Yalnız kalmak birçok kişinin sorunuydu. Hatta en çok yalnız adamların sorunuydu. Sabah uyandığında, annesinin ölümünü hatırlayan bir adam olmak daha da yalnız bir adam olmaya betimliyordu kişiyi. Mesela 3 kere elini yıkardı. Sabah ineceği merdiven sayısı toplam 217’di. Son basamağı atlardı. Çünkü bitişler asla çift sayı olmamalıydı. Annesi 7. Ayın tam 17’sinde ölmüştü. Evinin kapı numarası 7’idi. Gün içinde içtiği su sayısı 7 bardaktı. Sevdiği kadının ayak numarası 37’idi. Ne çok takıntısı vardı. Annesi her zaman “Bıktım takıntılarından. Şu takıntıların bir gün beni öldürecek. Defol!”derdi. Ama gün içinde annesine 7 kere sarılmazsa olmazdı. Sahi annesi 7. ayda ölmek zorunda mıydı? Kendisini suçlu hissediyordu. Yoksa annesi onun takıntıları yüzünden mi ölmüştü?

Rene Magrıtte-Attemting the İmpossible
Şövale üstünde duran tuvalin önüne geçti ve ve fırçayı, paletteki siyah renkte kısa bir süre dolaştırdı. İlk darbesini sakince tuvalde şekillendirdi. Sakin olmalıydı. Annesinin ince telli saçları, rüzgarda arkaya doğru özgürce savrulurdu. İkinci darbeyi hızla hareketlendirdi. Sıra gözlerindeydi. Bunu hızlı çizmeliydi. Yeni uçmayı öğrenecek kuş kadar korkak ve bir o kadar da cahil cesaretiyle bakan gözlerdi. Uçmalıydı. Yoksa yaşayamazdı. Çizmeye devam etti. O arada üst kattan bir ses geldi.Ses. Umursamadı ve çizmeye devam etti. Gözünden inen yaşın suratında kısa bir yol aldığında fark edip koluyla sildi. Bu bir yıkımdı.
Şimdi yalnız olmamalıyım.Kollarını çizdi.
Şimdi ağlamamalıyım.Gövdesini çizdi.
Şimdi yanımda biri olmalı.Dudaklarını çizdi.
Şimdi yıkımdan bir kadın yaratmalıyım.İmzasını sağ alta karaladı.
Çünkü; sadece bu yalnızlığına değerdi.
R.Meltem Temel
0 Yorum