Cinayet! Nedir cinayet? Sadece fiziksel bir eylem midir? İnsan hayallerinde de katil olamaz mı? Peki, hayallerinde katil olan gerçekten suçlu mudur sizce? Gelin beraber karar verelim.
Birbirinden bağımsız 3 kadın, adalete göre 3 suçlu, halka göre 3 hor görülmesi gereken varlık, kendilerine göre sadece 3 haklı kadın. Sevda, Melike, Yasemin… Sevda; yetenekli, duygusal, başarılı bir kadındı. Devlet Senfoni Orkestrasında Viyolonsel çalmaktaydı. Sanat’a olan düşkünlüğü sayesinde kendi gibi ince düşünceli biriyle evlendi. Fakat hiçbir şey beklediği gibi gitmedi. Her gece saat 24.00 de bu ince ruhlu adamın bir canavara dönüşmesine tanık oldu. Bir gece eşi yanında uyurken yastığı alıp onu boğduğunu hayal etti. Onu boğarken onun tüm çektirdiği acılar bir bir akıp gidecekti, biliyordu. Bunun rahatlığıyla o gece uykuya daldı. Ertesi gece saat 24.00 de ki rutin işkenceden sonra yatakta elinde yastık nefes nefese gelecek güzel günleri hayal etmeye başladı. Melike; zeki bir öğretmendi. Öğretmen ruh halinden anlayan bir öğretmen ile evlendi. Eşinin öğretmen olması onu kendince cazip kılsa da tuhaf bir tarafı vardı bu adamın. Kendisini her ortamda gereksiz yere eleştiriyor, küçük düşürüyordu. Melike hep düşünürdü bunu öğretmendi oysaki bu adam bir nevi kişilik mimarıydı nasıl böyle davranabilirdi anlam veremiyordu. Bir Pazar sabahı Melike için yeter artıkların son raddesine geldiği; eşinin ise egosunun tavan yaptığı bir kahvaltı masasında bir anlığına hayal etti. ‘Eşi çay bardağının yarısına geldiğinde vücudu ağırlaştı ve elindeki bardak düştü’. Melike aniden irkildi. Eşi bardağı sertçe masanın üstüne koyduğu anda o da hayali sayesinde birkaç saniyecik de olsa ferahlamıştı tekrar kaosa geri döndü. Sonraki Pazar sabahı aynı kahvaltı masasında Melike heyecanla eşinin çay bardağını kavrayışını izledi ve gelecek güzel günleri hayal etmeye başladı. Yasemin; isminin çağrışımından dolayı mıdır nedir hep çiçeklere düşkünlüğü vardı. Bu yüzden Üniversitede Ekoloji okumayı tercih etti. Ruhunu doğa ile beslemeyi çok seviyordu. Türkiye’de ki gezileri esnasında Egede yaşayan kültürlü bir çiftçiyle tanıştı. Evlendiler. Egenin sıcak havası bu adamın iliklerine kadar işlemiş, sanki kendisinin naifliğiyle bütünleşiyor gibiydi. Fakat tüm olumlu duygular zamanla evliliklerini bir bir terk ediyordu sanki. Eşinin bu sıcakkanlı kişiliği anlaşılan başka kadınlara da öyle geliyordu ki aldatmalar birbirini kovalıyordu. Bu bitmek bilmeyen yalan evliliğinin içinde haftalar aylar geçti. Artık dayanabilecek gücü kalmamıştı. Ne bu adamı istiyordu ne de onunla bir dakika daha zaman geçirmek. Bir akşamüstü güneşin en güzel saatlerinde eşi hayatta tek değer verdiği evlerinin bahçesinde ki günlük işiyle uğraşıyordu. Yasemin o esnada düşüncelere dalmış bir halde onu izliyordu. Bitirebilirdi biliyordu. Sakince hayal etti. ‘o arkası dönük bir şekilde çiçeklerle ilgilenirken bıçağı saplayışını, oracıkta çok sevdiği toprağa gömdüğünü’. Gülümsedi, eşini görebilmesi için açtığı perdeyi tekrar geri kapattı ve şimdiden sabırsızlandı sanki. Birkaç gün sonra eşinin bahçe rutininde evden gelen klasik müzik sesiyle, ilk defa toprağı çiçek veya bitki dışında başka bir şey için kazıyordu. Burnuna mis gibi çiçek kokuları gelirken gelecek güzel günleri hayal etti.
İşte 3 kadın, 3 cinayet, 3 kurban. Hayal ettiklerini yapmasalardı, kurban onlar olmazlar mıydı?
Işın GÜLMEZ
Bu öyküyü her okuyuşumda ayrı bir lezzet alıyorum. Yüreğinize sağlık çok başarılı bir yazı 👍
Çok güzel bir öykü. Karakterler Harika. Başarılarınızın devamı dileğiyle
Teşekkür ederim ☺️
Ellerinize sağlık, günümüz sorunu da bir bakıma bu değinmiş olduğunuz yazı. Merakla yeni yazılarınızı beklemekteyim.