Dünya ve Hayat Felsefesi


Cam duvarlar arasında, camdan işlemeli bir kapı. Uzaktan dev bir kristal gibi parlıyor. İçeride sonsuz çeşidiyle bin bir rengin cenneti…Gezinen kelebekler,  aşkla ötüşen kuşlar, daldan dala atlayan serçeler. Bin bir renk, çeşit ve rayihaları ile, çiçekler sarıyor etrafınızı…

Uzun boylu meyvesiz kavaklar, sallandıkça yapraklarından çıkan şelale sesleri. Rüzgar yapan selviler. İğde çiçeklerinin kokusu, burnunuzun direğini sızlatıyor; O küçücük sarı çiçek nasıl da etkiler insanı ?

Kökleri toprağa sıkıca sarılmış, taşlarla hem hal olmuş asırlık çınarlar; hani ! gölgesi aranan altında geçmiş gelecek muhabbetleri yapılan, çay sohbetlerinin mekanı, zamansız ağaçlar…

Rengarenk çiçekleri giyinen meyve ağaçları, her birinin tadı rayihası farklı…

Göğe doğru baktıran ulu ağaçların arasında, toprağın hemen üzerinde biti veren; fal bakılan papatyalar, kokusuyla cezbeden zambaklar, yaseminler, ilgi ihtimam bekleyen orkideler, çiçeklerin kraliçesi de orada, güneş gibi parlak ve dikkat çekici…

Her rengine ayrı anlam yüklenen destanımsı çiçekler…

Beyaz gül; saflık, iyi niyet, barışmaktır, kavuşmaktır. tadı başkadır… Huzur vericidir…

Sarı gül; Ayrılığı çağrıştırır, istenmeyen acı ve sıkıntı veren. Ona da yer verilmiş bu bahçede…

Pembe gül; sevgi dilidir. Anne, çocuk, arkadaş, dost sevgisi gibi…

Kırmızı gül; aşk demektir. Önce rengiyle cezbeder, nasıl canlı? kendine hayran bırakıcı… Tomurcuk hali gözdedir, yapraklarının tek tek açışı, kadifemsi yapraklar katmer katmer bir birine denk gelmeden ancak iç içe açılır. Gayri ihtiyari koklamak istersin…

Yağmur damlaları kırmızı gülün yumuşak yapraklarında süzülürken pırlanta gibi parlar, aşkın dili de böyle parıltılı, böyle yumuşaktır… Dokunmak istersen itina ile yaklaşır, ustalıkla tutarsan canın yanmadan koklarsın… Mis gibi kokusunu içine çekersin; Hiçbir çiçek böyle kokmaz… kalbine, ruhuna, bedenine işler mutluluğu… O kadar canlıdır ki kıyamazsın , olduğu yerde canlı kalsın istersin, hiç solmadan ilk açtığı gün gibi… Yapraklar dökülmeye başlayınca toplayıp kurutmalı…

Ömrün anıları arasında saklanmalı…

Nadide orkide; Öyle hemen çiçek vermez… Aranan duygular; Başarılar, mutlu anlar, kavuşmalar gibi. Sabırsızlıkla beklenir, her gün kontrol edilir.

Yapraklarının  arasından nazlıca çıkar çiçek fidanı, çiçekleri hevesle sayılır. Rengi önemli değil, orkide çiçeklenmiştir. Etrafında kahve eşliğinde seyredilendir o…

Bu kadar özel çiçeklerin arasında kır çiçekleri, isimleri anılmaz bile. Oysa nasıl unutulabilir. İşte buradalar. Çalılar arasındaki, küçücük mutluluk renkleri, fark edildiğinde içinizi bahar sarar. Bu duyguyu onlar verir ancak. Kırların asil gelinciği; rüzgar belini büker, yapraklarını hemen vermez öyle, iki eğilmeyle. Papatyaların, çalıların arasında, bozkırın gülleridir gelincikler. Narin nazlı, kırmızı, kokusu yok, seyirlik…

Laleler insanı başka zamanlara götürür; Olmayan yitirilmiş diyarlara, ah! ömürlük olsalardı… Doyulmaz seyrine, döker renklerini, seneye görüşmek üzere…

Bahçenin sahibi hiç bir çeşidi unutmamıştır… Bu da var mıydı? Diyorsunuz. Hayranlıkla unuttuğuna hayıflanıyor ziyaretçiler. Her canlının toprağı, iklimi, ihtiyacı, rüzgarı farklı nasılda ahenkle bir aradalar… Eksiği tamamlarcasına…

Bu emanete bakan bahçıvan; Sahip çık bu bahçeye, bakımlarını ihmal etme… Dökülen gazelleri temizle, yorulduğunda en güzel köşede iç kahveni… İklimine, suyuna, güneşine dikkat et; hem kendinin, hem bahçenin en iyi haliyle.

Sonraki ziyaretçilere de böyle canlı kalmalı, bu bahçe. Rüzgar estikçe ıslık çalmalı ağaçlar, uçuşmalı kelebekler, ötüşmeli kuşlar, yıllar yılı cenneti andırmalı bu bahçe…

Rabia İNALTEKİN


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

0 Yorum

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir