yok ki arkadaş. Aşk, ihanet, kimsesizler yurdunda büyümüş bir çocuğun o tecrübelerle hayata karşı tutunduğu tavır ve acıları. Ama konuyu daraltmak gerekirse; Nuh Tufan adındaki kimsesizler yurdunda büyüyen ve albino olduğu için kimse tarafından evlat edinilmeyen konservatuar öğrencisinin para kazanmak için yapmaya çalıştığı işler ve bu işler sonucunda kendi başına açtığı belalardır.

Başlangıçta da belirttiğim üzere bu kitabı Murat Menteş’i tanımak ve yazar hakkında bir fikrimim oluşması için okudum. Ama özellikle bu kitabı incelemememin sebebi olay örgüsü. “Olay örgüsü bu kadar hızlı başlayıp da nasıl bu kadar karmaşık olmadan anlaşılabilir” sorusuna Dublörün Dilemması mükemmel bir şekilde cevap vermiş. Ayrıca olay örgüsü kahramanların gözünden ayrı ayrı işlendiği için kimin aslında kim olduğu sorusuna aradığımız cevaplar için duyduğumuz heyecanda gittikçe artıyor.

“1974 yılında İstanbul’da doğan Murat Menteş, çağdaş Türk Edebiyatı’nın sıra dışı kalemlerinden biridir. Dublörün Dilemması adlı romanıyla tanınmaya başlayan Murat Menteş, 2009 yılında yayımlanan Korkma Ben Varım adlı kitabıyla Türkçe edebiyatın seçkin yazarları arasında yer almaya başlamıştır.

Çağdaş Türk Edebiyatı’nın diğer sıra dışı yazarlarından Alper Canıgüz ve Ah Muhsin Ünlü ile arkadaştır. Roman türünün yanında şiir türünde de eserler veren yazarın “Garanti Karantina” adında şiir kitabı da bulunmaktadır.   Murat Menteş Kitapları: Dublörün Dilemması, Korkma Ben Varım, Ruhi Mücerret, Garanti Karantina (Şiir)[1]

