Sobanın üzerinde suyu kaynayan çaydanlık en sonunda firar etmiş ve sobanın üzerine dökülmeye başlamıştı cızırtıları dindirmek için çaydanlığın üzerindeki demliği biraz eğdim ve suyun sobanın üzerine dökülmesini engelledim. Koltuğa oturduğumda parıldayan demlik ile bakıştım yansımama uzunca baktım. Günlerdir uykusuz kaldığım için gözlerimin altı morarmış ve şişmişti. Saçlarım delice bir topuz halinde halim perişan görünüyordu. Ne zaman, nasıl bu hale gelmiştim ben? Hepsi onun yüzündendi o hayatıma girdi gireli ne halde olduğum belli değildi, şimdi çıktı gene belli değil.
Göğün nefesini kesen yağmur bu seferde benim nefesimi kesmeye çalışıyordu. Demliğin içerisinde kaynayan çay gibiydim. Kaynıyor, fokurduyordum ama bana dokunmayananın canını yakmıyordum. Hani kaynar çaya dokunursunda yanarsın ve onun acısını bir kaç gün atamazsın üzerinden ya bende bana dokunmayanı yakmıyordum. Ama gel gör ki herkes eteklerime dolanıyor ve beni yerle bir etmeye çalışıyorlardı ama hiçbiri umurumda değildi beni sadece yaralayan o olmuştu. Ona duyduğum güveni, aşkı, sevgiyi yerle bir etmişti. Ne olurdu ki bu çaydanlık gibi bir bütün olsaydık…
Bir çayın içerinde ben suyu o da demi olsaydı, o çay kaşığı ben de şekeri olsaydım. Bunlar birbiri olmadan yapamaz keşke biz de birbirimiz yokken olamasaydık.
Büşra DEMİR
Karşılıklı çay keyfi yapmak istiyoruz başlangıçta, birlikte demlenmelerimiz çaydan kahve keyfine teri ediyor telvenin acılığını uzun yıllara yormak istercesine. Bardaktaki parmak izlerimizi fincandaki dudak izine çevirmek istiyoruz. Ama dışarıdaki yağmur dindiğinde bahçede semaver olduğunu hatırlıyoruz. Kendimize acı vermek dediniz ya, acı değil uykusuzluğa sebep oluyor bazen… Kaleminize, yüreğinize sağlık, çok güzel, aldı götürdü beni…