Ninni Zamanı


Geç kaldık be gülüm, çok uyuduğumuz için geç kalktık ve çok geç kaldık. Kafamızı nereye çevirsek çok geç kaldığımızı görüyoruz.

Yapmamız gereken o kadar çok şeyi yapmamışız ki! Ne yapmışız, nasıl geçirmişiz o kadar zamanı, dile kolay on yıllar geçirdik. Yerimizde de sayamadık, geri gerilere kaydık, çok geç kaldık.

Yarış başlamış ta biz mışıl mışıl uyumuşuz.

Hani uyku her şeyin ilacıydı?

Hani zaman geçince unutulurdu?

Kitap okumamız da işe yaramıyor artık, kütüphaneler dolusu kitap okusak ne yazar? Bir çember üzerinde dönüp dolaşıyoruz, her yazar aynı şeyden bahsediyor, hepsi çok geç kaldığımızdan dem vuruyor. İşlerin şimdiye kadar nasıl yanlış anlaşıldığından, yanlış yapıldığından bahsediyor, şöyle elimizden kolumuzdan sımsıkı tutacak, halimizi çok iyi anlayacak birisi de çıkmadı karşımıza. Yazarlar da ya çok geç kaldılar, ya da tavşan gibi zıpladılar, uçtular gittiler. Kim ne diyor anlayamıyoruz artık, o kadar karıştı ki her şey…

Kitap çöplüğüne, cümleler çöplüğüne döndü zihnimiz. Hani çöp evler vardır ya, her bulduğunu saklayan, bir gün işe yarar diye düşünüp evinin en güzel yerinde saklayan. Topladıkça toplayan, biriktirdikçe biriktiren…

İşte bizimkisi de çöp beyin oldu artık, nefes alamıyoruz, her tarafta ayrı bir çöp fikir. Çöp adamlar ile öğrendik resim yapmayı, bir çöptür gidiyoruz bu yaşımızda bile. Çöpçü olmuşuz da haberimiz yok. Bu daracık zihnimizde daha fazla çöp fikirlere yer kalmadı, belediye görevlilerini çağırmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Elveda bütün kitaplar, elveda ne bulursak okuyalım dediğimiz yazarlar, elveda sizlere. Artık çöp zihinlerden, bulantılardan, karışıklıklardan kurtulmak mecburiyetindeyiz. Hepimiz de ne kadar seviyoruz geleni gideni okumayı, zihnimizde ağırlamayı. Misafirperver milletiz canım.

Nefes alabiliyor musunuz? Kurtulabildiniz mi dış çöp adamlardan? Kendi tuvaliniz üzerinizde post modern sanat eserleri yapmanın zamanı gelmedi mi? Eve iyi bir badana boya gerekiyor, zihnimizi, ruhumuzu açacak renkleri serbestçe seçmeniz gerekiyor, bunun için de önce o küçük tuvalde renk denemeleri yapalım. Bakalım içimizdeki sessizlik, dinginlik, huzur ve ruhsal sağlığımız hangi renklere hoş geldin diyecek?

Sizin renginiz hangisi? Ben salonu şöyle masmaviye boyamak istiyorum, okyanuslar kadar mavi, iç denizlerimdeki dingin sular kadar mavi, arada çıkacak küçük dalgalanmalardaki beyaz köpük renklerini de unutmayacağım, bembeyaz olacak kartonpiyerlerim. Yatak odam yemyeşil olacak, doğanın içindeymiş gibi, ağaçların arasına hamak kurmuşum, yanımda cır cır böcekleri, huzur içinde, ferah içinde, mutlu. Ateş böceklerimin renkleri kıpkırmızı kartonpiyerler arada çarpacak gözüme, tüm uykusuzluğumu alabilecek. Çalışma odam komple toprak rengi olacak, her tarafı ama. Zihnimin madenlerinden yavaş yavaş çıkaracağım bu güzel satırları, toprak ve maden. Kimi zaman bir çakıl taşı, kimi zaman nadir bulunan bir safir taşı. Koridorlarım pespembe olacak, pembe yolculuklara çıkacağım odadan odaya geçerken, arada duvarlara dokunacağım, parmak izlerim yavaş yavaş belirecek koridorlarda, bu pembe yollardan geçtiğimi kazıyacağım duvarlara. Mutfak ten rengi olacak, vücudumun rengi, ne yersem içersem orada vücudumla birleşecek, sağlık içinde bana gelecek, benim mutfağım, benim rengimde olacak. Banyo ne renk olacak acaba diye mi düşündünüz? Hayır o tahmin ettiğiniz renkten olmayacak. 🙂 Banyom tırnak uçlarım gibi bembeyaz olacak. Her şey bembeyaz. Tırnak uçlarımdan süzülüp akacak tüm negatif enerjilerim, suyla birlikte akıp gidecekler, elveda diyecekler bana, benim beyaz sarayım olacak banyom, sırça köşkler, mermer saraylar da neymiş, üç metrekare de beden, zihin ve moral detoksları yapacağım o güzel banyomda.

İşte hepimizin yeşil panjurlu güzel evi bunun gibi bir şey olacak değil mi? Kimine göre bir saray, kimine göre bir küçük kulübe. Kimi boğaz kenarında bir yalı, kimi dağ başında minik bir yerleşke. Kim nerede mutlu olacaksa, ne kaldı ki zaten bu kısacık ömürde. Çok da geç kalmıştık zaten. Erken kalkmanın verdiği geç kalmışlık hissi de değil bizimkisi. Şimdi biz ne yapacağız, şimdi ben ne yapacağım mı diyorsunuz?

Nuh’un Gemisi inşa edilmeye başlanmış. Duymuş muydunuz? O çöp evlerinizde güzel bir temizlik ve tadilat zamanı geldi. Hadi bakalım, bu güzel havalarda daha kolay olur. Yardım da alacaksınız belediyeden. Ama sakın boyacıyı kendi başına bırakmayın, dibinden ayrılmayın sakın, tam istediğiniz gibi boyattırın, hatta becerebiliyorsanız kendiniz boyayın, parmaklarınızın izi çıksın duvarlarınızda, her yerde kendi el emeğiniz olsun, kendi teriniz damlasın boya kovasına, sonra da hoop duvarlara. Fırça çekmek güzel oluyor değil mi? İnsanı rahatlatıyor. Duvarlarda iziniz kalıyor, siz, fırçanız ve duvarlar…

O kadar çok karışmışız ki, boşalt boşalt bitmiyor. Ne yapmışız böyle ya? Çöp zihin, çöp beyin, çöp adamlar olmuşuz. Kendimizden başka her şey sığıyor artık bu çöp evimize. Kendimiz sığacak artık, bak iki kamyon göndermişler, hadi salla bakalım balkondan, camdan aşağıya. Güle güle Ahmet, güle güle Ayşe. Zamanında kaç kere okudum sizleri, kafamı, beynimi, ruhumu patlattım ne demek istiyorsunuz diye. Artık güle güle, direkt çöpe ama, direkt çöpe, geri dönüşmemelisiniz siz. Yeter bunca yıldır bu memleketi çok geç kaldıran sizler geri dönüştürülmemelisiniz. Yakmayacağız sizleri, ama öyle bir yere atılacaksınız ki, hepiniz bir yerde, birbirinize bakar durursunuz artık.

Artık bizlerin kendi kitabımızı yazmamızın zamanı geldi. Çok geç kaldık, eli iki kalem tutan, haddinden fazla değer verdiğimiz şu çöp kamyonundaki kitaplar yüzünden, iyice bulandırdılar bizi. Hareket edemez hale getirdiler, kendi evimizi, zihnimizi bile bile çöplüğe çevirdik aşırı misafirperverliğimiz ile.

Hâlbuki böyle mi yapmıştı bizim Osman dedemiz? Gerekli gereksiz ne varsa doldurmamıştı zihnine, kendisi almıştı eline kalemi, yazmıştı kendi destanını. O zamanlar kılıç kalemden keskindi belki, şimdi de öyle değil mi, kalem de, kılıç ta keskin olamıyor belki atom bombasından, varsın olmasın. Onlar atomu icat ettiler, bizim yerimiz dardı onun için bir şeyler icat edemedik, önce bir ferahlayalım şöyle, bak gör o zaman, artık banyo da mı gelir aklımıza yoksa koridorda kaçarken mi?

Evet evet çok geç kaldık, kendimize bakmaya çok geç kaldık. Yıllardır çöp çöp çöp. Bitti artık değil mi? Sen de aynı fikirde misin? Yeter be ya! Hani ormanlar kalem, okyanuslar mürekkep olsa bu çer çöp yazmakla bitmez, bizim zihnimiz evren kâinat değil ki kardeşim, o kadar çer çöpü okuyalım ve anlayalım. Hem zamanımız da az kaldı. Oh be. Dünya varmış, şöyle rahat bir nefes alamayalı ne kadar zaman geçmiş, bir ömür geçmiş ya. Bir milletin ömrü geçmiş gitmiş de haberimiz yok.

Hemen yeni bir nüfus sayımı yapmalıyız. Kaç tane kalem üreteceğiz, kaç tane fırça, kaç kutu boya. Yediden yetmişe mucizeler yaratacak bu sağlam yürekler. Bu güzel zihinler, bu asil ruhlar, bu şanslı kardeşlerimiz. Hepimiz birlikte rengârenk edeceğiz vatanımızı. Hep beraber, huzur, mutluluk ve güven içerisinde. Artık çok geç kalmadığımızı anlayarak, artık ne kadar da erken uyanmışız aferin bize diyerek. Mutlu ve ferah, nefes ala ala, ter akıta akıta, ellerimiz kenetli, ruhlarımız kenetli, zihinlerimiz kenetli. Kim uyutabilir atık bizi?

Ninni zamanı çoktan geçti. En derin uykularımızdan kalkıyoruz artık, uyuşukluklar, uyku sersemlikleri olmayacak, her dibe vuruş yeni bir uyanıştır aslında. İyi ki kilo almışız bu aralar, iyi ki çöp eve döndürmüşüz kendimizi, yoksa nasıl dibe vuracaktık. Nasıl uykudan uyanacaktık. Azıcık daha kaldı gayret.

Hiç bir zorluk dışarıdan yüklenen fikirler ile aşılamaz, bireyler kendi kendilerini tedavi edebilir ancak. Bu milletler için de geçerlidir. Birlikten her zaman kuvvet doğmuştur. Hep birlikte uyanan milletler güzel günleri beraber yaşarlar. Aksi takdirde gecenin efkârında uyumaya devam ederler…

O kadar da geç sayılmaz değil mi?


Like it? Share with your friends!

Ahmet Gencal
İngilizce öğretmeni. Psikolojik denemeler ve öyküler ustası. Zamanla tıpkı bir çaykara gibi arıtılıp gün yüzüne çıkan damıtılmış yaşanmışlıklarını eserlerinde kullanıyor.

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir