Dağların arkasında bir süre gizlenen soğuk bölgeye beraberinde rüzgar ve yağmuru getirerek geldi. Sabah saatlerinde helanın yerleri kan ile kaplıydı ve havada keskin bir koku vardı. Oktay hızlı adımlar ile kokuyu takip ederek tuvalete girdi ve yerde daha dün akşam dertleştiği Mehmet’i kanlar içerisinde gördü. Oktay büyük bir telaşla “Gardiyanlar!” diye bağırdı ve yerde cansız yatan Mehmet’e dokunmadan öylece baktı. Kısa bir süre sonra gardiyanlar helaya girdiğinde Mehmet’i gördüler ve içlerinden biri Mehmet’in nabzını kontrol ettikten sonra diğerlerine baktı “Ölmüş…” dedi.
Gardiyan telsiziyle revirdeki doktorun gelmesini isterken diğer gardiyan ise Müdüre haber verilmesini söyledi. Doktor geldiğinde Mehmet’in nabzını kontrol ettikten sonra ölüm raporunu yazdı sonra müdür ve savcı gelene kadar kimse ölüye dokunmadı. Bir süre sonra müdür olay yerine geldiğinde helaya girdi ve etrafa göz gezdirip gardiyanına döndü “Savcı Bey’e haber verildi mi?” diye sordu.
“Evet müdürüm.” cevabını alan Müdür heladan çıkıp ön soruşturmayı yapmak için odasına doğru ilerlemeye başladı ve koridorun köşesindeki belli aralıklarla olan beş damla kanı gördü “Buraya kimse dokunmasın savcı bey geldiğinde haber verin. Mehmet içeri de öldürüldüğüne göre bu kan onu öldürene ait olabilir, etrafı da inceleyin başka nerede kan damlası var bir bakın!” dedi ve odasına doğru yürümeye devam etti. Gardiyana “Mehmet’in koğuşundan Turgay Arca’yı çağırın.” dedikten sonra odasına girdi. Turgay’ı çağırmasının nedeni boşboğaz olup bir şey saklayamaması ve asla yalan söyleyemeyen bir yapıya sahip olmasıydı bu yüzden ilk sorgulayacağı kişi oydu. Kapının iki kere tıklanmasının ardından açıldı ve Turgay içeriye girdi.
“Otur Turgay.” Müdürün söylemesi üzerine sandalyeye oturan Turgay merakla müdürünü dinlemeye devam etti “Haberin vardır Mehmet helada ölü bulundu senin bildiğin bir husümetlisi ya da tartışma yaşadığı biri var mıydı?” diye sordu.
“Husümetli denir mi bilmem ama üç gün önce açık görüşte Kadir ağabeyin kızı ile bakışmış galiba, koğuşta tartışmışlardı sonra gardiyan gelince kapatmışlardı konuyu ama Kadir ağabey yine de çok sinirliydi o gün burnundan getirmişti Mehmet’in.”
“O yapmış olabilir mi?”
Elini alnına götürerek alnını ovuşturdu ve biraz düşündü “Sanmam helaya hiç gitmedi. Biraz hastaydı hep yattı yatağında.” dedi, Turgay.
“Neyi var?”
“Üşütmüş dün öğleden beri yatıyor. Hatta bugün revire gidecekti.”
“Tamam çıkabilirsin.”
Müdür bey’in emrinden sonra odadan çıkan Turgay’ın hemen ardından gardiyan içeriye girdi. “Kadir Soyatlı’yı revire gönderin iyice neyi var kontrol edilsin ve Oktay Hoşgören gelsin.” emri alan gardiyan hemen odadan çıkıp Oktay’ı getirmek için olduğu koğuşa doğru ilerledi. Koğuştan Oktay’ı aldıktan sonra Müdür’ün odasına doğru yürümeye başladılar. Gardiyan daha fazla dayanamayıp biraz topallayarak yürüyen Oktay’a “Ayağına ne oldu?” diye sordu.
“Ayağıma mı?”
Gardiyan kuşkulu bir şekilde konuştu “Evet, ayağına! Topallayarak yürüyorsun.”
Gayet sakin bir tavır takındı yüzüne de sesine de “Ha o! Yok kramp girdi demin, biliyorsunuz arada giriyor.” dediğinde Müdür’ün odasına varmışlardı.
İçeriye giren Oktay Müdür’ün talimatı ile sandalyeye oturdu.
“Mehmet ile yakın olduğunuzu biliyorum sana her şeyini anlatmasa bile çoğu şeyini anlatmıştır. Anlatmak istediğin bir şey var mı?”
Hiç beklemeden cevapladı Oktay “Daha dün gece konuşmuştuk Kadir ağabeye çok kızgındı. Bilmiyorum ama belki o yapmış ya da yaptırmış olabilir çünkü ilk defa onu o kadar sinirli görmüştüm.” dedi.
Müdür merakla sordu “Başka kavga ettiği biri yok mu? Başka koğuştan olsun…” belki bir umut Oktay biliyordur diye düşündü.
“Benim bildiğim yok.”
Neden bilmiyordu ama Oktay’ın tavırları ve hareketleri kendisine hiç normal gelmiyordu “Emin misin? Arasının İsmail Akyol ile iyi olmadığını duydum her karşılaştıklarında sorun çıkarmış.” diye sordu.
Oktay yüzüne yapmacık bir tebessüm takındı “Ondan mı bahsediyordunuz? Bildiğinizi sandığım için bahsetmedim ama başka koğuştan olan biri bizim helamızda birini nasıl öldürsün Müdür bey?”
“Belki de yaptırmıştır…” Oktay’ın gözlerine pür dikkat baktı “Başka söyleyeceğin bir şey var mı?”
“Yok.”
Oktay’ın da odasından çıkmasının ardından gardiyan odaya girip Savcı Savaş Bey’in geldiğini haber verdi. Müdür hemen olay yerine gidip Savcı ile görüştü ve ön soruşturmada sorguladığı kişilerin neler anlattığını Savcı ile paylaştı.
Savcı’nın Mehmet’i incelemesi bittikten sonra “Belli bayağı boğuşulmuş, dört bıçak darbesi almış.” dedi Müdür beye döndü “Koridorun kenarındaki kanlar Mehmet Uzun’a ait olamaz yoksa oraya kadar gidebilseydi cesedi orada olurdu.”
Müdür bey kaşlarını çattı “O zaman Mehmet’i kim öldürdüyse ona ait bu kan damlaları çünkü boğuşulduysa elbet bir darbede katil almış olmalı.” demesi üzerine Mehmet otopsi için adli tıp kurumu’na gönderilirken kan damlaları ise analiz için gönderildi.
Müdür Bey odasına geldiğinde “İsmail Akyol gelsin!” dedi ve koltuğuna oturdu.
İsmail Müdür Bey’in odasına geldiğinde Müdür bey ondan oturmasını istemedi. “Mehmet ile husumetliymişsiniz İsmail?” dedi sorarcasına.
“Yok müdürüm! Elin delisiyle ne diye husumetli olayım, arada bana sallardı rahmetli bende takmazdım takıp da başıma dert mi alayım?”
Müdür bey “Bana kelime oyunu yapma İsmail. Bu hapishane de çoğu kişi senden çekinirken çoğu kişi de senden nefret eder! Sen mi yaptın ya da yaptırdın?” diye bağırdı.
“Haşa Müdürüm! Neden yapayım, nasıl yaptırayım?”
Müdür imali bir şekilde konuşmaya devam etti “Onu da sen anlatacaksın biz dinleyeceğiz.” dedi.
“Yok Müdür’üm ben yapmadım.” dedi.
Müdür kaşlarını çattı “Çık dışarı!” diye bağırmasının ardından İsmail dışarıya çıktı.
Bir kaç hafta sonra otopsi raporu ve kan tahlili sonuçları geldiğinde Savcı hapishaneye geldi. Müdür bey ile uzun bir süre görüştükten sonra gardiyanı çağırdı “Oktay Hoşgören’i getirin!” diye emir verdikten yaklaşık beş dakika sonra Oktay odaya girdi.
“Müdürüm beni çağırtmışsınız?” diye sordu merakla.
“Bacağın nasıl oldu? İyileşti mi?” diye sordu imalı bir şekilde Savcı bey.
“Çok oldu iyileşeli, revirden aldığım krem iyi geldi.” diyerek cevapladı.
Kaşlarını çattı Savcı Savaş Bey “Öyle mi? Mehmet ölü bulunmadan üç saat önce sen girmişsin helaya ve Mehmet öleli yaklaşık o kadar süre olmuş. Aynı zamanda parmak izinde bulunmuş üzerinde.”
“Savcı Bey yapmayın! Ben öldürsem ne diye size haber vereyim. Ölmüş mü diye kontrol etmek için dokunduydum ondandır herhalde…”
“Zorlama Oktay! Mehmet’e sapladığın bıçaktan bir darbe de bacağın aldı, kramp falan değil. Koridora kanın akmış ve o kanın sana aitliği kanıtlandı. Gardiyanlara sen haber verdin ki senden şüphelenilmesin diye! İsmail’in de adını vermedin o mu azmettirdi seni?” diye bağırdı Savcı.
Oktay gözlerinden akan yaşlara engel olmayı düşünse de vazgeçti artık zorlamanın bir faydası olmadığını anladı sonuçta her şey kanıtlanmıştı “İsmail… İsmail Akyol yaptırdı. Onunla husumeti vardı ölmeden yaklaşık dört gün önce avlu da birbirlerine meydan okumuşlardı” elinin tersi ile sildi göz yaşını “Bana yüksek bir miktar para verdi ve dışarıda annemi öldürmekle tehdit etti yapmak zorunda kaldım.”
Savcı bey ayağa kalktı ve ellerini masaya koyarak öne doğru eğildi “Cinayet aleti nerede?” diye sordu.
Kendini sakinleştirmeye çalışarak derin nefesler alıp verdi “Bilmiyorum! Mehmet’i öldürdükten sonra kramp için krem alacağım bahanesi ile revire gittim orada yandaşlarından Doğukan vardı o aldı benden bıçağı ne yaptılar bilmiyorum.”
Savcı Savaş Bey Gardiyana döndü “Oktay’ı hücreye atın! İsmail Akyol ve Doğukan Elmas’ı da getirin.” dedikten sonra cama döndü ve dışarısını izlemeye başladı. Şimdi itiraf etmenin sırası ikisindeydi…
İsmail Akyol geldiğinde Savcı, İsmail’in ifadesini alırken Müdür ise Doğukan’ın ifadesi alıyordu. Sonucunda ikisi de yaptıklarını itiraf ettiğinde Savcı’nın emri ile ikisi de hücreye atıldı ve başka bir cezaevine gönderilmek üzere işlemlere başlanıldı.
Büşra Demir
En başta anlamıştım katilin Oktay olduğunu, başta zaten okuyucuya ipucu verilmiş. Çok akıllıca yazılmış bir yazıydı ve de etkileyiciydi, tebrik ederim.
Teşekkürler 🙂
Tebrik ederim 🙂 Gayet başarılı bir hikaye.
Teşekkür ederim 😀