Özet: Kitap, Nuh Tufan adında albino rahatsızlığı olan bir konservatuar öğrencisinin yaratıcı zekasını kullanarak başına açtığı belaları anlatır. Kitap, Murat Menteş’in olay örgüsüne yaptığı birden ve ani girişler ile bir otobüste Nuh Tufan’ın bir kızdan çok etkilenmesiyle başlar. Nuh, kızlar konusunda beyaz teninden dolayı çekingen ve kendine karşı kötümser bir tavır sergiler ve bu tavrı aşık olduğu, kitabın diğer kahramanlarından olan Dilara Dilemma ya karşı da devam eder. Nuh Tufan, en yakın arkadaşı İbrahim Kurban’a bu kıza nasıl aşık olduğunu anlatır. İbrahim Kurban dinlese de Nuh’un nerdeyse her kıza aşık olduğunu bildiği için dinliyormuş gibi yapar ve geçiştirir. Nuh Tufan, öksüz ve yetim olduğu için parasını kendi kazanmak durumundadır ve zengin arkadaşı İbrahim Kurban’ın aksine hemen bir iş kurmak durumundadır. Konservatuar okuduğu ve senelerce sınıfta kaldığı için bu mesleğini bir işe dönüştürmeye karar verir ve Şant Ajans isimli bir ajans kurar. Bu ajansın amacı rakip firmalardan para alıp birbirine kötüleme ve o markayı düşürmektir. Bir meyve suyu markasının diğer meyve suyu markasını kötülemek içi Nuh’a yüklü miktarda para vermesiyle Nuh ekibi kurar. Yeteneğini sahnede değil; metroda, sokakta meyve suyunu içermiş gibi yapıp içine gizlice kurt koyup bunun içinden kurt çıktı deyip marka değerini sıfırlamak için gösterir. Gayet de başarılı olan Nuh, iyi para alsa da vicdanına yenilip ajansı kapatır. Tabi bu vicdanın daha neler ile kapışacağından bir haber olan kahramanımız başka bir sorunla karşılaşacaktır. Nuh Tufan, ev arkadaşı Baretta ile yaşar. Baretta, Nuh’un kapattığı ajanstaki ekibinde çalışan çocuklardan biridir ayrıca. Bir gün Baretta’nın, zengin bir adamın köpeğini çalıp eve getirmesiyle belalar silsilesi başlangıç gösterir. Baretta, Umur Samaz adlı bir profesörün köpeğini çalıp fidye isteyerek para kazanmaya ve Nuh’u da bu işe bulaştırmaya başlamıştır. Nuh başından beri bu işe karşı çıksa da Baretta, köpeği yani Havana’yı bırakmaz ve köpeğe  kendi köpekleri gibi birlikte bakmaya başlarlar. Yalnız işin tuhaf tarafı fidye parasının hep eksik gelmesidir. Sanki Umur Samaz köpekten kurtulmak istercesine köpeğe bakmaları için eksik para vermektedir. Bir gün Havana tutsaklıktan kaçıp aynı zamanda Nuh’un ve Baretta’nın yan komşuları da olan Umur Samaz’ın yanına koşarak gelir ancak o anda gizemli bir arabadan çıkan silahlı adamların çıkardığı ateş ile Havana ve Umur Samaz delik deşik olur. Nuh ve Baretta ne olduğunu anlayamaz ve hemen köpekle ilgili delilleri ortadan kaldırmaya başlarlar. Hatta köpek maması bile yerler. Nuh’un aklı o adamların kim olduğu sorusunu sormakla geçse de daha büyük bir sorun vardır: Geçim sıkıntısı. İbrahim çıkıp deli bir icat buldum diyerek Nuh’a bu icadını anlatır ve Nuh’un yeni işi o an aklında şekillenir: BİR BAŞKASININ YERİNE GEÇMEK. Bu icat İbrahim’in gerçek yüz ile tıpatıp aynı olan maskesi ve elektronik banttan başka bir şey değildir. Maske ile diledikleri kişinin yerine geçip elektronik bant ile yerine geçtikleri kişinin sesiyle konuşulabilme imkânı sağlarlar. Nuh gazeteye şu ilanı vererek yeni işine başlar: AYNI ANDA İKİ YERDE BİRDEN OLMANIZ MI GEREKİYOR? BİZİ ARAYIN (sayfa 248). Kısa bir süre geçmeden Nuh’a çocuk bezlerinin kralı Ferruh Ferman ulaşır. Ferruh Ferman, zengin ve aynı zamanda kekemedir. Nuh’u iş yoğunluğundan dolayı yerine geçmesi için tutar. Tabi sıcak para olduğu için de Nuh kabul etmekte hiç ikileme düşmez. Yine bir gün Ferruh, Nuh’a kız arkadaşımla yemeğe gitmen gerek dediğinde Nuh hiç ikiletmez. Bir yandan da hayatında hiç kız arkadaşı olmayıp genelde platonik takıldığı için bu durum ona tuhaf gelir. Ferruh’un kız arkadaşıyla görüşmeye gittiğinde gözleri yerinden fırlayacakmış gibi olur ve otobüs anısı canlanır, yüreği çarpar. Çünkü bu gördüğü kız Dilara Dilemma’dan başkası değildir. Nuh, ağzı açık kalsa da suratında Ferruh’un yüzü ve boğazındaki elektronik bant ile Ferruh’un sesini canlandırarak durumu çaktırmaz. Hayalindeki kız tam karşısındadır. Kekeme rolünü de iyi oynayan Nuh, Dilara ile harika vakit geçirir. Tabi bu harika vakit bir gün kabusa dönüşür. O gün, Ferruh’un düğüne davet edildiği gündür ve gitmek istemez. Tabi ki usta dublörümüz Nuh’a görev düşer. Dilara’nın düğüne gelmesi de Nuh’u görevini aşk ve şevk ile yapmasına sebebiyet verir. Nuh, damadı tebrik etmeye giderken damadın kulağına söylediği şu sözler Nuh’a bu işte bir bit yeniği olduğu hissiyatını verir. Damat: CANINA MI SUSADIN? RIZA SİLAHLIPODA SENİ GÖRMESİN!                         

Rıza Silahlıpoda’nın kim olduğunu Ferruh Ferman’a soran Nuh, onun ünlü bir piyanist olduğunu ve bir bilgisinin olmadığını söyler. Ancak Nuh endişelenmiştir. Bir yanda biricik aşkı Dilara ve bir yanda kendi canı. Nuh için zor seçim. Özellikle bir albino olup, kimsesizler yurdunda büyüyüp sevgiye muhtaçsanız; en kötüsü de sırf renginiz beyaz diye evlatlık bile alınmıyorsanız o zaman aşkın 100 adım daha öne çıkması kaçınılmaz bir durum oluverir. Nuh içinde öyle oldu. İbrahim Kurban’ın bütün işi bıraktırma gayretlerine rağmen Nuh, Dilara’dan vazgeçmiyordu. Bir gün Nuh sivil gezerken (yani Ferruh Ferman maskesi ve elektronik bantlı seslendirici olmadan) İbrahim ile Baretta adlı bara giderler. Sırf Nuh, ismi eski arkadaşıyla aynı olduğu için rastlantı sonucu bu bara gitse de sahibi de eski arkadaşından başkası olmayacaktır. Görünce şaşırıp sohbet muhabbet etseler de bu muhabbet Baretta’nın sevgilisi ile tanışılan süreye kadar devam edecektir. Çünkü bu kız gözünün nuru Dilara Dilemma çıkınca Nuh, beyninden vurulmuşa döner. Hem Ferruh’u hem de kendisini iç dünyasında aldatan bir kız vardır karşısında. İbrahim işin tehlikesini yine hatırlatsa da Nuh, Ferruh olmaya devam edecektir. Bu yüzden bir gün sokakta Ferruh Ferman kılığında gezerken Rıza Silahlıpoda’nın adamları etrafını sarar ve kendisine selamlarını güzelce döverek iletmeye başlarlar. Nuh, sağlam bir şekilde dayak yerken esrarengiz biri bir anda ortaya çıkıp bu adamları güzelce pataklar. Nuh, darmaduman bir şekilde adamın sırtında giderken adam ‘Nuh Bey’ diye seslenince kendisini bırakmasını söyler ve kendisini nereden tanıdığını anlamaya çalışır. Bu kadar belirsizlik varken birde Ferruh Ferman’ın Dr.Tornado’nun ( Ferruh Ferman’ın sahibi olduğu bebek bezinin adı) 10.kuruluş yıldönümü için Nuh’a tekrar kendisini oynamasını istemesi ortalığı karıştıran son damla olur.

İbrahim Tufan: Ailem o kadar dindar değildir. Beni, şeyhin yanına gittiğim ve dindar olduğum için garipsiyorlar. Tamam, biraz garibim. Ancak uyuşturucu kullanıyorum muamelesi yapmaları gerçekten ilginçti. Nuh’a gelirsek; Nuh’a bu işi (Ferruh Ferman kılığına girme meselesini) bırakmasını söyledim. Nuh’u tanıdığım için bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum. Bu yüzden Nuh’a göz kulak olmam gerekti. Nuh’un yanında gezen bir adam fark ettim farklı kılıklarda. En son Nuh’u taksici kılığında izliyordu. Evimden silahımı aldım ve taksiye bindim. Dayadım silahı alnına ve ‘kimsin lan sen?’ sorusunu sordum. Sakin ol, ben Habip Hobo. Umur Samaz’ın öğrencisi ve sağ koluydum…

Habip Hobo: Gizli ajanım. Benim akıl hocam Umur Samaz’dır. Kendisi köpeği Havana ile birlikte kurşuna dizildi. Evine girip masasını incelediğimde bilgisayarında kendi görüntüsü vardı. Sonradan fark ettim ki kendisi Havana sayesinde ekranda gözüküyordu. Nasıl mı? Havana’yı yani köpeğini elektronik bir köpek haline getirmişti. Havana’nın gördüğü her şeyi kendisi de görebiliyordu bu sayede. Ve böylelikle aslında köpeğinin nerede olduğunu en başından beri biliyordu. İlk önce köpeği kaçırma olayını kimin işlediğini öğrenmek için bilerek eksik para vermeye başladı. Tabi bunun diğer sebebi de köpeğini sevmemesiydi. Aslında köpeği seven rahmetli eşi Su Samaz’dı. Eşi ölünce köpekten kurtulmak için bahane ve macera arayan hocama Baretta ve Nuh’dan daha iyi fırsat çıkamazdı. Önce olayların arkasında Baretta’nın olduğundan şüphelendi. Ancak sonra Nuh’un konuşmalarından, tavırlarından dolayı şüpheyi ona çevirdi. Hocam, Nuh’dan o kadar etkilenmişti ki onun hakkında kitap bile yazıyordu. Öldüğü gün katili bulacağıma ve kitabını tamamlayacağıma söz verdim. Bu yüzden Nuh’u takip etmeye başladım. Rıza Silahlıpoda’nın adamları gelince onları haklayan da bendim. Bu arada katili de buldum. Hocamın öldürülmesi emrini veren Rıza Silahlıpoda’ydı. İntikamını almam gerekti.

Ferruh Ferman: Bebek bezi kralıyım. Anlayacağınız bebek b.k’undan para kazanıyorum. İlk başta işsiz, parasız bir adamdım. Gönül’e sevdalıydım. Roza’nın gönlü ise bendeydi. Roza, Rıza Silahlıpoda’nın kız kardeşi. Gönül ise cehennem uyruklu Neanderthal Nadir ile birbirlerine sarılmışlardı. Gönül’den yüzüm gülmedi. Roza ile evlendim. Rıza Silahlıpoda her işe girme çabalarıma taş koyuyordu. Sonra zenginliklerinden destek alıp bebek bezi işine girdim ve Dr.Tornado bebek bezi böyle ortaya çıktı. Çocuğumuz olacağını düşünürken aslında Roza’nın karnındakinin bebek olmadığını öğrendik ve rahim kanseri olduğunu da. Morali iyice bozulan eşim kendini alkole verdi. Bir gün alkollüyken kaza geçirdi. Komaya girdi. Doktorlar eşimin 5 senedir komada kalacağını söylememişlerdi. Tipimi değiştirmeye ve kendime bakmaya karar verdim. Dilara Dilemma ile tanıştım ve samimiyetimden dolayı Rıza Silahlıpoda iki adam saldı peşime. Nereye gidersem peşimden geliyorlardı. İyice bunalmıştım. Bir gün gazetede bakınırken AYNI ANDA İKİ YERDE BİRDEN OLMANIZ MI GEREKİYOR? BİZİ ARAYIN yazısını görmemle Nuh Tufan’ı tanımış oldum. Ona iş teklif ederek Rıza Silahlıpoda’nın baskısından kurtulacaktım. Beni takip ettirdiği adamlarından, Dr.Tornado’nun 10.kuruluş yıldönümünde beni öldüreceğini öğrendim. Bu yüzden Nuh Tufan’a o gün oraya gitmesini söyledim. Böylelikle beni öldürdüğünü zannedecekti ve onu polise ihbar ederek bende ondan kurtulmuş olacaktım.

Kitabın aslında her kitleye yazıldığını söylersem abartmış olmam. Çünkü her şekilde kitap sizi sürüklüyor ve eğlendiriyor. Bu eğlencenin de her yaşa hitap ettiği bir tat bırakmış Murat Menteş. Bence herkesin okumasında fayda var. Çünkü aşk, kimsesizlik, başımıza gelmeyecek ‘oha’ dediğimiz rastlantılar bizi bulabiliyor hayatta. Hatta bazılarını daha da sık ziyaret edebiliyor.

Kitaptaki dil mevzusunda ise; yazarın okuma seviyesine göre değerlendirecek olursam sonuç, benim çok cahil olduğum ve yazarın çok bilgili olduğudur. Çünkü bazen okuyorum ve bilmediğim kelimelerin sayısının fazla olduğunu görüyorum. Ama bu da Murat Menteş’in özelliği değil mi zaten? Kelimelerle oynayan bir adam var. Kelimeler bu yüzden arada bana zor geldi; ama olay örgüsü bakımından cümleler yerinde ve anlaşılır. Burada kelimeler ve cümleler arasındaki farkları da belirtmek istedim.

Kitap dışı kapak fotoğrafı efsane. Ah Muhsin Ünlü, Gökdemir İhsan Gürsoy, Alper Canıgüz’ün pozları kitaba ayrı bir hava katmış. Kitabı daha okumadan bizi içine çekeceğini bildiren üç haberci misali gözükmüşler.


[1] https://www.dr.com.tr/Yazar/murat-mentes/s=252575

The post Dublörün Dilemması İnceleme first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/dublorun-dilemmasi-inceleme/feed/ 2
Bir Lanetli Kitap-Kavgam https://www.incetezat.com/tanitim/bir-lanetli-kitap-kavgam/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=bir-lanetli-kitap-kavgam https://www.incetezat.com/tanitim/bir-lanetli-kitap-kavgam/#comments Sat, 08 Dec 2018 10:50:19 +0000 https://www.incetezat.com/?p=1924 Bütün dünyanın ismini duyduğunda tüylerini diken diken eden, dünyanın en acımasız insanları arasında ilkleri zorlayacak bir adamdır Adolf Hitler. Hapishanedeyken yazdığı Kavgam adlı kitabı da onun karakterini, ideallerini ve bunlar için neler yapabileceğini anlatan bir romandır. Zamanında Führer olarak da adlandırılan bu caninin kitabını okumak, idealleri uğruna insanın nasıl kendini ve insanlığı katleder sorusuna cevap...

The post Bir Lanetli Kitap-Kavgam first appeared on İnce Tezat.]]>
Bütün dünyanın ismini duyduğunda tüylerini diken diken eden, dünyanın en acımasız insanları arasında ilkleri zorlayacak bir adamdır Adolf Hitler. Hapishanedeyken yazdığı Kavgam adlı kitabı da onun karakterini, ideallerini ve bunlar için neler yapabileceğini anlatan bir romandır. Zamanında Führer olarak da adlandırılan bu caninin kitabını okumak, idealleri uğruna insanın nasıl kendini ve insanlığı katleder sorusuna cevap bulabilmek için yaptığım bir eylemdi sadece.

Biraz evvel söylediklerini az sonra inkâr edenlere karşı galip çıkmak ne kadar zor bir şeydi.

Adolf Hitler kitabında kendi yaşamından kesitler sunmakla kalmayıp karşımıza kendisini mağdur, haklı ve masum olarak tanıtma çabalarında. Ancak karşı tarafı da cani, acımasız ve vatan düşmanı tabiriyle karalamakta. Öncelikle kendisi bir Avusturyalıdır. Kendisi aynı zamanda resimle uğraşmakta olup ressam olmak istemektedir. Ancak kabul görmeyince bu isteği siyasete dönüşmüştür. Keşke ressam olsaydı da dünya bu kadar zulüm çekmeseydi. Hitler, çalıştığı işlerde Alman vatandaşların durumunu analiz edip yorum yapmış ve o zamanın zenginleri olan Yahudilere karşı nefreti başlamıştır. Çünkü ona göre Yahudiler her şeyi kontrol ediyordu.

Parti işlerindeki yoğun çalışması parti içindeki yerini önemli hale getirdi. Komünistler de düşmanlarının arasındaydı. Hatta partisindeki bayrağın renginin kırmızı olması bile komünistlere karşı bir tutumdur. Sosyalist düşünceye karşı yeni bir savaş başlatıp Nasyonel Sosyalizm akımını kurdu. Bayrağında Gamalı Haç’ı kullandı. İfadelerinde inançlı olduğunu belirtir. Ancak bu kadar inançlı olup da siyahilere karşı lafını da esirgememiştir. Partiyi güçlendirdi ve saf alman ırkı idealini gerçekleştirmeye çalıştı. Tek ırk, tek Almanya. Kendisi Mussolini’yi de desteklediğini kitabında belirtiyor. Melezliğe bir küfretmediği kalıyor. Irk ona göre her şeyi belirleyen en önemli faktördür. Almanya’da ki çocukların boks yapması gerektiğini dahi belirtmiş olup her yerde tek adam olarak sözünü dinletmiştir. Daha da güçlenmek için Yahudi söylemlerini arttırmış ve kendisine düşman yaratmıştır. Kendi polis teşkilatını kurdurmuş olup Almanya’yı polis devleti yapmıştır. Askerdeyken yaralanmış olup sonradan kurtulmuştur. Hatta bu kurtuluşunu Tanrıya bağlamıştır.

