Bir fotoğraf düşünün, deklanşöre dokunduğunuz an kadar şans değil mi anı kalma ihtimalimiz? Bir yaşam düşünün ki anlar ve anılar topluluğu. Her dakikayı bir fotoğraf olarak tasvir edecek olursak, hangi kareye denk gelineceği tamamen fotoğrafa can verenin elinde. Yaşamın her anı bir fotoğraf ise geçen zamanla beraber ona anı diyecek olan yine bizler değil miyiz? Hangisini kafamıza kazımak isteyip, hangisini boşver torbasına atmak istediğimiz de bizim elimizde. Zihin her gün yaklaşık altmış bin düşünce ile boğuşurken, hangisi hatırımızda kalabiliyor ki acaba? Bunların sadece on bini geleceğe aitken, ne kadar çok geçmiş ile meşgul olduğumuz kafamızdaki serginin kanıtı.
Kendi kendime bir oyun oynuyorum bazen. Kelimeleri renklendirme oyunu. Aklıma gelen ilk kelimenin bana neler çağrıştırdığını düşünüyor ve rengini bulmaya çalışıyorum. Geçmiş; kalabalıklar ve gri. Şimdi; ağır çekim ve renk yok, şeffaf. Eski; çocukluğuma ait ne varsa, gökkuşağı rengi. Gelecek; renkler bir bir ayrılıyor birbirinden, gökkuşağı dağılıyor olduğu yerden. Geriye sadece içimdeki çocuğu betimleyen pembe, ona çok yakışan eflatun ve birde paklığın temsili beyaz kalıyor. Yorgun muyum neyim diyorum kendi kendime. Nerde kaldı ki benim renklerim. Niye geleceğimi ele geçiriyor her defasında en sevdiklerim? Renkleri zihnimize düşüncelerimizle yerleştiren bizleriz. Bizleriz kafamızın içindeki portreleri, renk skalamızdaki sınırlı ve kendi istediğimiz renkler ile boyamaya çalışan. Ruh hali ile örüntülü tercihler. Fırçanın ucu ile nazikçe, bir sonraki sayfaya da kalacak şekilde dağıtmalı adilce. Düne ne kadarsa bugüne de o kadar işte. Yaşam da böyle işte! Kucaklanmayı bilmeyene kollarını açmak gibi renkten anlamayana içindeki eşsiz gökkuşağını sunmak. Cömertçe dağıttığın renklerinin her bedene aynı zarafet ile yakışmadığını fark etmek ve çoktan kendine az kalmış olması gibi. Hakkıyla vermeyi bilmediğinden, evvelce olana, şimdi aç kalmak gibi.
Geçmiş, gelecek, yeni, eski değil ki olay. O zamanlar yaşadıklarında değil onları hissettiğin renklere boyayan. Bizler adil dağıtmıyoruz renklerimizi yaşamımıza. Bizler adil sevmiyoruz yaşamımıza denk gelenleri, hak ediyor ya da etmiyor diye. Kepçeyle verirsen tüm sevgini, kaşıkla bile geri alamazsın bir zamanlar dağıttığın o gökkuşağının renklerini. En kıymetli renk sevgidir ve henüz hangi renk olduğu belli değil. Bana göre pembe, sana göre yeşil, ona göre mavi. Kısacası senin görmek istediğin renkte, yüreğinle görebildiğin her şey sevebilme gücünün renginde. Şimdi yeniden dokunmalı deklanşöre daha güzel renkler yakalamak adına. Bakın şimdi geldi aklıma, “umut” ne renkti?
Platonun mağara alegorisinden başlayan serüven hep ışık üzerinedir,, aydınlanmak üzerinedir. Ne güzel düşmüş kelimelerinizin üzerine ışık , herkesi kendi objektifiyle baş başa bırakarak. Kaleminize sağlık. Sevgiler…
Hayatın zorunlu koşturmacası içerisinde , gölgelere teslim birer beden taşıyoruz herbirimiz. Platonun yarattığı serüven ile bağdaştıracak olursak ; herkes görebildiğine inanmış durumda , sadece derine inecek cesareti olanlar derinliğin farkında … Kendimce betimlemeye çalıştım bendeki renklerin, yine bendeki klavuzdaki yerlerini. Yorumunuz ve beğeniniz için çok teşekkür ederim Gülgün hanım. Sevgiler …
Kelimeleri renklendirme oyunu … çok sevdim bunu 👍💚💛💙❤ keyifle okudum tebrikler 🌹 unutmadan umudun rengini sordunuz ya
.. benim için bebe mavisi 😊
Beğenmenize sevindim. Mavi huzurun rengi. Gökler , denizler belkide bu yüzden dinlendirir .Renkli yarınlar dilerim, mavi tadında. Sevgiler 🌸