İçimdeki Çığlık


Ambulansın sirenleri acı bir şekilde bağırıyordu. Gecenin zifiri karanlığında birkaç kırmızı ışıktan geçtikten sonra hastaneye vardık. Sahne ışıkları gibi parlaktı, gözümü alıyordu, tansiyonum iyi değildi sanırım. Oturduğum ön koltuktan sakince indim. Kocamı ambulanstan hızla çıkardılar, başında bir sürü beyaz gömlekli adamlar vardı. Acil yazan kapıdan giriş yaptılar. Gençten bir çocuk gelip kocam ile ilgili sorular sordu. Tek anlayabildiğim kalp krizi geçirdiğiydi. Yere yığıldığı o anda çok iyi bildiğim o numarayı 112’i aramamayı bile düşünmüştüm, ondan kurtulmak için çok iyi bir fırsattı benim için. Yapamadım, bunca senedir bize bu kadar eziyet eden bu adamdan kurtulma cesaretini gösterememiştim, yardım istemiştim. Az önce gözünüz aydın eşiniz iyi derken genç doktor aslında kahrımdan ölmek istediğimi bilse ne düşünürdü acaba?

Ertesi gün o çok sevdiğim kıymetli kocamı yoğun bakımdan normal odaya aldılar. Oda küçük, temiz, fazlasıyla hastane odası kokuyordu. Koridorda duyduğum seslerden doktorların gelmekte olduğunu anlamış ayağa kalkmıştım. Hasta ise bu sefer verilen ilaçlardan mı dır nedir pek bir sakindi. Yoksa bu kadar saattir etrafı kırıp geçirmemesi bağırmaması çok da görülen bir durum sayılmazdı benim için. Önde hocaları duran grup odaya giriş yaptı. Kafamı bile kaldırmadan bekliyordum kenarda. Sessiz olmaya, sorulmadıkça cevap vermemeye, insan olduğumu hatırlamamaya o kadar alışmıştım ki , neden sonra bana laf atıldığını anlayarak kaldırdım kafamı, hoca elini uzatmıştı: Ben doktor Nedim Sorak diye..Elimi uzatmıştım bir kere, o tanıdık mavi gözler  bana bakıyordu. Bir zamanlar içinde kaybolduğum o gözler beni yirmi yıl öncesine götürmüştü.

Onun ile ilk karşılaştığımızda henüz 15-16 yaşlarındaydım. Ağabeyim Faruk’un okuldan arkadaşı olarak tanımıştım. Kalbimi titreten ilk kişiydi. Ne zaman ismi geçse elim ayağıma dolanır, onun hakkında daha çok bilgi edinebilmek için tüm dikkatimi konuşulanlara verirdim. Güzel ve alımlı bir kızdım, çok da peşimden koşturan vardı ancak benim için onun hareli açık deniz mavisi gözlerinden başka bir şeyin önemi yoktu. Uzun bir süre onun da bana ilgisi olup olmadığını bir türlü anlayamamıştım. Neden sonra bir gün tokalaşırken elimi uzun uzun tuttu. Elimi bıraktığında avucumun içinde ufak bir not kağıdı vardı. Çok heyecanlanmıştım, ne yapacağımı bilmez bir şekilde notu hızla cebime atarak uzaklaştım. Hemen sakin bir yer bulup notu okumalıydım, acaba bu heyecanı yüreğim kaldırabilir miydi? Onunda bana aynı hislerle bağlanmış olması müthiş bir şeydi benim için. Bir süre sonra uzaktan bakışmalar, notlar bize yetmez olmuştu. O günkü şartlarda hele de benim ortamımdaki bir kız için erkek arkadaşı ile buluşabilmek hiç de kolay değildi. Büyük bir gizlilik içerisinde de olsa bunu başarabiliyorduk. Nedim son derece akıllı, çalışkan ve ne istediğini bilen ama en önemlisi müthiş romantik bir aşıktı. O yıllarda  henüz 18 yaşlarındayken bile büyük bir adam gibi bilgili bir çocuktu. Doktor olmak istiyordu. Benim de okulumu en iyi şekilde devam edip kendi ayaklarım üstünde durmam gerektiğini söylerdi. Oysa benim tek ilgim Nedim’ e karşıydı, dersler falan da çok umurumda değildi aslında. Onun Edirne Tıp Fakültesini kazanması ile hayatımızda her şey bir anda değişmeye başladı. Bir gün onun ideallerinin peşinde koşacak kadar başarılı olacağını biliyordum. Ben ise kendim ile ilgili hiç bir hedef belirlememiş bir halde oradan oraya savruluyordum. Derslerime tek çalışma sebebim olan Nedim, benden bu kadar uzakta iken bunu bile başaramıyordum. Onun bana yetersiz hissettiren bu ilgisi bir süre sonra beni tatmin etmemeye başlamıştı. Hayatının önceliği ben olmalıydım, hedefleri değil. Bu arada bendeki fiziksel değişimi etrafımdaki insanlarda farkettiğinden, eve görücüler bile gelmeye başlamıştı. Bu durumdan garip bir tatmin de duymuyor değildim. Çocukça bir kapris ile Nedim’ e son bir mektup yazarak veda etmiştim, o artık sadece okulu ile ilgilenebilirdi.

Aynı günlerde benimle yoğun ilgilenen kuyumcunun oğlu Sadık en gözdemdi. Artık okula gitmem gerekmeyecek, zengin ve rahat bir yaşamım olacaktı. Hani şu ellerin sıcak sudan soğuk suya değmemesi dedikleri gibi. Ailem tereddütte kaldıysa da benim olurum alınınca Sadık ile evlenmemiz çok da uzun sürmedi. Kendimi pek bir heves ile atmış olduğum kabus dolu hayatım başlamıştı artık. İlk evlendiğim gün bile fena halde sarhoştu. Benim ile birlikteyken beni seviyor muydu, yoksa yerden yere vuruyor muydu belli değildi. Zamanla anladım ki bunlar iyi günlerimmiş. Evlendikten kısa bir süre sonra yerden yere vurulmak gerçek anlamda neymiş öğrenecektim. Bir hafta bile sürmüyordu ki yüzümde, vücudumda morluklar olmasın. Adam beni dövme işini günlük rutine bağlamıştı artık. Bir şey yapmam, bir şey söylemem gerekmiyordu. Ben onun kum torbası gibiydim adeta. Bir süre sonra hamile olduğumu öğrendiğimizde, biraz insafa gelmiş sanki daha iyi davranır olmuştu. Artık fiziksel değil daha çok sözlü şiddet uyguluyor, beni her türlü şekilde aşağılayarak zevk alıyordu. En azından canım yanmıyordu, kalbimin yaralanması ise çoktan durmuştu, artık duygularım kalmamıştı ki kırılsın…Kızım Elif’ i ilk kucakladığımda sevinç ile üzüntü arasında karışık duygular içindeydim. Doğum yaptığım günden beri surat yapıyordu, niye erkek doğuramamışım diye? Bu benim elimde olan bir şey miydi ki? Bense daha çok kızımın da benim gibi bir yaşamın bekliyor olması endişesi içindeydim. Karar vermiştim: Onun aynı hataları yapmasına izin vermeyecektim. Nedim’in bana hep söylediği gibi kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın yetiştirecektim. Biliyordum ki kızımızın babası Sadık iken bu hiç ama hiç kolay olamayacaktı.

Sağlık ocağında tanıştığım doktor yardımı ile bir daha hamile kalmamayı başarmıştım. Bu enkaz yaşam içersinde masum bir yavrunun daha heba olmasına vesile olmak istemiyordum. Kızım Elif’ i de babasından korumaktan yorulmuştum. Bu başarım sadece 6 yıl kadar sürebildi. Ona el uzattığı her an kendi vücudumu siper ediyor, bir şekilde önlüyordum. Zavallı çocuk o eve gelmeden yemek yiyor ve yatıyordu. Bu şekilde mümkün olduğu kadar aynı ortamda olmamalarını sağlamaya çalışıyordum. Kızım babasına rağmen lise son sınıfa gelmişti, son derece başarılı bir çocuktu. Bana hiç çekmemiş olacak ki çok şükür evlenmeye falan da pek meraklı değildi. İşte o kalp krizi geçirdiği gece Elif’in üniversiteye gitmesi üzerine tartışıyorduk. Önce evdeki eşyalar havada uçmaya başladı, sonrasında  bana ve kızıma doğru hiddetle kıpkırmızı olmuş bir surat ile yürürken biranda yere yığıldı. Elifimin rengi atmış korku içinde bana bakıp çığlık atması ile kendime gelmiştim.

Sonrası işte buradayım: bir hastane odasında, arkamda nefret ile ölmesini beklediğim adam yatarken karşımda onu kurtarması beklenen doktor kimliği ile ilk ve son aşkım…Ama o güzel dudaklarından “seni çok özledim” cümlesi değil, sıradan ve ciddi bir ses tonu ile “merak etmeyin Figen hanım eşiniz kurtulacak” sözleri dökülüyordu.

Serpil Can


Like it? Share with your friends!

İncetezat Edebiyat
Kişisel yazılarınızı bize göndererek sitemizde yer almasını ve daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilirsiniz. https://www.incetezat.com/misafir-yazarlik/

24 Yorum

Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  1. Ne kadar bizden, ne kadar sürükleyici bir anlatım. Daha uzunlarını okumamız fazla sürmeyecek gibi.. Başarıların daim olsun Can ım..

  2. İnanılmaz içten ve sürükleyici bir hikaye olmuş kalemine sağlık… Daha uzunlarını sabırsızlıkla bekliyorum. Tebrikler Can’ım..

  3. Cok gercekci, surukleyici, muthis bir hikaye olmus Kalemine saglik
    Kesinlikle bu hikaye devam etmeli belki de ilk kitap boylr baslamali
    Dizi bile cevrilebilir
    Basarilarinin devamini dilerim Serpilcim