Göğe Vurgun Bir Ölümlü


Benim Hikâyem:

“Kendini bize tanıtır mısın? ” Dedi Marslı bir uçak pilotu.  

-Tanıtırım elbette, tanıtırım da…

-E, öyleyse buyurun.

-Peki, o halde. Ben sonbaharın ılık havasını seven, turuncu yapraklarına vurulan biriyim. Vanilyalı dondurma sevmem mesela. Karanlıktan korkarım. Kelebeklere,  kuşlara en çok da zümrüdü anka kuşlarına hayranım. Papatyaların zarifliğine âşık,  güllerin dikeninde yaşayan biriyim. Özgürlükte kendini bulmuş bir mahlûkatım ben. Yazmayı delicesine seven, kitaplarda hayat bulan biriyim. Müzikteki duyguyu hissetmeyi çok severim. Belki sizin gezegeninizden değilim ama sizle aynı olduğum için bu uzay gemisindeyim. Bizler aynı durakta ineceğiz ama farklı hayallerle Farklı olmak için, iz bırakmak için yaşıyorum.  Belki 13 yaşında bir kızım ama bir Marslı, bir Satürnlü ve bir Jüpiterli ile yolculuk yapıyorum.  Şiirleri severim ben en fazla da duygusal olanları. Bilim kurgu filmlerindeki insanlar olmak isterim hep.  İşte ben buyum, hikâyem bu. Adımı soran olursa da “Göğe Vurgun Bir Ölümlü” dersiniz. 

Kimsede ses soluk yoktu. O farklıydı evet, o göğe vurgun bir ölümlüydü.  Ama gemideki üç kişi onu sevmişlerdi.  Çünkü gökyüzüne vurgun kızımız bu hikâyenin ta kendisiydi. 10 dakika geçti ve atlayıverdi,  Satürnlü:

-Biraz daha anlatır mısın?

Elbette, o halde buraya neden gelmek istediğimi anlatayım.  İnsanları seviyorum evet, ama bu dünyada kalmak için bir sebep değildi. Gözlerini kin, kalplerini kibir, beyinlerini hırs bürümüş bir grup embesildi onlar benim için. Tabii ki aralarında iyi olanlar vardı.  Mesela birinin canı yandığında diğerinin içi paramparça olanlar, haksızlığa,  zorbalığa rest çekenler ve en önemlisi vicdan sahibi olanlar. O zaman ben neden buradayım?  İşte her şey bize çocukken anlatılan masallar gibi mutlu son ile bitmiyor. İyiler kazanıp,  kötüler cezasını çekmiyor. İyiler kaybedip, kötüler dünyanın yegâne sahibi oluyorlar. En kötüsü de ne biliyor musunuz? O iyi insanlar birer birer gidiyorlar,  bir kuş misali. Sohbet gırla gitti, hepsi yeni düşlere kucak açıp uyudu.  Aynı yıldızın altında farklı hayallerle ama aynı umutlarla uyudular. Hepsi gezegenlerindeki farklı bakışlardı. Ertesi gün oldu, göğe vurgunumuz Küçük Prens’in yanına geldi.  “Büyükleri nasıl iyileştirebiliriz? ” diye sordu.  Küçük Prens cevaben: “Çocukluğunu kaybetmiş birini iyileştiremezsin. ” dedi.

Göğe Vurgun Bir Ölümlü

Burada hikâyemiz sona eriyor. Her hikâyedeki gibi umutla ama olmazlarla… Kendimi böyle tanıtmak istedim. Ben Elif Akay. 8. Sınıfa geçtim.  Bu süreçte de ne düşündüğümü, nasıl biri olduğumu böyle anlatmak istedim. Hikâyedeki göğe vurgun benim, sonbahara âşık olan da, dünyaya umutla iyilik aşılamak isteyen de benim.

Hikâye yarım kalıyor bunun amacı kızın dedikleri sorunlar,  seçimler herkesi sembolize ediyor. Ama bunun sonunda ne olacağına biz karar veriyoruz.  Umarım herkesin hikâyesi yazmaya değer sonlarla biter. Hikâyelerin başı hep bilinir, tanıdık olur. Tolstoy’ un da ifade ettiği gibi aslında. “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar,  ya da şehre bir yabancı gelir .” Küçük Prens ile yeni bir yolculuğa mı yoksa o gezegene yeni bir insan mı geleceğine biz karar veririz. Neticede bizler gökyüzünü her haliyle seven göğe vurgunlarız. Umutla gökyüzüne bakın belki göğe vurgunların olduğu uzay gemisi sizi de görür. Kim bilir?

Elif AKAY


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir