Andar, yalın ayak, başı kabak, alnında ter damlaları, Rahip Pada’nın evine doğru koşuyordu. “Buldum! Buldum! Ben buldum!” Hakkı da vardı tabii böbürlenmekte. İnsanlık tarihinde çığır açacak tekerleğin icadını kutlamasından daha doğal, gurur verici ne olabilirdi ki! Yalnız, yanından rüzgar gibi geçp gittiği sevgilisi Melki’yi görseydi iyi olurdu.
Melki, elinde bir tabak üzüm, kerpiç evin duvarına yaslanıp Andar’ı beklemeye koyulmuştu. Sinirinden, üzümün çöplerini bile ayıklamadan birer ikişer ağzına atıyordu. Otuz iki dişi birden görünen Andar yarım saat sonra karşıki köşede belirdi.
“Sevgilim hoş geldin! Ne zaman geldin? Çok beklemedin değil mi? Ben de Rahip Pada’nın yanından geliyorum. Bak! Sana bir sürprizim var. Gel içeri şöyle. Gözlerine inanamaycaksın. Tekerleği icat ettim! Tekerleği icat ettim inanabiliyor musun!” Andar mutluluktan havalara zıplıyordu ama Melki’de durumlar aynı değildi.
“Sana yeni topladığım üzümlerden getirmiştim. Koşarak yanımdan geçtin ve beni görmedin bile. Saatlerdir burada seni bekliyorum. Üzüm falan da kalmadı al işte boş tabak sana” diyerek tabağı Andar’ın eline tutuşturup kollarını göğsünün önünde kavuşturdu ve Andar’a arkadasını döndü.
“Üzüm mü getirmiştin bana. Benim tatlı sevgilim! Ne kadar da düşüncelisin! Seni görmedim,bağışla beni. Heyacandan Rahip Pada’nın evine kadar nasıl koştum ben bile bilmiyorum uçtum sanki. Hadi kızma bana, gelsene içeriye. Yeni icadımın son halini görmelisin.” diyerek tatlı sevgilisini yatıştırmaya, heyecanına ortak etmeye çalıştıysa da başarılı olamamıştı. Melki kaşlarını çatmış dudaklarını sarkıtmış Andar’ın heyecanını zerre kadar hissetmiyordu.
“Sen artık beni sevmiyorsun!” derken sandeletinin ucuyla toprağı eşeliyordu.
“Olur mu öyle şey sevgilim!”
“Bütün vaktini bu aptal şeye harcadın.”
“Sevgilim, tekerlek bütün işlerimizi kolaylaştıracak. Artık topladığın üzümleri taa bahçelerden eve sırtında taşımak zorunda değilsin. Sana en güzelinden bir de araba yapacağım ve onu öküzlere çektireceğim. Bir düşünsene! Tarla sürmek, ürün taşımak artık çok kolay olacak. Ticaret bile yapabileceğiz uzak diyarlara!”
“Ticaret yapmaya başlarsan artık senin yüzünü bile göremem. Gidersin ve günlerce geri gelmezsin. Gün nedir biliyorum çünkü takvim diye bir şey keşfedildi. Katu, karısı Dumara için icat etmiş. Neden biliyor musun? Beraber geçirdikleri zamanı hesaplayabilmek için! Ya sen ne yaptın? Sen icadını benden önce koşa koşa gidip Rahip Pada’ya anlattın. Ra! Tanrım! Bunu hak etmek için ne yaptım!”
“Ey Ra! Duy sesimi! Bu icadımı olgun incirime atfediyorum! O benim yaşam sevincim, birtanem!”
“Tanrılar seni duyamaz Andar! Çünkü beni bir gün bile Büyük Ziggurat’a götürmedin, törenlere katılamadım. Dicle Nehri’ni bir kez bile görmedim. Evden bağa bağdan eve!” diye bağırarak bir hışımla evden içeri girdiği gibi kağıt ve deriden yapılmış tomar tekerleği paramparça etti.
Andar “Canım sevgilim ne yapıyorsun! Dur lütfen! O bizim geleceğimiz! İnsanlığın geleceği!” dese de sözünü dinletemedi. Tarih, tekerleğin icadının yıllar sonraya ertelenmesiyle yeniden yazılırken ilk sevgili tribi de hiyerogriflerdeki yerini almıştı…
0 Yorum