Kitabı okuduğumda bir insanın amaçları uğruna gözünün görmeyeceği bir canavara nasıl dönüşebileceğini gördüm. Tabi ki de kitabında kendini haklı görme çabaları mevcut ve bu kadar insanı bir araya getirdiği için çok etkileyici bir katil olduğunu söylemeden geçemiyeceğim. Nasyonel Sosyalizm akımının bir daha hiçbir devlete gelmemesi gerektiğinin bariz kanıtıdır Adolf Hitler.

“Aydın” adı verilen kimseler, düzenli eğitim görmemiş olanlara özellikle tepeden bir gurur ve azametle bakarlardı. Ne yazık ki, hiçbir zaman “Bu adam ne yapabilir” diye sorulmaz, “Ne öğrenmiş, hangi okulu bitirmiş” diye sorarlardı. Ben de hayli zaman bu eğitim görmüş, etrafı takdirnamelerle dolu bu adamları gerçekten, işinin ehli insanlar zannederdim ve bunda aldanmış olduğumu geç de olsa açıkladım.

Fiyat: 12,00 TL

Sayfa Sayısı: 528

Tür: Araştırma-Politika

Yayınevi: Eftalya Yayıncılık

The post Bir Lanetli Kitap-Kavgam first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/tanitim/bir-lanetli-kitap-kavgam/feed/ 1
Beyaz Diş-Jack London (İnceleme) https://www.incetezat.com/inceleme/beyaz-dis-jack-london-inceleme/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=beyaz-dis-jack-london-inceleme https://www.incetezat.com/inceleme/beyaz-dis-jack-london-inceleme/#respond Mon, 26 Nov 2018 16:36:28 +0000 https://www.incetezat.com/?p=1903 Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından olan Jack London’ın yazdığı muhteşem bir eserdir Beyaz Diş. Neden mi? Çünkü her ne kadar bir hayvanın hayatını anlatsa da aslında o hayvan dediğimiz mükemmel canlının gözünden vahşi olan bir yaratığı da anlatır. Yani İNSANI. Roman beyaz diş adında yarı kurt yarı köpek cinsi olan bir canlının yaşamını anlatıyor. Beyaz...

The post Beyaz Diş-Jack London (İnceleme) first appeared on İnce Tezat.]]>
Beyaz Diş-Jack London

Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından olan Jack London’ın yazdığı muhteşem bir eserdir Beyaz Diş. Neden mi? Çünkü her ne kadar bir hayvanın hayatını anlatsa da aslında o hayvan dediğimiz mükemmel canlının gözünden vahşi olan bir yaratığı da anlatır. Yani İNSANI. Roman beyaz diş adında yarı kurt yarı köpek cinsi olan bir canlının yaşamını anlatıyor. Beyaz diş doğumundan yaşadığı olaylara kadar bizi de hikayesine sürüklüyor. Jack London, kullandığı üslup ile biz okuyucuları sanki bir seyirciymiş havasına sokmakla kalmayıp adeta filminde oynayan bir aktör hissini verdiriyor bir yönetmen edasıyla.

Beyaz Diş, ormanda annesinin himayesindeyken yavaş yavaş avcılığı öğrenmeye başlar. Çünkü hayatın en basit kuralı aç kalmamaktır. Avcılığı öğrenmekle beraber annesinin kendisini korumak için yaptığı fedakarlıkları ve dünyadaki en güçlü sevginin yaradılıştan verilen anne sevgisi olduğunu anlayacaktır. Çünkü annesi onu korumak için bir vaşakla ölümüne kapışacaktır. Gerçekten ne olursa olsun canlılar ANNE HER YERDE ANNE’DİR.  Daha sonra Beyaz Diş, insanlarla tanışacaktır ve insanın nasıl bir varlık olduğu ya da olabileceğini bizlere kitap bir hayvanın gözünden yansıtacaktır.

İnsan ile tanışırken kahramanımız ilk önce çekingen kalır. Çünkü yarı köpek olduğu için hem insana bir sadakat duygusu beslemekte; aynı zamanda kurt olduğu içinde buna karşı savaş vermektedir. Ancak sahip dediğimiz insan, kahramanı sözde eğitmeye çalışarak vurmakta ve onu evcilleştirme çabalarına girmektedir. İşte en vahşi olan hayvanın ilk özelliği de ortaya böyle çıkar: Diğer canlılara karşı üstünlük. Beyaz Diş artık iyice sahibinin davranışlarına alışırken bu alışkanlığın bir acı gerçeği doğuracağının sonradan farkına varacaktır. Annesiyle artık yollar ayrılacaktır. Çünkü kahramanımız artık özgürlüğüne düşkün bir kurt değil, kendisini egemen gören bir yaratığın emri altına girmiştir. Egemen denilmesinin sebebi sahibin bir canlıya kurallarının dışına çıktığı vakit ondan daha vahşi bir canlı olarak davranmasından kaynaklanmaktadır.

Ancak yine de eski sahibinin buyruklarına alışmış olan kahramanımızın iyi günleri bitmek üzeredir. Çünkü kendisinden daha vahşi olan gözleri para yeşiline dönmüş bir yeni sahibi olacaktır. Bu adam Beyaz Diş’i köpek dövüşlerinde kullanmayı amaçlamaktadır. Bu yüzden insanoğlunun kendi belirlediği damga fiyatının ödenmesiyle artık Beyaz Diş daha acımasız bir yaratığın olmuştur: YİNE İNSAN. Bu yaratık kendisinin katılması gereken dövüşlerde kahramanımızı kullanarak iyice zenginleşmiştir. Ama tek değişiklik adamın zengin olması değil. Beyaz Diş’in içindeki insan sevgisinin fakirleşmesi ve vahşiliğinin artmasıdır. Artık iyice insanlara güveni kalmamıştır. Sevgiye ihtiyacı olan bir canlıya yapılan işkence bu roman yıllar önce yazılmış olmasına rağmen hala canlılığını korumakta. Ne kadar yazık bize. Artık Beyaz Diş, sineklerin tanrısı romanındaki Ralph gibi ikilemde kalmıştır. Vahşi mi olacaktır yoksa uysal mı? Sahibini görünce her zaman dişlerini gösteren kahramanımızın bu hıncı bir gün talihsiz bir dövüşünden sonra tanıştığı bir kahramanımızla bitecektir. Yani son sahibiyle.

Bir gün kahramanımız yine önüne geleni devirirken karşısına bulldog çıkar. Beyaz Diş, her ne kadar saldırsa da pitbull hiçbir şey olmamış gibi sağlam durmaya devam eder. Çenesini kullanır ve Beyaz Dişimiz acı içinde kıpırdayamaz. Artık son vakitlerine geldiğini hisseder. Ta ki son kahraman bu rezilliği görene kadar. Gelir ve acımasız sözde insan olmayan sahiple konuşmaya başlar. Adamı tehdit eder ve Beyaz Diş’i yanında götürür, ona bakar ve büyütür. Ona hala insan vasfını taşıyabilecek varlıkların olduğunu davranışlarıyla gösterir.

Uzun lafın kısası bu kitabı okuduğumda vicdanımızın yerinde olup olmadığını gözlemleme fırsatı buldum. Bu kadar kötü olmamıza rağmen onlardan o kadar çok şey öğrenebiliriz ki. Hayvan diye bir küfür lügati oluşturmuş olmamız onların herhalde ne kadar değerli yaratıklar olduğunu ve bizi İNSAN yaptıklarını unutmamızı sağlamış. Hayvan sevgisi olmayan bir toplumda istediğiniz kadar eğitimden bahsedin. Keşke ÖSYM sınav puanı kadar bu canlılara yapılan iyilikleri de bu canlılara yapılan her bir insanlık sayılmayacak davranıştan silseydi. Çünkü sınıfta kaldık. Daha insan sözcüğünü bilmiyoruz. İnsanların okuduğu üniversitede nasıl okuyacağız. Ama en acısı da böyle bir ütopya olsaydı gösteriş için onu da yapardık. ÇÜNKÜ İNSANIZ!..

The post Beyaz Diş-Jack London (İnceleme) first appeared on İnce Tezat.]]>
https://www.incetezat.com/inceleme/beyaz-dis-jack-london-inceleme/feed/ 0