
Yokluğunun 38.günü. Yine aldığın hırkayı sırtıma hükümlü gibi zorla giydim. Üşütmem yine, aklın bende kalmasın. Zorla dediysem de öyle bakma. Gönlünün hükümlüsü olmuşum; var mıdır bundan güzel mahpus? Celladına gülümseyenler gibi ben de gardiyanıma gülümsüyorum. Son şiirlerimi yazar gibi. Anlayacağın Azrail’i davet ediyorum. Sen çıkıp gittiğinden beri ev derli toplu; merak etme. Yani son bıraktığın gibi. Biliyor musun en çok kahve içtiğimiz günleri özlüyorum. Sade isterdim de unutur şekerli yapardın. Şekeri sevmesem de en tatlı kelimeleri duyardım gönlünden. Bu arada ellerimi sorarsan artık kanamıyorlar. Seni bıraktığımdan beri her şeyi, kendimi de bıraktım. Dedim ya, artık dizeler Azrail’e yazılıyor canımı çabuk alsın diye. Zaten yokluk kıyısında gezerken sen de yoksan bırak, ben de yok olayım. Geleyim de yanına bir de İstanbul’a seninle gökyüzünden bakalım. Pardon ya; yine mi şiire kaçtım? Tıpkı senin bu evden kaçtığın gibi mi oldu? O zaman Azrail’e değil de sana kalsın bu dizeler de. Ne de olsa iki fincan kahve de buluşamayacaksak bari iki kafiye de muhabbet edelim.
Kalemimle tek ortak noktam
İkimizin de tükenmiş olması
Silemiyorsun ki hayat defterinden
Çizdiğin çöp adam misali hataları
Bak, yine kanıyor ellerim
Demek ki yine bağımlısı olmuşum
Sonu olan mısraların
Vademi doldururken her nefesimde
Senin kokunu yayan yel değirmenleriyle savaşıyorum
İlk dönüşünde gül
İkinci dönüşünde menekşe
Üçüncü dönüşünde mezarının başındaki zakkum…
Hoşça Kal…
0 Yorum