Yazarın Adı: Sabahattin Ali
Kitabın incelenme sebebi: Sabahattin Ali’nin Değirmen adlı öykü kitabını inceleme sebebim, yıllar sonra değerini anladığımız Türk edebiyatının büyük yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin kalemini bir de öykü türünde tanıma isteğimdi. “Kürk Mantolu Madonna” adlı şaheseri ile yıllar sonra herkes tarafından adından söz edilen bu yazara, en azından hak ettiği saygıyı biraz olsun kendi açımdan verebilmekti.
Kitabın Konusu: Bu kitap, her ne kadar öykü kitabı olsa da içinde 16 farklı öykü barından bir kitap. Her bir hikâyesinin konusu farklı olsa da ortak olan konu, hepsinin müthiş bir kalemle ele alınmış olmaları. Sabahattin Ali, kimi öyküsünde bir dilencinin sevdiği için ne kadar ileri gidebileceğinden bahsederken, bir öyküsünde de devletin ileri gelenlerinin hiçbir taşa elinin altını sokmaması ve halka tepeden nasıl baktığını gözler önümüze sermiştir.
Kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemi: Değirmen adlı kitabın kendi alanı içindeki yeri ve önemine gelecek olursam, türü öykü olduğu için ve Sabahattin Ali’nin kaleminden çıktığı için dönemin aşkını da haksızlığını da çok güzel yansıttığı için o dönemki hayat koşullarını anlatmada önemli bir eser olduğunu düşünüyorum.
Yazarın Hayatı ve Eserleri: Ülkemizin önemli yazarlarından
ve şairlerinden olan Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Kırklareli’de doğdu.
İstanbul’daki Muallim Mektebi’nde aldığı nitelikli eğitim sayesinde Yozgat’ta
öğretmenlik yapmaya başladı. Birkaç yıl sonra Milli Eğitim Bakanlığı tarafından
yabancı dil eğitimi alması amacıyla yurtdışına gönderilen isimler arasındaydı.
1928-1930 yılları arasında yabancı dil eğitimini Almanya’daki bir dil
fakültesinde aldı. Burada Ivan Turgenyev, Edgar Allan Poe, Thomas Mann gibi
yazarların eserleriyle tanıştı. Sabahattin Ali’nin bu yazarlardan etkilendiği
görülmektedir. Türk Ulusu’na hakaret eden koyu milliyetçi bir Alman gencini
tartakladığı gerekçesiyle Almanya’daki eğitimi sonlandırıldı ve Türkiye’ye
gönderildi. Bazı kaynaklar, Ali’nin Türkiye’ye dönüşünün sebeplerini başka
nedenlere bağlamaktadır. Türkiye’ye döndükten sonra önce Bursa’da öğretmenlik
yaptı; ardından Aydın’da bulunan bir okulda Almanca öğretmeni olarak çalıştı.
Ali, Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle ve çeşitli politik suçlamalar
nedeniyle tutuklandı ve Sabahattin Ali’nin yaşam öyküsündeki yeri iyi bilinen
Sinop Cezaevi’ne gönderildi. Suçlamaların yersiz olduğunu kanıtlarcasına
Atatürk’e ithaf ettiği Benim Aşkım adlı şiirini ve başka bir amaçla da Esirler
adlı tiyatro oyununu yazdı. Ayrıca ülkemizde çok sevilen şarkı “Aldırma Gönül”ü
de Sinop Cezaevi’nde geçirdiği günlerde yazdı. Eşi Aliye Hanım’la 1935 yılında
evlendi. Bu evlilikten Filiz Ali adında bir çocukları oldu. Filiz Ali 5
yaşındayken yazdığı, en iyi bilinen Sabahattin Ali kitaplarından olan Kuyucaklı
Yusuf romanı büyük tartışmalara yol açtı. Hatta Hüseyin Nihal Atsız, bu romana
karşılık olarak İçimizdeki Şeytanlar adında bir eser yazmıştı. Sabahattin Ali,
birçok kez askere alınmıştı. Askere alınma sebeplerinden biri II. Dünya Savaşı
seferberliğiydi ve ülkemizde hâlen çok satan Kürk Mantolu Madonna adlı meşhur
eserini bu yıllarda askerdeyken yazdı. İlerleyen
yıllarda İstanbul’a gelen yazar, arkadaşı önemli güldürü yazarımız Aziz
Nesin’le beraber Marko Paşa adındaki mizah dergisini çıkardı. Dergi zamanla
siyasî hicivci bir hal alınca Sabahattin Ali’nin hakkında birtakım davalar
açıldı ve yeniden tutuklandı.
Sabahattin Ali, son yıllarında ekonomik bunalım
yaşıyordu ve tanıdıklarının yardımıyla bir kamyon edinerek nakliyecilik yapmaya
başladı. Ayrıca o dönemde Türkiye’den ayrılmak istiyordu ve yakınlarına
Avrupa’ya gitmek istediğinden bahsediyordu. Pasaport sahibi olamayan Sabahattin
Ali, yasa dışı yollarla ülkeden kaçmaya çalıştı; fakat sebebi hâlen netlik
kazanmayan bir nedenden ötürü 1948 yılında hayatını kaybetti ya da öldürüldü.
Romanlar: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna
Öyküler: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk
Deneme: Çakıcı’nın ilk Kurşunu,
Şiirler: Dağlar ve Rüzgâr, Öteki Şiirler
Oyunlar: Esirler
Mektup: Canım Aliye, Ruhum Filiz
Kaynak: https://www.dr.com.tr/Yazar/sabahattin-ali/s=253771
Kitabın Özeti: Daha önce de belirttiğim üzere kitapta 16 farklı öykü var ancak bu öykülerin hepsi aslında bir yaşam dersi de barındırıyor kendi içinde. Kitap ismini aldığı “Değirmen” adlı öyküsüyle başlıyor. 16 farklı hikâyenin özeti anlatılamasa da aralarından çok beğendiğim Değirmen’in öyküsünü özet şeklinde anlatmaya çalışayım: Bir çingene kafilesinin barınacak yer gezmesi sebebiyle bir değirmenin de bulunduğu alana yerleşmesiyle başlıyor aslında hikayemiz. Kafilede sözü dinlenilen bir dilencinin ağzından duyduğumuz bu hikâyede, bir aşkın ne kadar can yakıcı ve can yakılmadan da sevginin gerçek kudretine, özüne ulaşılamayacağı resmedilmiş. Sözü dinlenilen dilencinin kafilesinde yakışıklı bir dilenci, daha önce gönlünü hiç kimseye kaptırmamış olsa da kamplarını kurdukları yerin yanında bulunan değirmenin sahibinin kızına âşık olur. Kız da her ne kadar gönlünü bu dilenciye kaptırmış olsa da “bir engel” aşklarının ortasına bir hudut çizmektedir. Kızın bir kolu yoktur. Oğlan için her ne kadar bu durum bir sorun teşkil etmese de kız kendisini aciz hisseder ve ileride çıkacak bir kavgada oğlan sessiz kalırsa ona acıdığından ya da kızdığında birlikte olduğuna pişman olduğundan kızacağı düşüncesi ile her ne kadar yüreği yansa da kıza buradan gitmesini söyler. Sözü geçen dilenci bu durumu öğrendiğinde kahramanımıza diyecek pek bir şey bulamaz. Bir gün değirmen de kahraman dilencimiz müzik hünerini gösterirken içli içli çalar ve sonra bir anda kolunu değirmene atar ve işte şimdi eşitlenirler. Aslında Sabahattin Ali bu duygu yüklü hikayeyle aşkın hiç de kolay olmadığını, dilde tütenin gönülde bitmesiyle aşkın var olacağını bizlere hatırlatmaktadır. Aşk böyledir işte…
Kitabın bölümlerinde işlenen konular: Yukarıda da belirttiğim üzere ilk hikâye bizi aşkla karşılamasına rağmen günlük hayatın içinden Sabahattin Ali estetiğiyle harmanlanmış türlü türlü hikayeler bizi beklemekte. Zaten kitabın ilk kapağında da belirtildiği üzere Sabahattin Ali gördüğü rahatsızlıkları, adaletsizlikleri kitaplarına yansıtmış bir yazardır ve bu kitapta da hayatında gördüğü, içini acıtan konuları kalemiyle bütünleştirmiştir.
Kitabın hedef kitlesi: Değirmen adlı hikâye kitabının hedef kitlesi; bütün insanlık diyebilirim rahatlıkla. Çünkü herhangi bir yerde Sabahattin Ali varsa orada hayatın dramını, eleştirisini her insanın da tattığı estetikle en derinden bulabilirsiniz.Derdiniz mi var? Biraz daha dert dinlemek isterseniz ve derdinizin aslında dert olmadığını da öğrenmek isterseniz, buyurun Sabahattin Ali sizi bekliyor…
Kitapta kullanılan dil: Cumhuriyet döneminin en önemli yazarlarından olan Sabahattin Ali’nin ne kadar büyük bir yazar olduğunu, daha önce duymadığım, kullanmadığım kelimeleri yüzüme çarptığı anda anladım. Kitapta bilmediğiniz kelimelerin altta tanımı olacağı için endişelenmenizi gerektirecek pek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki de bu, kelime darağacınızla yüzde yüz ilişkili. Mesela ben biraz cahil kaldığım için, bazı kelimeleri okurken internetten sözlüğe de bakarak cahilliğimi bir nebze de olsa bastırmaya çalıştım. Ama mesele, tabi ki de süslü kelimeleri kullanıp anlamsızlığa yol açmak değil; aksine o konunun bütünlüğüne yakışacak kelimelerinin serpiştirilmesidir. Bu mesele de Sabahattin Ali’nin meselesi olduğu için bize sadece kullanılan dile bakıp hayran olmak ve alkışlamak düşüyor. Bu sebepten bahisle her ne kadar bilmediğiniz kelimeleri görseniz de bu hikâyenin anlamını değiştirecek kadar yoğun bir durum oluşturmuyor.
Kitap Dış Kapak Tasarımı: Kitap dış kapak tasarımına gelecek olursam; değirmen resminin kitap kapağında yerini alması, arka sayfa da ise kitabın çok kısa bir anlatım ile okuyucuya sunulması keyif verici diyebilirim. Tabi ki karbon kitaplar yayınevinin çıkardığı cep boy kitabı ile daha şık olduğunu ve her yerde okuyabilmeniz hususunda gayet elverişli bir kitap oluşturulduğunu söyleyebilirim.
0 Yorum