Ruby Sparks Filmi Üzerine


Edebiyat, insan zihninin sınırlarını -ya da daha doğrusu sınırsızlığını- anlama çabamız açısından bana hep ilginç gelmiştir. Kurmaca metinler bu alanda önemli bir yer teşkil ederken bir roman ya da öykü iskeleti kurmaya çalıştığımızda karakterlerin gerçekçi bir üsluba sahip olabilmesi için bazı kişisel baharatları eklememiz de gerekir. Ancak tüm bunlara rağmen insanın karmaşık bir canlı olması, doğal ve okuyucunun aklında kalacak bir karakter profili yaratma sürecini de komplike bir hale getirebilmektedir. Kurmaca karakterin yetiştiği ortam, eğitim durumu, fiziksel görüntüsü, sevdiği ve sevmediği konular göz önünde bulundurularak hareket edilirken bir noktadan sonra artık karakterin kendi özgün yapısını ve bütünlüğünü kazandığını düşünürüm. Şimdi size sormak isterim, eğer tüm bu özelliklerini kendiniz belirlediğiniz bir kadın yazmış olsaydınız ve bir gün bu kişi karşınızda belirdiğinde ne hissederdiniz?

Ruby Sparks filminin de bu sorudan yola çıkarak size bir cevap sunmaya çalıştığını söyleyebilirim. Fikri oldukça orijinal buldum. Film, 2012 Amerika yapımı 104 dakikalık bir romantik komedi. Ünlü ve sevilen bir yazar olan Calvin kariyerinde bir duraklama sürecine girmiş ve uzun yıllardır devam eden ilişkisi de bittikten sonra hayatına yeni ve aradığı gibi birini almayı başaramamıştır.  Gördüğü bir rüyadan esinlenerek yeniden bir hikâye yazmaya ve ana karakter Ruby’e (tüm özelliklerini kendi belirlemesine rağmen) âşık olmaya başlar. Daha önceleri yazma süreci oldukça sancılı geçerken artık Ruby ile vakit geçirebilmek için bazen sabahlara kadar hikâyesini yazmaya devam etmektedir. Bir gün onu gerçekten evinde ve yazdığı her kelime gerçekleşmiş biçimde karşısında bulduğunda kelimelerin bu gücüne inanamaz.

Ruby ile yaşamaya başlamalarının ardından onun için mükemmel insanla ilişki yaşıyor dahi olsa aralarında gerçekleşebilecek problemler film boyunca işlenmiş. Özellikle bu sürecin bir değişimi ve aslında beraberinde karakterlerinde ilişki sürecinde doğal bir değişim gösterebileceklerini alt metinde vermeye çalışılmış. Calvin bir yerden sonra Ruby’nin davranışlarını sürekli olarak kontrol etme ve elinde olan güçle birlikte onu istediği yönde değiştirme hırsına kapılır. Ancak fark eder ki aslında önemli olan karşı tarafın onun istediğini yapması değil, özgün ve içten geldiği gibi davranabilmesidir. Ruby’i sürekli mutlu bir karakter olarak yazdığında onun gerçekçilikten tamamen uzaklaştığını görür. Çünkü başta da söylediğim gibi insan olmak farklı ve değişken duygu durumlarını barındırmaktadır.Calvin filmin son sahnelerine doğru iyice arızaya bağlamaya başlar ve ilişkisi de Ruby’de kontrolden çıkar. Kendi elleriyle dizdiği taşlar domino etkisiyle yıkılır.

Film, ilişkileri edebiyatın derinliğiyle işlemesi açısından bana kendini sevdirdi. Sıradan bir romantik komedi olmanın dışına çıkıp aklınıza soru işaretleri bırakmayı başarıyor. Sadece orijinal ismi Ruby Sparks olan filmin dilimize “Hayalimdeki aşk” olarak çevrilmesinin çok yanlış olduğunu düşünüyorum. İsim izlemek konusunda oldukça kararsız kalmama sebep olsa da içerik “iyi ki izlemişim.” dedirtti. Karakterler, konu ve konunun işlenmesi açısından başarılı filmler arasında yer alıyor. Buna rağmen yeterince popüler olamamış.

Yazımı bitirirken soruyu tekrar sormak isterim; hayal edip yazdığınız karakter bir gün gerçekten karşınızda duruyor olsaydı siz onu değiştirmeden, ilişkinizi ve aranızdakileri kontrol etmek için yazmaya devam etmeden durabilir miydiniz?


Like it? Share with your friends!

Mine Türk
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunu, kendi yolunu bulmaya çalışan bir birey. Bu süreçte yolda olmanın keyfini sürüp bunu diğer insanlarla da paylaşma taraftarı

2 Yorum

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir