Stiller Romanı Üzerinden Max Frisch
Hiçbir şeyi istiyorum
Orhan Tuncay
Sessizliğin derinliğinde durmayan
Bir bebek istiyorum
Doğmayan
Kitaplarımı, halkın düşüncelerini değiştirmek veya onları eğitmek için yayınlamıyorum. Kitaplarımı yayınlıyorum, çünkü bir yazarın kendi kimliğinin farkına varabilmesi için düş gücü yüksek olan okuyuculara ihtiyacı vardır.
Max Firsch
Kişilik problemi konularını ele alan bir yazar olarak tanındığımı biliyorum. Kendimi böyle tanımlamamakla birlikte böyle tanındığım için memnunum.
Max Frisch
Frisch, yukarıdaki ifadelerinden de belli olduğu gibi, kitaplarında genellikle kimlik meselesi üzerinde durmuş ve birçok eleştirmenin, bu yönüyle ilgisini çekmiştir. Ben bu yazımda Stiller adlı romanını değerlendireceğim. Bu değerlendirmede, Yüksel Özoğuz’un 1975 yılında Stiller üzerinde yaptığı değerlendirmenin de katkısı olduğunu belirtmeliyim.
Önce genel olarak kimlik meselesini kısaca bir gözden geçirelim:
İnsan, doğasıyla, genetiğiyle, diniyle, diliyle ve kültürüyle tarihsel bir varlıktır. Kimliğini bu kaynaklardan alırken, kendi iradesi ile (bilinçli veya bilinçsiz olarak) bu malzemeyi şekillendirerek kimliğini oluşturur. Hayvanlardan farklı olarak zekâsı olduğu için içgüdülerine ek olan bir mekanizmayla hareket eder. Toplumsal organizasyon yapma yeteneği onu diğer canlılara göre daha güçlü kılar. İnsanı tarih biçimlendirirken, o da tarihi biçimlendirir. İnsanın ne kadar birey olup, ne kadar bir bütüne bağımlı olduğu algısı da yaşadığı tarih ve zamanın kabullerine bağlıdır (her insan özgür doğar, yaşar ve ölür düşüncesi veya insanlar padişahın kullarıdır düşüncesi gibi.)
Bir de kimliğin varoluşsal bir yönü vardır. Bir varlık olduğunuzu anladığınız andan kısa zaman sonra (kendinizi, ister bütünün parçası, ister bütünden bağımsız olarak algılayın) ölümlü olduğunuzu da algılarsınız. Ölüm sonrasını algılama biçimiminiz ölüm endişenizin yoğunluğunu ve yaşam önceliklerinizi de belirler. Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi adlı kitabında, ölüm endişesine, yalnız kalma, yaşama anlam verme ve özgür olma çabalarını ve bunlardan kaynaklanan endişeleri de ekler.
SÖZÜN ÖZÜ:
Stiller’de, roman kahramanı ile ilgili kimlik konusunu en iyi özetleyen cümle şudur:
İnsanı o güne kadar olan yaşamına yavaş yavaş ya da ansızın yabancılaştıran şey kendini tanımasıdır. Ve bu tanıma ilk adımdır, atılması zorunludur. Ama kesinlikle yeterli değildir. Tam da bu adımı atıp kalan, salt kendini tanımanın verdiği melankoliyle yetinen ve bu kendini tanımaya olgunluk süsü veren ne çok insan tanırız! Sanırım Stiller bunu aşmıştı, kayıp olmayı seçtiği zaman zaten aşmıştı. İkinci ve daha zor olan adımı atmak üzereydi, yani olmayı çok istediği kişi olmaya katlanmaktan kurtulup, kim ise o olmak üzereydi (s. 387, savcının son deyişi).
STILLER ÖZETİ
Kitaptan kısaca söz etmek istiyorum. Okumayanlara haksızlık olmasın diye ayrıntıya girmeyeceğim.
Mr. White hapse atılır ve aslında başka birisi olduğu ve (Stiller) bu kimliği gizlediği için hapiste tutulur ve itiraf etmesi beklenir. Olayları biz roman kahramanının defterine yazdıklarından takip ederiz. Başka bir görüş olmadığı için kitabın sonuna kadar kahramanın aslında kim olduğuna dair okuyucu bir karar veremez.
Bu arada kahramanın buraya gelene kadar başından geçenleri, (onun iddiasına göre), hapishanede savcıyla, gardiyanla ve onu ziyarete gelenlerle yaşadıklarını öğreniriz. Bunlar da romanın örgüsünü ve alt hikâyelerini oluştururlar. Ayrıca roman kahramanı, gardiyana da değişik hikâyeler anlatır.
Kitabın sonlarına doğru, defter yerine, savcının görüşleri ortaya çıkar. Kitapta, mutlak bir sona ancak okuyucu ulaşabilir. Kitapta dönemin Avrupa’sı, İsviçre, kadın sorunları da yer almaktadır.
MAX FRISCH (Çok kısa olarak)
“Yazmak kendini okumaktır”: Günlükler, (1946-1949)
Max Frisch 15 Mayıs 1911 yılında Zürih’te dünyaya geldi. 1942 yılında Zürih Üniversitesi Alman Filolojisi eğitimi alırken babasının ölümü üzerine maddi sıkıntılar yüzünden okulu yarım bıraktı. Bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başladı.
1942 yılında Zürih kentinin düzenlediği bir mimari yarışmada ilk ödülünü aldı. Kendi mimarlık bürosunu açtı. 1949 yılında inşa edilmiş ve Frisch’in en büyük tek mimari yapısı günümüze kültür anıtı olarak kalmıştır. 1947 yılında Bertolt Brecht ve Friedrich Dürrenmatt ile tanışmıştır.
1951 yılında kazandığı bir burs 1 yıl ABD’de oturmasını sağlamıştır. 1954 yılından ailesinden ayrılmış mimarlık bürosunu kapatmış bundan sonra sadece yazar olarak yaşamaya karar vermiştir.
1991 yılında Max Frisch Zürih’teki evinde kanserden dolayı hayata veda etmiştir. Mezarı bulunmayan yazarın külleri arkadaşları tarafından ateşte savrulmuştur. Frisch eserlerinde ülkesi İsviçre’yi sorgulamıştır. Kimlik problemi altında toplumların kimlik problemlerini tartışmaya açmıştır. Kıvrak zekâsı ve kurgulamalara yer verdiği kitapları ile dikkatleri üzerine çekmiştir.
Kaynak: Kidega.com
FRISCH yazımının özellikleri:
- Birey kendi kimliğine nasıl ulaşabilir?
- İnsan kendi biyografisini nasıl oluşturabilir?
- İnsan hayatında bilimin ve zihnin rolü çerçevesinde, doğa-insan ilişkilerinde insanın yetersizlikleri.
- Toplumda insana yüklenen kimlik ile kişinin kendi olmak istediği kimlik arasındaki uyuşmazlık.
- Max Frisch en fazla kimlik problemi üzerinde durmuştur. “Kendine bir kimlik çizmemelisin” (du sollst dir kein Bildnis machen) cümlesi adeta Max Frisch’le özdeşleşmiş bir cümledir.
- Okurlarına kesin doğrular, çözümlenmiş sorunlar göstermek istemez. Sorulara yanıt vermek yerine yanıtlarını açık bırakmak okurun kendi yanıtını bulmasını sağlamak ister.
- Okur, kendine verilen şablonları kabullenen birisi değil, yazarın ortağıdır.
STİLLER ANALİZİ
Romanda, Stiller’in ana ilişkileri altı kişiyle gelişir
- Stiller ve eşi Julika
- Savcı Rolf ve eşi Sibylee
- Stiller ve sevgilisi Sibylee
- Stiller ve gardiyan
- Stiller ve avukat
- Stiller ve kardeşi
Romanda ele alınan temalar:
- Toplum düzeniyle çatışma.
Burjuva düzeninin köhneleşmiş ve köleleştirici yapısına karşı bir eleştiri vardır. Modern ve uygar gibi görünen ülkelerde bile belli bir düzene uyma sıkıntısı yaşanır. Roman kahramanı Stiller olmadığını ileri sürerken gerek kişisel, gerek toplumsal tepkilerle, toplum düzeniyle (savcıyla, yargıyla, vs.) çatışır. Bu çatışmada, kahramanın iç dünyasını, kişiliğini (kim olduğunu pek anlayamadığımız) ve kimlik arayışını görürüz.
- Kişilik değiştirme arzusu
Psikolojik bağlamda ise geçmişten kaynaklanan bir memnuniyetsizlikle (belki de pişmanlıkla) birlikte kişilik değiştirme arzusu ortaya çıkmaktadır. Bu, isim değiştirmenin ötesinde, davranış değişimini de kapsar ki, temelde (birkaç ufak düzeltme dışında) bunu yapmak çok zordur. Ne demişler: can çıkar huy çıkmaz.
- Özgürlük
Toplumsal özgürlükten bağımsız olan içsel bir özgürlük de olmalıdır ve kişi kimliğini buna göre oluşturabilmelidir. Ancak bu hiç de kolay olmamaktadır. Ayrıca toplumsal özgürlük de iyi vatandaş olarak (Burada Stiller olduğunu itiraf etmesi gerekiyor) sağlanacaktır. Özgürlük sistemin menfaatine ve onun kalıpları içersinde olabilmektedir. Öte yandan Frisch de mutlak bir iç özgürlüğün gerçekleşebileceğini beklememektedir.
- Yeniden imal etme
Bu konu bugünün gerçek ötesi (post truth) kavramıyla da örtüşüyor. Gerçek ötesini şöyle tarif edebiliriz: nesnel hakikatlerin, belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu. İşte bu kişisel kanaatlerin oluşturulmasında da yeniden imal etmenin (reproduction) etkisi çok büyük. Dergideki Stiller ile ilgili haberler, güvendiğiniz kişilerin size kurmaca olarak anlattıkları yeniden imal etme yöntemlerine örneklerdir. Tabii ki, bu yeniden imal etmeleri biz de başkalarına karşı yapıyoruz. Ancak medya kitlelere ulaştığı için (mass media) çok daha etkili olmaktadır. Aslında en tehlikeli olanlar da kültürel etkinlikler (filmler, diziler, romanlar gibi) yoluyla bilinçaltına işlenen mesajlardır.
KİŞİLİK DEĞİŞİMİ BAĞLAMINDA ROMANDAKİ SORULAR
- Stiller iddia ettiği gibi değişmiş midir?
- Diğerlerinin gördüğü gibi aynı mı kalmıştır?
- Diğerleri değişmez katı yargılarının esiri midir?
- Stiller’in hep sözünü ettiği değişiklik sadece onun hayalinde olan bir değişim midir?
Frisch’in yanıtı
“Karşımızdaki kimseler değişmemizi arzu etseler bile, hakkımızdaki eski yargılarını en son olarak değiştirirler ve onların yargılarındaki bu katılık bizim de katılaşmamıza sebep olur dolayısıyla değişmemizi engeller” (Günlükler 1946-49)
SON SÖZ (ORHAN TUNCAY)
Okuyanlar okumayanlara okuduklarını anlatsın!
Orhan TUNCAY
0 Yorum