Zaman içinde yürüyordum, bir garip yolcuydum ondördüncü peronda. Mavi, minik arabasının içinde bir bebek mışıl mışıl uyuyordu yanımda. Çevreme baktım şöyle bir. İkimizden başkası görünmüyordu. Ben bu bankta neden oturuyordum? Bu bebek neden benim yanımdaydı? Hatırlamıyorum.
“ Diriliş vakti senin için” diyordu. Tekrar baktım çevreye, ikimizden başka kimse yoktu. Çıt çıkmıyordu. Konuşan bu bebek olamazdı. Ondördüncü Peron nereden alır, nereye götürürdü yolcularını ve ben neden burada bekliyordum?
Adımı bile bilmiyordum. Kimdim o zaman? Bu siyahlar içinde oturan, rahibe kılıklı kadın kimdi? Var mıydı daha önce, şimdi mi var olmuştu? Ben kimdim? O kimdi? Mavi arabadaki bebek kimdi? O cümleden sonra tek laf etmedi. Öylece bakıyordu gözlerime. İri badem gözlerini dikmişti üzerime. Hala bir tanışıklık hissetmiyordum. Boğucu sessizlikte bakışıyorduk sadece.
Anlamsız koşuşmalar başladı, sessizliği yaran bir çığlıkla iliklerime kadar sarsıldım.” Meryem neredesin? Meryem, Meryem, Meryem” Elimde iki bilet ve bir kitap vardı;” Unutmanın Kitabı”
Genç, kirli sakallı, yakışıklı bir genç yaklaştı yanıma; “Işıl teyze, hoş geldiniz memleketinize. Ali ağabeyim sizi almak üzere beni gönderdi. Valizlerinizi alayım. Bir an önce eve gidelim, dinlenin.”dedi. “ Oğlum ben ne seni, ne de bu bebeği tanıyorum” dedim. Gözüm saatime ilişti. Yirmi bir yirmi bir. Gözlerimi kapamak ve yeniden ışıklı bir güne uyanmak istiyordum. Pardösümün ceplerini yokladım. İliklerini açtım. Bir hastane odası canlandı gözümde. Sadece kapıdaki numara belirgindi. Yirmi bir yirmi bir. Her yanımdan hortumlar sarkıyordu. Tavandaki kocaman, yuvarlak beyaz ışığa bakıyordum gözümü kırpmadan. Çok zarif bir doktor, sessizce konuşuyordu meslektaşıyla; “Çok az şeyi hatırlayacak ne yazık ki. Kaza sonrası operasyon çok başarılı geçtiyse de, bellekle ilgili sonuç alamadık henüz. İşi çok zor””Işıl Hanım beni tanıyor musunuz? ““Hayır” dedim “İlk kez görüyorum sizi. ” Tanımadığım şeylere bir yenisi daha eklenmişti. Bu genci de tanımıyordum. İçinde bulunduğum duruma bakılırsa, onunla gitmekten başka çarem yoktu. “Ali kim?” dedim? “O sizin oğlunuz” dedi. “Çok başarılı bir beyin cerrahı” Büyük bir boşluk hissi vardı içimde. Hatırlamam gerekiyordu ben olmak için, beni ben yapan her şeyi… Meryem bulunmuş muydu bilmiyorum ama ben kendimi bulmalı, yeniden keşfetmeliydim. Ondördüncü peron, biz de ayrılınca hayalet bir beldeye dönüşmüştü. Kocaman saatin tik takları duyuluyordu adımlarımız uzaklaşırken…
Gülgün’cüğüm ;
Çok ilginç ve sürükleyici bir akış 😊
Hüznün , özlemin, var oluşun ve yok oluşun buruk coşkusunu yakalamak ne güzel .
Tebrikler 🌹
Sevgiyle kal can dostum 💕
Nalan’cığım, beğenmene çok sevindim. Buruk bir çoşku gerçekten içine koyduğum. Duyarlılığına çok teşekkürler. Can dosttan sevgiler kucak kucak
Tüylerim diken diken oldu bir çırpıda okudum … yüreğine ve kalemine sağlık canım
Değerlendirmen, beğenin , senin tüylerini dilen diken edeblmek ne güzel yazı yolculuğum adına. Çok teşekkürler sevgilerimle canım.
Yine şahane olmuş, senin gibi 💕
Canım çok teşekkür ederim o senin şahaneliğin…
Çok güzel tebrikler barolarının devamını diliyorum
Çok teşekkür ederim yüreklendirmene…
Gulgun’cuğum tarzını çok beğeniyor ve orjinal buluyorum. Şiirlerinde ve düzyazılarında “örtük ileti”yi çok güzel, çok estetik bir biçimde ve az kelime ile kullanıyorsun. Böylece herkes kendi çıkarsamalarini satır aralarından kendine göre yapabiliyor. Çağrışıma, yorumlara açık…Sen kendi tarzını buldun. Kalemine,gönlüne sağlık. İlhamın sönmesin, yine muhteşem olmuş.🙏🤗
Meralciğim amacım daha da az kelimeyle daha çok şey anlatabilmek ve aslında alan açmak, yol açmak. İnşallah başarabilirim. Çok teşekkür ederim güzel değerlendirmene, farkeden güzel yüreğine , sevgilerle…