
Hep kırık camlardan kaçarken daha büyük kesikler yiyorum. Bitmeye yüz tutmuş bir sigaranın son külleri gibi hissediyorum bazen, o kadar yanlış ve hatalı. Bir kül tablası gelip düzeltir diye bekliyorum anlayacağın. Sorunlar dağ gibi geliyor. Hangi dağ diye sorarsan, Şair Bozması’nın dağı tabi. Öyle bir dağ ki aşmak için bir Simyacının kararlılığına ihtiyacım var. Peki ya korku? Sana bir şey diyeyim mi, çok korkuyorum hata yapmaktan, pişman olmaktan. Belki de yüz kere her şeyi düşünmemin sebebi bile bu. En basit şey bile o dağ olup bitiveriyor karşıma. Güçlü olmam lazım derken yarım kalan şiirler gibi bir eksiklik hissediyorum. Meydan okurken bile hecesi yarım, sözcükleri yarım kalıyor mücadelemin. Hani diyorum ya: İnsanlarla uğraşmayı sevmiyorum.” diye. Aslında kendimle uğraşmayı sevmiyorum. Çünkü sürekli kendimle konuşuyorum, olayların en kötüsüyle konuşuyor, kavga ediyorum. Ben kendimle kavga etmekten yoruldum aslında. İnsanlar bahanesi bu işin. Bir köpeğin gözlerine bakmak kadar kolay olsa keşke kendimle mücadelem. Şu mataram keşke bu kadar tuzlu olmasa. “İsyan edip duracağına, bıraksana düşünmeyi!” diyorsundur belki de şimdi içinden. E sende haklısın. Ama herkesin bir mürekkebi var şiir yazacağı. Mesela benim şiirimin saçları kıvırcık, gözleri nokta, kaşları virgül, adı Rumeysa, konuysa aşktan da öte. Elhamdülillah.
Batuhan ULAŞ
0 Yorum